Beyazı kirlenen ülke: Sağlıkta şiddet
Fotoğraf: Envato
“Sporda ve sağlıkta şiddete son”. İster temenni diyelim, ister gerçekliğimiz veya adını slogan eyleyelim bu cümle gelinen noktayı yani sorunun cevabını özetliyordu: Nereye gidiyoruz?
Geçtiğimiz ay Fenerbahçe- Galatasaray maçında futbolcuların sahaya bu pankartla çıkmaları boşuna değildi. Nihayetinde genç bir hekim daha öldürülmüştü. Sağlık çalışanları ise şiddetin gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmesine itirazlarını ülke genelinde bir günlük grev ile dile getirdiler.
Peki neden geçmişte değil de şimdi şiddete maruz kalıyor sağlık çalışanları? Dönüp yirmi yıl öncesine baktığımızda tıbbi teknoloji ve ilaç sektörü bu kadar gelişmemişti. Bırakalım MRG, BT gibi ileri teknoloji tıbbi görüntüleme yöntemlerini; şimdinin rutini ultrason bile hayatımıza doksanlarda ancak girebildi.
Şimdi gerek tıbbi bilgi, gerekse tanı mekanizmaları böylesine ilerlemişken neden bırakalım yirmi yıl öncesini; on yıl öncesi dahi sağlık çalışanlarına yönelik şiddet nadir bir durumken şimdilerde rutine dönüşmüştür? On yıl öncesine göre randevular daha hızlı, tanı ve tedavi süreçleri daha gelişkin değil mi?
Tabipler Birliğinin de vurguladığı üzere sağlığın ticarileştirilmesi, hastanın müşteri olarak tanımlanması, kişisel performansa dayalı ücretlendirme modeli ile sağlıktaki ekip olma özünün yok edilmesi geldiğimiz noktanın temel sebepleridir.
Sağlıkçılara yönelik şiddetin öznesi salt hasta ve yakınları değildir. Bizzat hükümet etme biçimi de bu şiddetin kaynakları arasındadır. Beyaz rengin bin yıllardan gelen dokunulmazlığı değersizleştirme operasyonları ile hedef haline gelmiştir.
Eğer bir ülkenin başbakanı “Doktorlar iğne yapmasını bilmez” derse halkın gözünde hekimler giderek değersizleşir. Ne de güzel söylemişti dönemin TTB Başkanı Füsun Sayek: “Başbakana iğne yapmak istiyorum” Eğer Sağlık Bakanı çıkıp da hekimlere astronomik ücretler verildiğini beyan eylerse yoksul ve güvencesiz kesimler öfke besler. Bilmez ki o yoksul kardeşlerimiz üç hekim maaşının bırakalım aktif çalışan, emekli tek bir yargıç, savcı veya albay maaşı etmediğini!
Eğer bir hükümet belirli bölgelerde asgari ücreti düşüreceklerini (bölgesel asgari ücret) söylediğinde aynı hükümetin Sağlık Bakanı çıkıp da aynı illerde hekimlere tersine daha fazla ücret ödeneceğini iddia ederse şiddetin temellerini oluşturmuş olur.
Sosyal devletin olanakları lütuf kıvamında tasarlanınca sağlıkta şiddet eksik olmaz. Evde bakım hakkı, ücretsiz seyahat hakkı, vergi muafiyeti, malulen emeklilik, özürlü aylığı giderek ülke insanlarının temel geçim kaynakları arasına girmiştir. Tüm bu kalemlerde karar verici rol hekimlerdedir. Şimdi dönüp kriminal bir soru soralım: Bu ülkede bir insanı öldürmenin rayici nedir?
