Mayıs’ın evrenselliği ve Türkiye
1 Mayıs, her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın pek çok ülkesinde, farklı uluslara mensup işçi ve emekçilerin sermayeye, burjuva siyasal baskıya, ayrımcı-aşağılayıcı politikalara ve savaş tehdidine karşı tutumlarını ortaya koyup taleplerini dile getirdikleri bir gün oldu. Uluslararası önem ve anlama sahip birçok başka günün de olduğu; o günlerin de halk kitlelerinin, işçi ve emekçilerin duygu, düşünce ve mücadele gelenekleri açısından belirli bir yere sahip oldukları bilinir. Dünya emekçi kadınlar günü bunlardan biridir; ana dili ve ırk ayrımcılığına karşı mücadele günü bir diğeri. Bunlara, kıtasal-bölgesel ölçekli, ulusal ya da dini motifli çeşitli bayram ve anma günleri de eklenebilir. Bu gibi ulusal ya da dinsel motifli; dini ve milliyetçi ideoloji kaynaklı; Hristiyan, Musevi ya da İslami; Kürdi, Türki ya da başka özelliği öne çıkmış günlerin 1 Mayıs’tan farkı, ancak bu ön takılı isimlendirmelerle birlikte anlamlı hale gelmelerindedir. 1 Mayıs ise, ulus, dil, din farkı olmaksızın, dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun emeğiyle geçinenlerin, emek gücünü satmaksızın yaşam olanağı olmayanların sömürü, zulüm ve ayrımcılığa karşı olma ortak duygu, düşünce ve talepleriyle birleştikleri bir gündür! Bütün dünya 1 Mayıs alanıdır: her fabrika, her işletme, her okul, her emekçi semti ve tüm alanlar, emekçinin taleplerini haykırma meydanlarıdır, mevzileridir.
1 Mayıs ile belirlenen bu evrenselliğin zemini dolaysız olarak dünya kapitalizminin kendisi; kapitalizmin uluslararası bir sistem olarak varlığıdır. O (kapitalizm) bu varlığıyla burjuvazi ve işçi sınıfını -ve diğer emekçi kesimleri- her bir ülkede olduğu gibi, uluslararası alanda da karşı karşıya getirmiştir. Kapitalizm var olduğu sürece bu karşıtlık devam edecektir. Bir kaçınılmazlıktır bu! Bu kaçınılmazlığın ürünü olarak işçi sınıfıyla burjuvazinin mücadelesi hem her bir ülkenin sınırları içinde, hem de sınıfsal karakteriyle uluslararası sınıflar olmaları ve aslında meta ve sermaye hareketinin uluslararasılaşmasıyla daha da genelleşmiş haliyle uluslararası alanda devam edecektir. 2012 1 Mayıs’ı bunu bir kez daha kanıtladı.
1 Mayıs’ın evrenselliği, işçi sınıfının evrensel bir sınıf olmasıyla dolaysız bağlı ve anlamlıdır. İşçi sınıfının bu uluslararası özelliği/sınıfsal karakteri diğer yandan, onun henüz her bir ülkede çok dar bir kesiminin bilincine ancak ulaştığı/ulaşabildiği kendi dünya görüşünün; sınıf sömürüsü ve boyunduruğundan kurtuluşun yol ve yöntemlerini gösteren ideolojisinde de anlamını bulmuştur. 5 Mayıs 1818’de dünyaya gelen Karl Marks’ın Engels ile birlikte geliştirdiği ve 1840’lardan buyana burjuva öncesi ve burjuva dönemi tüm sömürücü sınıf ideolojilerinin karşısına, işçiyi ve onunla birlikte tüm insan soyunu ücretli kölelik düzeninden kurtaracak yolu gösteren bu dünya görüşünün gücü, toplumsal gelişmenin tarihsel dinamiklerini, doğasal ve toplumsal yaşamın yasalarını doğrudan doğruya toplum ve doğadan hareketle, doğru biçimde tespit etmiş olmasındadır. Toplumlar tarihine yön veren, gelişmesinin yönünü belirleyen, toplumsal hareketin onda anlamını bulduğu sınıf mücadelesi/mücadeleleridir!
Bundandır ki, burjuvazinin, kapitalistlerin, şu ya da bu ülkenin tiranları/diktatörlerinin en çok korktukları, sömürüsüz bir dünyanın kurulmasına götürecek yol ve yöntemin bu bilimi, deneyimi ve bilgisinin bu mücadelenin işçi ve emekçiler tarafından benimsenmesi, anlaşılmasıdır. Burjuva devlet ve hükümetleri her tür hile, entrika, baskı ve şantajla bu gelişmeyi engellemeyi, tüm işlerinin başına almışlardır. Yasaklarlarken de, “izin verir”lerken de, bu hedefleri değişmemiştir. Kapitalizmin tarihinin gösterdiği; nerede bir işçi -ve emekçi-direnişi olmuşsa, karşısında sermaye güçlerinin, hükümetleriyle polisi ve diğer silahlı güçlerinin saf tuttuğu, duvar ördüğüdür! 2012 Mayıs’ında yaşananlar bu “kaide”yi bozmamıştır! Ne dünyada ne de Türkiye’de.
