Bes mi? Pes doğrusu (2)
Konuya ilişkin ilk yazıda yer alan birkaç vurguyu şu şekilde özetleyebilirim. 1) Tasarruflar, aslî olarak gelir değil ama gelir dağılımıyla ilgilidir. 2) İşçi ve emekçi kitleler, minimum düzeyde gelir ödemesinde bulunularak sömürülmeye devam edildiği halde, ülkedeki tasarruf yetersizliğinin tek müsebbibi olarak hedef tahtasına oturtulmaktadır. 3) AKP tarafından hazırlanan tasarruf teşvik paketinden arzulanan yegâne husus, sermayenin çıkarlarına hizmettir.
1. ve 2. başlık altında ifade edilenler yeterince belirtilmişti. Ancak, bunlara ilişkin birkaç önemli unsur daha açıklığa kavuşturulmalıdır. Meşhur 24 Ocak 1980 iktisadî istikrar tedbirleriyle tasarrufun teşvik edilmesi, burjuva iktisatçılarının yanlış ele alışlarının bir de mühendislerin ekonomisinin bilgisizliğiyle harmanlanıp, modern burjuva iktisadının bile benimsemediği bir biçimde faiz oranlarına bağlanmış ve birkaç yıl sonra da bu uygulamadan vazgeçilmişti. Bu kez tasarruf yetersizliği benzer ve yine bilinçli olarak emekçilerin sırtından devlet katkısıyla aşılmaya çalışılıyor. Hem de neoliberal iktisat düşüncesinin hâkimiyetiyle devletin ekonomi alanından, elde edilecek toplumsal fayda göz ardı edilerek uzaklaşması düşüncesi çizgisinde azimle ilerlenirken. Düşünmek bile gereksiz. İster faiz oranını yüzde 100’e çıkarın, ister devlet katkısını yüzde 100 olarak belirleyin. Asgarî geçim koşullarında fizikî varlıklarını bile zorla sürdürmeye çalışan, lüksü ve kültürel olanları geçtik, zorunlu tüketim harcamalarını bile karşılayamayan geniş emekçi kitlelerin bu yolla tasarruf mecrasına çekilmesi mümkün değil. Alay edildiği aşikâr. O zaman bu işin altındaki bit yeniği nedir? Bu durumda, yukarıda 3. vurgu temelinde belirtilen hususun ele alınması önem kazanmaktadır. Kısaca bakalım.
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, ekonomilerde, artı değerin sermayeye aktarılmasının değişik mekanizmaları bulunmaktadır. Örneğin, sermayeye tanınan vergi indirimleri, yatırım teşvikleri, verilen krediler, amortismanlar, v.s. bu aktarım mekanizmalarından sadece birkaçıdır.
AKP, 10 yıllık iktidarı içinde yarattığı kendi sermaye çevresinin yanı sıra TÜSİAD gibi ülkedeki finanskapitalin de sahibi olan, baştan itibaren kendileriyle işbirliği içine giren (bakmayın kavgalılarmış gibi görünme çabalarına) ve global sermayeye göbekten bağlı çevreleri, dönemlerinde oluşturdukları çerçevesi ve içeriği öncekilere nazaran farklılaştırılmış yeni rant yaratma/aktarma mekanizmasının dışında tutmak istememektedir. Zaten de buna gücü yetmez, yetemez de. Yeni yatırım teşvik paketinin peşi sıra tasarruf teşvik paketinin hemen kaleme alınması ve elan da yeni sermaye piyasası kanunun tamamlanma aşamasında olması tesadüfî değil. Ayrıntılara boğulmadan, ülkedeki finanskapitalin temsilcilerinden biri olan bir büyük bankanın konuya ilişkin olarak sunmuş olduğu çeşitlemeye ilişkin birkaç başlık sunumunu ortaya koymaya çalışayım.
Mantık şu. 100 lira yatırdığınızda, devlet 25 lira katkıda bulunacak. Üç yıl içinde ayrılırsan devlet katkısını alamayacaksın. Yüzde 25’lik devlet katkısı senin için havuç. Daha sonrasında ise bu katkıdan alacağın pay, yıllara göre farklılaştırılmış oran çerçevesinde mümkün. Örneğin, 10 yıl sonra bile ayrılsan, bu katkının tamamını alamıyorsun. Neyse, bundan daha önemlisi, yatıracağınız parayı değerlendireceğiniz fon seçiminin size bırakılması ve bunu yılda ancak 6 kez değiştirebilme imkânınızın olması. Birkaç fona bakalım: 1) Gelir amaçlı döviz cinsinden kamu borçlanma araçları emeklilik yatırım fonu; 2) Büyüme amaçlı hisse senedi emeklilik fonu; 3) Gelir amaçlı kamu dış borçlanma araçları emeklilik yatırım fonu v.s. (Ancak, seçeceğiniz fonların bileşimi bankalara bırakılmış durumda). Bu fonların içeriğinin ve gelişiminin küçük yatırımcı tarafından izlenebilmesi ve dendiği gibi değiştirilebilmesi imkânı nedir? Hemen hemen sıfır. Örnekten hareket edersek, uluslararası döviz hareketlerini mi, menkul kıymet piyasalarındaki gelişmeleri mi, yoksa kamunun gerçekleştireceği dış borçlanma imkânlarına ilişkin süreçleri mi izleyeceksin, bilgi sahibi olacaksın, anlayacaksın ve fon değişimine yöneleceksin. Bankalar çıkarlarına göre öneride bulunacak, sırtınızdan kazanacaklar. Kaybetme ihtimâlinden söz edilmemekte. Uzun dönemde kazanırsın nakaratı hâkim. Amaç, senin tasarrufunun yanı sıra devletin yüzde 25’lik katkısının sermayeye kaynak olarak aktarımı. Sana da kırıntı düşerse eğlen, dur. Ve devletin asıl hedefi, sen emekli olduğunda, bu günden kendi emekli ikramiyeni ve maaşını oluşturman yani devletin bu yükten kurtulma isteği. Sen pişir, şimdi sermaye yesin, sen de uzun vadede eğer hâlâ hayattaysan kırıntıları topla. Uzun vadede kim öle, kim kala?
Ey ülke gençliği! Birinci vazifen, bir an önce, sermayenin çıkarına hizmet etmeye başlamandır; varsa ve iş bulursan, emekli ikramiyenin ve maaşının yegâne temeli budur (!).
Selâm ola.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et