12 Mayıs 2012 08:21

Şampiyonluk kutlu olsun!..

Şampiyonluk kutlu olsun!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aylardır büyük bir gürültü patırtı eşliğinde devam eden futbol sezonu nihayet noktalandı. Şimdi büyük bir kitle şampiyonluk sevinci ve coşkusuyla adeta mutluluk denizinde kulaç atarken, başka bir büyük kitle ise hayal kırıklığı içinde burukluk ve üzüntüsünü teselli etmenin yollarını arıyor.
İmaj, şov ve reklam çağındayız. Bu nedenle sevinçlerimiz de alabildiğine abartılı. Sevincimizi ve mutluluğumuzu, herkes görsün, duysun diye büyük bir şamatayla ortaya koyuyor ve bu sevinç üzerinden daha fazla tanınmayı, takdir edilmeyi umut ediyoruz. Tanıtım da çağımızın büyük bir şevkle peşine düşülen pek muteber hedeflerinden birisi ne de olsa. Bütün bunlar (başarı, imaj, tanıtım) yan yana gelince de marka değeri denilen o sihirli(!) kavram karşımıza çıkıyor. Elde edilen başarılarla genişleyen tanınma ve bilinme alanı, farklı kalemler aracılığıyla rant alanına dönüştürülüp kulüplere maddi kazanç olarak yansıyor... Ve böylece bir yandan marka değeri diğer yandan da kasaya giren para miktarı yükseliyor!..
Sevinçlerimizi coşkuyla, doya doya yaşayacağımız yerlerin başında stadyumlar geliyor. Modern çağın bu soğuk arenalarında, kendimizi çok rahat hissediyoruz. Kazanabilme endişesinin yarattığı stres, coşkumuzu engelleyemiyor. Avazımız çıktığı kadar bağırıp küfür edebiliyoruz. Toplumsal hayatta karşılaştığımız pek çok sorunu unutup sadece ve sadece takımımızın başarısına odaklanıyoruz. Takımımız kazandığı ya da şampiyon olduğu anda ise dünyanın en mutlu insanı olup çıkıyoruz... Ta ki hayatın gerçekleriyle yeniden yüz yüze kalıncaya dek...
Oysa, sağduyu ve mantıkla bağlarını koparmayanların kaygı içinde izlediği ve her şeyden önce sağ salim sonlanması temennisinde bulunduğu bir ligde kimin şampiyon olduğu ne kadar önemli olabilir ki?..
Şike, şiddet, ırkçılık, cinsiyetçilik, provokasyon, tehdit, şantaj, küfür, taciz, hakaret gibi normalde insanlara utanç vermesi gereken kavramların tutkuyla sahiplenilip koz olarak kullanıldığı bir spor ortamında ulaşılan şampiyonluk ne gibi bir anlam taşır ki?..
Ayrıca, yetkili kurul ve kurumların sezon boyunca, “Hukuka göre karar vermek” yerine “Karara uygun hukuk yaratmak” gibi zikzaklarla ve pazarlıklarla dolu pis kokulu bir yol izlediklerini görmedik mi?..
Ülke futbolunu korumak kaygısı taşıyormuş gibi yapıp herkes en hırslı ve en azimli biçimde kendi maddi çıkarını korumanın derdine düşmedi mi?..
Rakibe saygı göstermenin tamamen unutulduğuna, buna karşılık çeşitli ima ve göndermelerle rakiplere pislik atmanın marifet ve meziyet sayıldığına tanık olmadık mı?
Yöneticiler kazanmak adına rekabeti düşmanlığa, düşmanlığı da kan davasına dönüştürmediler mi? Medya buna çanak tutmadı mı?.. Hep birlikte kin ve nefret duygularını körüklemediler mi?..
Kimileri de artık bu sezonda olup bitenleri tamamen unutmak ve sadece önümüze bakmak gerektiğini söylüyor. Oysa tam tersine bu sezonu derinlemesine sorgulamakta yarar var.. Tabii böyle niyet taşıyan birilerini bulmak mümkün müdür, orası bilinmez.
Bu sezonki kargaşa ortamı hem pek çok kişinin gerçek yüzünün ortaya çıkmasını sağladı hem de güce tapmak, güçlüye yaranmak, çıkara göre pozisyon almak gibi temel stratejilerin(!) -tutarsızlıklar ve çelişkiler içinde kıvranmak pahasına da olsa- daha önce hiç rastlanmayan şekilde açık, yoğun ve pervasız bir şekilde uygulanmasına yol açtı.  
Böyle bir sezondan alınacak dersler yok mu?
Herkes sezon boyunca yapılan haksızlıklardan yakındı durdu. Ama diğer yandan yine herkes haksızlıkların tek mağdurunun kendisi olduğunu iddia etti. Şampiyonluğa ulaşan muhakkak ki türlü engelleme ve tekere çomak sokma çabalarının üstesinden gelerek bunu başardı(!) Şampiyon olamayan ise muhakkak ki kendisine karşı kurulan tezgahların kurbanı oldu(!). Spora bakış açımız bu iki önerme arasındaki daracık bir alana sıkışmış durumda.

