10 Mayıs 2012 03:32

Kırmızı çizgiler, payandalar, Goebbels geleneği!

Kırmızı çizgiler, payandalar, Goebbels geleneği!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1 Mayıs’ta, patron ve hükümet sendikacılığının, işçi ve emekçilerin birleşik büyük kitlesel eylemlerini önleme politikası önemli oranda etkisizleştirildi. Ülke düzeyinde, Türk-Kürt ve diğer çeşitli etnik kökenli işçiler, gençler, kadınlar, aydınlar ve ‘kamu emekçileri’nin kitlesel katılımlarıyla büyük gösteriler, mitingler düzenlendi. 1 Mayıs-6 Mayıs haftası, ve takip eden günler, Türkiye’nin yakın dönem tarihine, ezilenlerin ve sömürülenlerin emperyalizme ve sermaye diktatörlüğüne başkaldırı simgesi olarak yazılmış olan DENİZLERİN, dara çekilmelerinin 40.yılında, büyük kitlesel katılımlarla anıldıkları günlerdi. Onların şahsında, bu zulüm ve sömürü dünyasının son bulup, hiç kimsenin sömürülüp baskı altında tutulmadığı bir dünyanın yaratılması umut ve amacıyla mücadele ederken toprağa düşmüş olanların tümü, sahiplenilip anıldılar. İşçiler, kent ve kırın emekçileri, yaşlı ve genç kuşak devrimciler, kadın emekçiler, ülkenin ilerici aydın kesimleri, “eski solcular” ve yeni bir dünyanın yaratılmasında enerjik rol oynayacak olan gençler!

Bu sadece geçmişin anılması değil, geleceği fethetme azim ve kararlılığının da bir kez daha ilan edilişiydi. 1 Mayıs’ın enternasyonalist devrimci ruhu ve mücadele geleneğiyle de  bütünlük içindeydi. Devam etmekte olan işçi eylemleri, Kürt mücadelesi, sağlık-eğitim emekçileri ve toplumun diğer çeşitli kesimlerinin sürdürdükleri direnişlerle birlikte, emekçi hareketinde bir yeni yükseliş eğiliminin de habercisiydi.

1 MAYIS 77 TARTIŞMASI, AKP  VE PAYANDALARININ GOEBBELS GELENEĞİ

Saldırgan, savaş kışkırtıcısı, yayılmacı, hak talebinde bulunan herkese düşman, kendisine oy vermiş olanların dışındakileri “millet”ten, halktan saymayan, nüfusun büyük çoğunluğunun taleplerini, tutumunu, duygu ve düşüncelerini gayrimeşru ilan eden bir anlayışın devlet aygıtı aracıyla toplum yaşamını zapturapt altına aldığı bir ülkede, gerçeklerin çarpıtılması uğraşı ve kara propaganda, AKP ve yönetiminin yaptığı-başardığı türden bir uzmanlık gerektirir. AKP ve hükümeti, özellikle de “onun başı!”, sadece gerçekleri çarpıtmada “usta” değil! Son altmış yılın en baskıcı ve en Amerikancı-iş birlikçilikte ve komşu ülkelere düşmanlıkta en pervasız politikaların temsilcisi; “muhafazakar demokrat ve milliyetçi” söylemle zenginleştirilmiş din istismarcılığı, din, mezhep ve milliyet ayrımcılığı üzerinden kırmızı çizgiler oluşturup, militarist baskıcı politikaları takviye ile sürdürmede de ustadır! Bir görüntü kirliliği yaratmış, Goebbelsci propaganda taktiklerinde ve McCarthy operasyonlarıyla sindirmede kat ettiği başarının üzerine oturmuştur. Kamusal tüm kurum ve idari birimlerle birlikte önemli özel ve sözde sivil teşekküllerin/şirketlerin vs. tamamına yakını militarist donatımlı hale getirilmiştir. Hakları için direnme tutumu alan herkes zindan tehdidi altındadır. Dinin toplumsal etkinliği yönünden, Şeyhülislam fetvaları dışında eksik kalmamış gibidir. Alevilik, Zerdüştilik başta olmak üzere, çeşitli dinsel inanç biçimleri sürekli aşağılanmaktadır. Hükümet ve devletinin hükümran sözcüleri her vesileyle “Tek”çilik üzerinden kırmızı çizgilere vurguyu yineliyorlar. Ama bütün bunlara rağmen, bu hükümet ve partisini, onun politikalarını demokratikleşmeyle ilişkilendiren, demokratik gösteren hayli geniş bir sözüm ona liberal demokrat yazar-politikacı, aydın vs. de bulunuyor. İstihbarat gazeteciliği yapan, mali sermayenin kontrolündeki çeşitli vakıf ve kurumlardan fonlanan ve holding beslemesi yazar, tarihçi vs., sermayenin ve hükümetinin en gaddar politikalarını dahi Ergenekon soruşturmaları dosyalarının ardına gizleyerek, halkın kara propagandayla aldatılmasına payandalık yapmayı sürdürüyorlar. 1 Mayıs 77 katliamına, 35 yıl sonra “solcu fail” arama çabası ve “taktiği” hem bu kara propagandanın bir ürünüdür, hem de AKP politikalarının halk düşmanı karakterinin giderek açıklık kazanması ve 1 Mayıs-6 Mayıs kitlesel mücadelelerinin yeni bir gelişme ve değişimi; bu yönlü eğilimi işaret etmesine, öncesinden fark edilmiş burjuva uyanıklığıyla ilişkilidir.