SGK ve yasal mevzuat giderek sağlık alanını bir istihbarat kurumu gibi yapılandırıyor. Şimdilik özel hastanelere yatan tüm hastalar aynen oteller gibi emniyete bildiriliyor. Yani tüm hastalar potansiyel suçlu muamelesi görmekte. GBT’si yapılan tüm hastalar eğer arama gerekçeleri varsa hastaneye bildiriliyor; hastane yönetimi o hastaların taburcu saatini polise ihbar ederek taburculuk anlarında gözaltına alınmalarını sağlıyorlar. Yani doğumhaneden, koroner anjio odasından, karakola uzayan o ince yolda sağlıkçılar ihbarcı kılındı bu hükümet döneminde. Racon nettir; ihbarcılık tarihinde ihbarcının başına gelen sağlıkçıların gündemindedir artık: Şiddet!
Bu aşamada geç de olsa TBMM harekete geçti. Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarının alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin karar nihayet 3 Mayıs 2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlandı.
ZORLA ALIKONULMA MEKANI: HASTANELER
Zorla alıkonulma denildiğinde aklımıza ne geliyor: Karakol? Cezaevi? Mafya?
Tanımın içinde ‘zor’ kendine yer bulunca şiddetin varlığını veya potansiyel duruşunu göz ardı edebilir miyiz?
Diyoruz ki sağlıkçılara yönelik şiddet arttı; peki müsebbibi kim? Sağlık çalışanlarına yönelik ayrımcılık şiddet değil de nedir?
12 Eylül faşizmi dedi ki “Sağlık çalışanları diğer memurlardan her gün bir saat daha fazla çalışacak; üstelik fazla mesai yok”
Yıllarca bu ayrımcılık devam etti; geldik bu güne; derken bir yıl önce sağlık çalışanlarının da günlük mesaisi diğer memurlarla eşitlendi. Ama hemen inanmayın; aradan birkaç ay geçti geçmedi Sağlık Bakanlığı tüm sağlık çalışanlarının yemek saatini öğle tatili ilan etti ama ekledi: Öğlen bir saatlik resmi izninizde hastane dışına çıkmanız, yemeğinizi istediğiniz bir yerde yemeniz, önlüklerinizi çıkartmanız yasaklanmıştır. Cümle hekimlerin, hemşirelerin, taşeron çalışanı sağlıkçıların zorla alıkonulduğu bir ülkede hasta ve yakınları şiddeti araçsallaştırmaz mı hiç?
Zorunlu hizmet denir geçilir. Bir havacı asker zorunlu hizmete gitmediğinde tazminatını öder, pilot olup özel bir şirkette çalışabilir. Bir öğretmen dershanede, hakim avukatlık bürosunda diplomasını asıp iş imkanı yaratabilir. Ya hekimler? İster uzman ister pratisyen olsun alınan her diploma veya uzmanlık belgesinde yeniden devletin emrettiği yerde çalışmak zorundadırlar onlar. Olur da gitmez veya istifa ederlerse ömür boyu doktorluk yapmaları yasaklanmıştır onların. Devletin zorla alıkoyduğu, zorunlu iskana tabi tuttuğu hekimlere yönelik şiddet artmaz da ne olur?
Başbakanlık İnsan Hakları Üst Kurulu tavsiyesi ile illerde İnsan Hakları İl Kurulları bünyesinde oluşturulan alıkonulma yerlerinin ziyaret ve raporlaştırma süreçlerinde geçmişte Tabip Odası Başkanı olarak İzmir’de ben de yer almıştım. Alıkonulma yerlerini tanımlarken kendimiz aklıma gelmemişti.
Diyeceğim o ki;sağlık çalışanlarının zorla alıkonulduğu, zorunlu iskana tabi kılındığı bir ülkede ne zorunlu göçler biter, ne 6-7 Eylül, ne de devletin sorumluluğundaki kurumlarda şiddet ve işkence son bulur.
Michel Foucault toplum için “Büyük Kapatılma”yı yazdığında hastane, hapishane ve okuldu üçlemesi. Diyeceğim o ki; ‘büyük kapatılmadan’ sağlıkçıların payına ilave olarak zorla alıkonulma düştü.
Sağlıcakla kalın!
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29