Kirvem,
Geçtiğimiz hafta Ermenistan’da yapılan seçim sonuçlarına bakılırsa, anlaşılan o ki, Ağrı Dağı’nın “öte yaka”sında “yeni” bir şey mafiş!
Yani?..
Yani görünen o ki, dört yıl önce “iktidar” koltuğuna oturanların tiz sesli “ti boru”su, bir sonraki seçimlere kadar yine kendi “ego”larına endeksli tatara titiri makamında ve de aynı minvalde devam edecek!
Neden?..
Çünkü mavi camdan görünüp ibretle izlenen o ki, şu kırtıpil alemin şimalinden cenubuna, şarkından garbına kadar hemen her tarafındaki “politika” arenasında “at koşturan” bilumum “jokey”lerin öncelikli “iş”leri, cafcaflı belagatlerle bulundukları toplumların nabzına göre “şerbet” dağıtırken, diğer yandan da kendi “kadifeden keselerini” doldurmak!
Bu “siyaset cambazları”nı, bir bakıma aynı soyun sopu, aynı yolun yolcularını bir tarafa dehleyip konumuza dönersek, diyeceğim şu ki; bir zamanlar Anadolu’da yaşayan, ta fi tarihinden itibaren bu coğrafyanın kadim halklarından biri olan Ermeniler, Misakımızın milli sınırları dahilinde okutulan tüm “tarih” kitaplarındaki “resmi” teze göre, daima “vur abalıya” kategorisinde değerlendirilip, dolayısıyla  Osmanlı-Ermeni ilişkilerinden dem vurulduğunda, Ermeniler için genelde “Suçlu ayağa kalk!” hükmü, daima “geçer akçe” oldu, oluyor...
Nitekim yıllar yılı okul sıralarından genç kuşaklara aktarılanlara bakılırsa; Ermeniler, seneler senesi Osmanlı’nın himayesinde rahat, huzur içinde yaşarken, neden sonra kimi “yabancı”ların tahrikiyle, “millet-i sadıka” kimliklerinin tam aksine davranıp, ardından da özgürlük adına “isyan” bayrağı çekmekle kalmadıkları gibi, ayrıca ekmeğini yiyip, suyunu paylaştığı Osmanlı’yı sırtından hançerlemeye kalkışınca, Birinci Harbi Umumi yıllarında imparatorluğun sınırları içinde olan Suriye’ye doğru mecburen “tehcir” edildiler...
Osmanlının “miras”ına konduktan sonra ilerleyen yıllarda “genç cumhuriyet”le beraber gelişen “yeni nesil”ler bu “milli tarih”, dolayısıyla giderek kök salan bu “milli şuur” sayesinde bir taraftan Ermenilerin yaptıkları “ihanet”e lanet okuyup her fırsatta olumsuz “tepki”ler verirken, beri taraftan Ermeniler de  İttihat Terakki’nin önde gelen “devletlu”larına, kısacası Talat, Enver, Cemal “paşa”lardan oluşan “üçlü”ye, bu “triumvira”nın iflah olmaz faşizan zihniyetlerinin, “sap ile samanı” birbirinden ayırt etmeksizin, çoluk- çocuk, genç-ihtiyar demeksizin, sırf “Ermeni” oldukları için “tehcir” adı altında, ama esasen “yer ile yeksan” edip, milyonu aşkın insanı “meçhul”e göndermeye matuf bu acımasız, bu gaddarca “işlem” sonucunda “Ermeni meselesi hal olmuştur” la noktalanan bu “kıyım”ımı asla unutmadılar, unutamadılar…
Kirvem, daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi, geçenlerde Ermenistan Yazarlar Birliğinin davetiyle gittiğim Erivan’da, bu yıl 24 Nisanda, soykırım anıtını ziyaret eden yüz binlerce insanın yanı sıra, keza  diasporadan gelen diğer kalem erbaplarının  yanı sıra, Türkiyeli bir yazar olarak benim de düşüncelerimi, duygularımı ekranlarına yansıtmak için çevremde halka olup mikrofon uzatan medya mensuplarına, aynı gün, aynı tarihte İstanbul Taksim’de toplanan etnik kökenleri farklı, ama bizlerin acılarına, kederlerine içtenlikle “duyarlı” insanların varlığının giderek arttığını, dolayısıyla bu konuda gösterilen  “hassasiyet”in önemini belirtip altını özellikle çizdim.
Çizdim; zira özüme göre, tekraren diyeceğim o ki, illa da acılardan “ders” çıkarıp, aynı “elem”lerin daha sonraki nesillere şu veya bu gerekçelerle yaşatılmaması için gerçekten de “ibreti alem” babında bir şeyler yapmak gerekirse, mazide kalan, tarihe mal olmuş bu gibi “felaket”lerle kişi veya toplum olarak yüzleşmek sadece bir görev değil, aynı zamanda da belki de en önemli bir insanlık borcudur vesselam!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et