1 Mayıs’ın Türkiye’de de ‘yasal kutlanması’nın “önünün açılması”(!)nın, burjuvazi ve AKP tiranlığının lütfu olmadığı kesindir. Taksim “açılmadan önce”, Gülenci-Erdoğancı silahlı birliklerin işçi ve halk güçlerine karşı giriştikleri barbarca saldırılar unutulmuş olamaz. Bugün nerede 1 Mayıs kutlanabiliyor; işçi ve emekçiler taleplerini dile getirebiliyorlarsa, kan-can pahasına mücadele sonucudur.
Türkiye ‘manzarası’ çarpıcı görüntülerle göz önündedir: işçi sınıfı ve emekçilere karşı ve sermaye yararına uygulamalar birbiri ardına yürürlüğe konmaktadır. Sağlık ve eğitim emekçilerine yaşam gerçek anlamıyla zindana çevrilmiştir. Gençliğe, Gülen-Erdoğan despotizmini dini inanç ölçüsünde kabul etmesi dayatılmaktadır. Kürtlerin ulusal tam hak eşitliği talebi ırkçı-şoven hakim ulus tekçiliğiyle reddedilmektedir. Alevi emekçileri, devlet dininin ve dini devletin yaptırımlarıyla daha fazla cendereye alınmaya çalışılmaktadır. Eğitim programının hurafelerle doldurulması çalışmaları devam ediyor. Hükümet ve partisi, farklı siyasal partilerin varlığına rağmen, ülkeyi tek partici despotik politikalarla yönetmekte; yürütme, yasama ve yargıyı Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda hareket birliği içinde olmaya zorlamaktadır. Seçimlerde alınan oy, tüm toplumun zapturapt altına alınmasının gerekçesi yapılmıştır. “Milli irade” söylemiyle ve cehalet silahı daha çok kuşanılarak, kitleler susturulmaya çalışılmaktadır. Ülke kaynakları birbiri ardına mali sermaye çevrelerine peşkeş çekilmekte, elde edilen büyük meblağlı parasal kaynaklar yandaş zenginleştirme programlarına ayrılmaktadır. Suriye’ye askeri müdahale için MGK’da kararlar alınıp, bölgesel ve mezhepsel savaş kışkırtıcılığı yapılırken, Amerikan emperyalizminin kucağında, “Ortadoğu’ya düzen vereceğiz!” naraları atılmaktadır. Aydınlanma düşüncesi, modern yaşam tarzı, bilimsel görüşlere karşı çok yönlü bir savaş açılmıştır. İlerici aydınlara, sanatçılara, emekçilerden yana örgüt ve kişilere savaş açılmıştır. “Ergenekoncuları-darbecileri yargılıyoruz” söylemi, muhalefetin bastırılmasının silahına dönüştürülmüştür. Despotizmin bu güncel biçiminin en önemli bir özelliği de ikiyüzlülüğü dinsel inanç düzeyinde görmesi ve kullanma becerisi göstermesindedir.
Ancak tüm bunlar geçici olmaya, kırılıp aşılmaya mahkumdurlar. Hayatın tek mutlak gerçeği hareketin ve değişimin engellenemezliğidir. Bu kuşatma er-geç parçalanacaktır. “Siz kimsiniz, zavallılar!” diyene, “Sen kimsin, senin de çarkın kırılır!” diyecekler giderek çoğalıyorlar. Mayıs’ın gösterdiği budur.
Mayıs, evet mücadelelerle anlamlıdır ve mücadele zafere götürecektir. Mayıs 1 Mayıs’tır, 5 Mayıs’tır, 6 Mayıs’tır ve tüm bir mücadele dönemidir. 6 Mayıs 72’de dara çekildiklerinde bayraklaşan Denizlerin, daha şafak sökmeden göklere yükselttikleri mücadele, birlik ve bağımsızlık şiarlarının, işçi ve emekçilerin elleri ve yüreklerinde yeni bayramlara yol almasıdır. Enternasyonal mücadelenin Türkiye sahnesidir Mayıs! Sultanlar, tiranlar, krallar, sermayenin besleme sahte şövalyeleri, tüm zalimane yöntemlerine ve tüm entrikacı ikiyüzlülüklerine rağmen tarihi akışa engel olamayacaklardır!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.
Evrensel'i Takip Et