BU ENTRİKA TUTMAZ, ÇAMUR POLİTİKASI VE DEVLET TARİHÇİLİĞİ İFLAS ETMİŞTİR

Bir hesap olmaksızın, “77 1 Mayısı’nın failleri sol gruplardır” şeklinde ifade edilen irinli çamur politikası yeniden tezgaha sürülmezdi. AKP ve sermayeden ödüllü, bu sözüm ona tarihçi-sosyolog-politikacı yazar cengaverlerin kimliği, delil gereksinmez aşikarlığa sahiptir. Tümünün bir ihbar fabrikasyonuyla ilişkili olmaları tesadüf olmamalıdır. 12 Eylül cuntası şeflerine, devrimcileri, demokratları, sosyalistleri, fotoğraflı-kişisel özellikli halleriyle ve oturabilecekleri semt ve sokak detaylarını da vererek ihbar eden bir şebekenin, sermayenin dolaysız sopası olmuş ikinci-üçüncü el beslemeleridir bunlar. Bu, haşa, küfür falan değildir, sayılmamalıdır! Bir kimlik tanımıdır ve “muhatap”ın doğru tanımı için bir anımsatmadan ibarettir. Bu üçüncü el “değnek”lerin, “eski solcu”-“eski sosyalist” gibi ön tanımlı isimlendirmelere baş vurmaları dahi, yeterince bayat, bir “sol”a hakaret ifadesidir. Bugün hükümet payandalığı yapanların neredeyse tamamına yakınının “eski”den de ya hakim sınıf güçleri arasındaki kamplaşmaların bir tarafı olarak davrandıkları ya da düzen ile ilişkilerini, dünya görüşlerinin bir yanı olarak sürdürdükleri; ve yenilgi yılları sonrası konumlanmalarını da bu ilişkiler üzerinden edindikleri biliniyor. Bunların, bugün kim daha fazla verirse ona çalışırken, arada “eski solcu”luklarını da anımsatıp, ama sermaye güçlerine güç katmayı da elden bırakmadan, “sol”a kılıç çalma “civan”lığına(!) soyunmaları, sahibe sadakat babından böylesine pervasızlaşmaları, onların değil, onları konuşturan güç yönünden, dikkate alınabilir ancak. Hesabı olanlar çünkü, asıl olarak bu ‘merkez’(ler)dir. Sermaye kalemşorları, kara propagandayla, ellerine tutuşturulan “üretilmiş bilgi”yle, özellikle genç kuşakları aldatmaya çalışırlarken, efendileriyle birlikte, toplumsal değişim ve gelişme (hareketin yönü ve eğilimi)nin farkındadırlar. Egemen efendiler, işçi sınıfı ve emekçiler ile sermaye diktatörlüğü arasındaki mücadelenin son kırk yılında, sermaye aygıtının halk kitlelerine karşı kullandığı barbar saldırılar ve kontrgerilla taktiklerinin bu denli deşifre olmasından, fazlasıyla rahatsızdırlar. İktidar aygıtına kimin hakim olacağı, sömürü sisteminin kimin tekelinde sürdürüleceği, ülke kaynaklarının kimler tarafından parselleneceği üzerine kavga, onu yürütenlerin iradesine rağmen, bu aygıtın halkın kanı üzerinden işlemekte olduğunun anlaşılmasına da neden olmaktadır. Bunu göremeyecek kadar kör değillerdir. Kendi ordusunun genelkurmayını “terör örgütünün başı!” olarak ilan edip zindana tıkayan bir devletin, halka karşı, 1 Mayıs -77, Maraş, Çorum ve Sivas katliamları başta olmak üzere, saldırı, sabotaj ve öldürmelerden; yasa-masa tanımaz bir gaddarlıktan kaçınmayacağını, emekçiler niçin düşünmesinler? Sınıfsal, etnik ve inançsal kimliklerinden dolayı “tehlikeli ve suçlu” sayılanların saflarında, kendilerini sömürüp baskı altında tutanlara karşı mücadele eğiliminin yeniden güçlenmeye başladığı bir dönemde, 1 Mayıs gibi, sermayeye karşı uluslararası alanda mücadelenin yükseltilmesinin simgesi haline gelmiş bir günde, alanlara yüz binlerin çıkması karşısında, bu beşinci kol faaliyetine ihtiyaç duyulduğu neden düşünülmesin ki? Bu beşinci kol faaliyeti, “sol içi şiddet eleştirisi”yle örtülemez! Halk kitlelerine; işçi ve emekçi hareketine karşı sorumluluk duyan hiçbir kişi, “sol içi şiddet!” yanlısı olamaz; o tür politikaları destekleyemez ve hoş göremez! Ama bu tür bir tartışmayla, “Berk-Tay” gibilerinin, Şükrü Balcı-Uğur Gür imalatı atraksiyonları arasında herhangi bir bağ kurulmamalıdır. Halkın sorunlarıyla beşinci kol faaliyeti birbirinin zıttı-karşıtı ve birbirine düşmanca politikaları gereksinir. Bu tür tarihçilik çamur tarihçiliğidir, kir ve yalan üzerine kuruludur ve o artık iflas etmiştir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa