12 Mayıs 2012 08:24

Kültür böler mi?

Kültür böler mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Konu kültür, haklar ve çok kültürlülük olduğunda Türkiye’de sağlam görüşlerin pek duyulmadığını söylemek hiç de haksızlık olmaz. Gazetelerde kültür konusunda yazılar bile giderek daha ender görülüyor. Bu açıdan yaklaşık iki ay önce Eyüp Can’ın Radikal gazetesinde yayımlanan yazısı (“Sizin kaç kültürünüz var?​” 15 Mart) önemli sayılabilir.
Eyüp Can çok kültürlülüğün önemini ele aldığı yazısına Berlin’deki bir akşam yemeği ile başlamış. Özetlemek gerekirse, Eyüp Can, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın davetlisi olarak Berlin Turizm Fuarı kapsamında düzenlenen bir akşam yemeğine katılmış. Yemeğe katılan diğer davetlilerin Türkiye’den bakan birçok kişi için “Almanya’da yaşayan Türk sanatçılar” olduğunu vurgulayan Eyüp Can, bu kişilerin kendilerini “Türkiye kökenli Alman sanatçılar” olarak gördüklerine dikkat çekiyor. Bu sanatçılar için tek boyutlu kimlik sahibi olmak değil, birden fazla kimlik sahibi olmak ve çok kültürlülük anlam taşıyor.
Eyüp Can Berlin’deki akşam yemeğinden Leyla Alaton’a geçiyor. Belli ki, annesi Hristiyan, babası Yahudi, eski kocası Müslüman olan Leyla Alaton birden fazla kimlik sahibi olmak açısından ilginç bir örnek.
Eyüp Can, Leyla Alaton’un ‘çok kültürlü yaşam dergisi’ Paros’a söylediklerini aktarmış: “Annem Hristiyan’dı. Sırf aile kabul etsin, çocuklar iki dinle büyümesin diye Yahudi olmak durumunda kaldı. Benim eski kocam Müslüman’dı hiç sorun olmadı. Bu yüzden çocuklar sorduğunda, ‘Ne kadar şanslısınız’ diyorum, ‘Büyük anneniz Hristiyan, babanız Müslüman, ben Musevi.’ Çok kültürlülük harika bir şey. ‘İsterseniz Budizm’i de seçebilirsiniz. Ama hiçbir şey seçmek zorunda da değilsiniz’ diyorum onlara. Tanrının bilinci var ama hiçbir dini diretmiyorum. Mesela bir kiliseye gidip mum yakmak, bir ayine gitmek, bir sinagogda bir bebeğin sünnetini izlemek sosyal, kültürel ve estetik anlamda hoşuma gidiyor. Bunları üçüncü göz olarak da görebiliyorum. İlla oraya ait olmam gerekmiyor.”
Leyla Alaton şunları da eklemiş: “Aslolan dünyalı olup geçici olmak, gerisi boş. Tayland’da, ABD’de ya da Haiti’de yaşayanlarla aynı hissediyorum, hiç farklı görmüyorum kendimi.”
Eyüp Can, Radikal’de Türkiyeli yerine Türk kullanılmasında neden ısrar edildiğinden söz etmese de, çok kültürlülüğü yüksek düzey yemekler ve Leyla Alaton üzerinden anlatmaya kalksa da, önemli bir şeyler söylüyor: Türkiye’de “çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir miras” var ve bu miras hoyratça heba edilmemeli.

KÜLTÜR BÖLER Mİ?

Eyüp Can’ın çok kültürlülük üzerine yazdıkları ile tümüyle ters düşen görüşler de var. Bu görüşlerin arasında düpedüz şoven ve ırkçı görüşler oldukça fazla.
Kültür hakkında gerçekten şaşırtıcı ve ters görüşler ileri sürenlerin arasında Ali Bulaç’ın özel bir yeri var. Bulaç, birkaç yıl önce Sivas’ta düzenlenen bir sempozyumda kültür üzerine özetle şunları söylemişti: “Çok kültürlülük ile bir yere varılmaz. Kültür birleştirmez, böler.”
Benzer bir mantığı, “Kültürel haklar, ulusal haklar” başlıklı yazısında (Zaman, 5 Eylül 2009) da bulmak mümkün. Bulaç şöyle bir mantık yürütüyor: Kültür kavramı, modern dünyanın bir icadıdır ve “ulus devletle beraber tarih sahnesine” girmiştir. Bir insan topluluğunun “kültürel hakları” ile “ulusal hakları” birlikte düşünülmelidir. “Kültür, tabiatı gereği, a) devlete aittir, b) sekülerdir, c) bir ulusu inşa etme aracıdır.” Bu bakışla, kültür kavramı aslında olmasa da olur.
Bulaç’ın yaptığı gibi kültür kavramı “ulus devlet” kurgusuna indirgenirse, kültürün tehlikeli olması kaçınılmaz olacaktır. Bulaç şöyle diyor: “Bir topluluğun ‘kültürel haklar’a sahip olması demek, ‘ulus olma’ haklarının teyit edilmesi demektir. ... eğer diğerleri gibi ‘Kürtlerin kültürel hakları’ varsa, onların da ‘ulus’ olma hakları vardır. Zımnen denen şudur: Kürtler bir ulustur, ama baskı altında yaşayan bir ulustur, üzerlerindeki baskıyı kaldırmak lazımdır, bunun yolu kültürel haklarının tanınmasıdır. Pekiyi, süreç işlediğinde mantıki sonucu nedir? Hiç eğip bükmeden şunu söyleyelim: ‘Kürtlerin kültürel hakları’ onların ‘ulus olma hakları’yla aynı şey ise, kültür belli bir aşamadan sonra ‘bağımsız ulus’ formunu öngörür. Ve bir toprak parçası üzerinde, ortak bir politik çatı altında birden fazla ulus yaşayamaz.”

KÜLTÜR PARÇALAR MI?

Ali Bulaç sonuç olarak şunları söylüyor: “Bütün kavimler için ‘kültürel haklar’ birer parçalayıcıdır.” Bulaç’a göre, “Birden fazla din, kavim, örf, adet ve kavim yaşayabilir -İslam tarihi bunun örneğidir-, ama aynı toprak üzerinde ve aynı çatı altında birden fazla kültür ve ulus yaşayamaz. Mutlaka çatışır, ayrışır ve ayrılırlar.”
Demek ki, Kürtlerin varlığı kabul edilebilir. Dilleri kabul edilebilir. Geleneklerine saygı gösterilebilir. Ama Kürtlerin kültürlerinden, kültürel haklardan söz etmemek gerekir. Yoksa çatışma çıkar, bölünme olur. Kültür bağımsız ulusa varır; kültür parçalar, kültür böler.
Ali Bulaç ve onun gibi düşünenlerin kültüre yüklenmeleri boşuna değil. Onlar  dinin karşısında ne ideolojik ne de kültüre dayalı bir direnç kalmasın istiyorlar. Kültürün dinden önce ve  öncelikli olduğunu, olmazsa olmaz bir gereksinim olduğunu kabul etmek istemiyorlar.
Vurgulamakta yarar var, ne Bulaç, ne bir başkası, ne de devlet kültür ile hakların bir arada düşünülmesini engelleyemez. Kültür her çocuğun hakkıdır. Çocuklar dinden bağımsız var olabilir ama kültürden bağımsız düşünülemez. Dahası, çocukların kimliğini ve kültürünü onlara yabancı güçler belirleyemez.

PEPEÇURA VEYA SAMATSA

Bu tatsız tartışmayı tatlı bir şekilde bitirmek için Rize ve Giresun’da sevilen bir tatlı tarifi vereyim. Birçok tatlı gibi farklı tarifleri var. Rize’de pepeçura, Giresun’da ise samatsa olarak biliniyor. Türkiye’de değersizleştirilmek istenen Karadeniz kültürlerinden bir esinti size de ulaşsın...
Malzeme: 1 kg. siyah üzüm, 6 su bardağı su, 1 su bardağı toz şeker, 1 çay bardağı mısır nişastası veya unu.
Siyah üzümü iyice yıkayın. 6 su bardağı suyla birlikte bir tencerede kaynatın. 1 su bardağı toz şeker ekleyip bir süre daha kaynatın. Bir çatal yardımıyla üzümleri ezin. Bir süzgeçten üzüm suyunu geçirin. Yaklaşık 5 su bardağı kadar üzüm suyu elde etmiş olmalısınız. Bunun 4 su bardağını tencereye alın. Kalan 1 su bardağının içersine 1 çay bardağı nişasta veya mısır unu karıştırıp, pürüzsüz hale getirin. Karışımı tenceredeki üzüm suyuna ilave edin. Hızlı hızlı sürekli karıştırın; koyulaşıp, kaynayıncaya kadar pişirin. Küçük kaselere ya da kuplara sıcak sıcak dökün; buzdolabında iyice soğutun. Dilerseniz mevsim meyvelerinden küçük küçük doğrayarak içerisine de katabilirsiniz.
(Tarif beş kişiliktir; üzüm mevsimi gelinceye dek lütfen sabredin.)

evrensel.net Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa