İşgal edilmiş ülkelerde anayasa yazımı ve Türkiye
Fotoğraf: Envato
Bu konunun bizimle ne alakası var demeyin ve okumaya çalışın lütfen. Son yılların en meşhur tanımlamalarından birisidir yazıya başlık yaptığım ifadeler. Tercümesini biraz daha kibarlaştırıp diplomatik kılığa sokarak “savaş sonrası yeniden yapılanma” gibi kalıpları kullanmayı da tercih edebilirsiniz elbette.
Niyetim bu ülkelere yapılan askeri müdahaleleri sorgulamak değil zaten. “İhtiyaç” duyulmasa ya da “mecbur” kalınmasa tercih edilmezdi diyip geçelim şimdilik. Bilakis uluslararası toplumun söz konusu ülkeler için ne büyük iyilik yaparak anayasa yazımında elde edilmiş en ileri deneyimleri paylaşma çabalarından söz edeceğim.
Ülkeleri, farklı inançsal, etnik, siyasal ve ekonomik sorunlarına rağmen yönetilebilir kılmanın yolunu arama çabasıdır anayasa hazırlığı. Sakın komplo teorilerine dayalı ironi falan aramayın sözlerimin satır aralarında. Sahiden anayasaları hazırlanırken bu ülkeler adeta bir “laboratuvar” gibi masaya yatırılır uzmanlarca. Uzmanların işi, politik karar vericilerin kolay ve rahat hareket edebilmelerini sağlamaktır zaten.
Mesela Irak anayasası. Batı demokrasilerinin yüzyıllara dayanan deneyimi damıtılmış ve bu coğrafyanın geçiş dönemini nasıl atlatabileceğinin formüllerine dönüştürülmüştür. Metin olarak da bizim anayasamızla kıyaslanmayacak kadar “özgürlükçü” karaktere sahiptir. Haydi bir adım daha ileri gidelim ve karamsar bir kehanette bulunalım.
Bırakın mevcut 12 Eylül darbe anayasasını eğer yapılabilirse muhtemel yeni anayasamız bile Irak anayasası kadar ilerici, çoğulcu, sivil ve dahi demokratik olmayacaktır.
Şimdi gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere. Peki anayasası bu kadar iyi de, Irak neden bu halde diye sormayın sakın. Zira bu durumun sorumlusu Irak anayasasına katkı sunan uzmanlar değil, Irak siyasetinin aktörleridir. Bugün Irak parçalanmanın eşiğine gelip dayanmışsa “geçiş dönemi anayasası” bile bunu önlemeye yetmiyor demektir.
Lafı daha fazla uzatmayalım ve biraz kendi halimize bakalım. Türkiye siyasetinin bugünü ve yarınını düşündüğünüzde sizce özgür bir ülke olabilmenin önündeki en büyük engel, en önemli güç nedir? Eğer biz yeni bir anayasa yapma ihtiyacı hissediyorsak asıl tehlikeyi doğru tanımlamakla işe başlamalıyız. Kürt sorununun barışçı çözümü dahil artık her şey bu konunun etrafında dönmektedir.
Lider sultasına dayalı siyasal otoriteryenizm ve bunun yeni cumhurbaşkanlığı konseptinde anayasal güvenceye kazandırılması.
Bana yeni anayasada “cumhurbaşkanının” yetkilerini söyleyin size ne kadar demokratik bir ülke olup olmayacağımızı söyleyeyim.
12 Eylül anayasasının Türkiye Cumhuriyetine armağan ettiği en güçlü denge-denetim mekanizması yetkileri arttırılmış, sorumsuzluk alanı genişletilmiş Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Toplumu hatta siyaseti kontrol altında tutmanın bu “tarafsız(!)” aktörü önümüzdeki günlerde kim olacaksa bu görevi de o zatı muhterem üstlenecektir.
TBMM Anayasa uzlaşma komisyonu bu sürece hizmet ettiği sürece çalışacak, aksi takdirde iktidar partisinin genel başkanının iki dudağı arasında olan kaderimiz, B planı devreye sokularak “demokratik ve sivil” biçimde yeniden yazılacaktır.
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00