UTANÇTAN ÜTOPYA ÜRETMEK!

Bunca kışkırtmanın, bunca gerilimin sonunda sportif düşünceler o denli geri plana düştü ki, şampiyonluk kupasının ne zaman, nerede, ne şekilde verileceği bile ciddi bir mesele haline geldi. Çünkü Galatasaray’ın şampiyon olma olasılığı vardı ve bu durum gerçekleşirse Fenerbahçe taraftarının Saracoğlu’nda sarı-kırmızılı ekibe kupa verilmesine tahammül edemeyeceği söyleniyordu açık açık. Galatasaray’ın Saracoğlu’nda kupa kaldırma düşüncesine ütopik damgası vuranlar bile oldu... Sığ spor kültürü ancak böyle bir ütopya yaratabiliyor...
Spora hastalıklı bakışın bizi getirdiği nokta bu işte. Sahada rakibine saygı göstererek, sportmence, erdemlice, spor etiğine uygun bir şekilde mücadele etmenin skordan ve şampiyonluktan çok daha önemli olduğunu, sonuç ne olursa olsun herkesin birbirini tebrik edip bunu olgunlukla kabul etmesi gerektiğini söyleyen hiç kimseyi duymadık. Aksine rekabet adına fanatizm ve skor saplantısını besleyip dayatan düşünceler hep gündemde tutuldu.
Daha bir hafta önce Trabzon’da türlü barbarlıkların hedefi olan Fenerbahçe’nin, son maç öncesinde, Galatasaray’a kupa konusunda güvence verememesi hazin değil mi? Taraftarların böyle bir durumu kabul edemeyip taşkınlık yapacağından ve hiç kimsenin de bunu engelleyemeyeceğinden emindiler yani. Kendi taraftarlarının da Trabzon’da taşkınlıklarından şikayet ettikleri taraftarlardan hiçbir farkı olmadığını kabul etmiş oldular böylece.
Başkalarının başarısına, sevincine, mutluluğuna tahammül edememek, hatta tahammülsüzlüğün sınırlarını saldırganlaşmaya kadar genişletmek, artık normal bir tavır olarak algılanıyor. Skoru ve şampiyonluğu kutsayan bakış açısı, kupanın kendi sahasında rakip takıma verilmesini hiç hoş karşılamıyor. Öyle ki, kupanın verilmesi bir yana, rakibin olası şampiyonluğunu alkışlayıp alkışlamamak bile tartışma konusu ediliyor.
Bu sene benzer bir durum basketbolda yaşanmıştı. Fenerbahçe, Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi Play-Off Final Serisi’nin 4. maçında Galatasaray’ı yenerek şampiyon olunca, durumu hazmedemeyen sarı-kırmızılı taraftarlar taşkınlıklara başlayıp, “O kupa burada verilmeyecek” şeklinde tezahürat yapmışlardı. Ancak salon boşaltıldıktan sonra Fenerbahçe’ye kupası verilebilmişti. Bakalım sportif bağnazlık bize daha neler gösterecek?..
Bu sezon bir kez daha ve çok daha net bir şekilde gösterdi ki spor alanında almamız gereken çok yol var. Spor kültürünü geliştirmek ve fanatizmden tümüyle arınmış sağduyulu bir bakış açısını bu alana egemen kılmak, sporu özüne uygun bir şekilde pratiğe dökebilmek açısından kuşkusuz büyük önem taşıyor. Böylesi bir birikim ve yaklaşım, bazı olumsuzlukları minimize etse de yüksek dozda adaletsizlik, eşitsizlik üreten ve içeren bir sistem dahilinde spor hiçbir zaman tam anlamıyla temiz bir ortama sahip olamayacaktır...

NOT: Bu yazı Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşmasından önce yazıldı.
 

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa