Gerçeklerden kaçmak
Fotoğraf: Envato
Dünya halkları vahşi kapitalizmin birbirini izleyen ekonomik krizlerinin sancıları ile kıvranırken, Türkiye iç politikada bitmez tükenmez gevezeliklerle din temelli, dış politikada da mezhep ayrımcılığını öne çıkaran bir yaklaşımla geçiriyor günlerini. Sanki küreselleşen dünyanın krizi bize hiç bulaşmayacakmışçasına huzur içinde ülkeyi yönetenler. Orta Doğu’da giderek büyüyen gergin ortamı algıladıklarını gösteren ipuçları da yok ortada. Komşu ülkelerle ilişkiler iyi değil.Yine de akıl satıyor bölgenin liderliğine soyunuyoruz. Oysa içeride Kürt, Ermeni meselelerini çözebilmiş değil iktidar. Kıbrıs sorunu içinden çıkılmaz bir duruma doğru yön alıyor.Ülkede emek kesiminin iş, aş ve geçim derdinde büyük sıkıntılar var. Ceza yasalarındaki iyileştirilmeler bir başka bahara kaldı görünüyor. Barışın yeşermesi gereken topraklarımızda şimdi çeşitli büyüklükte cezaevleri inşa ediliyor. Adalet bakanı gazetecilere ve konuklarına modern cezaevleri reklamı yapacağına uzun tutukluklara ivedi çözüm üretse daha iyi olmaz mı diye düşünmeden edemiyor insan. Gazetecilerin bir bölümü yazdığı, çizdiği ile kolayca terörle ilişkilendirilirken, ne yaman çelişki ki gazetecilerin bir bölümü de iktidarın en büyük destekçileri. Gazetecileri terörist statüsüne soktuğundan beri yazar çizer açısından da pek başı ağrımıyor iktidarın. Türkiye’nin basın özgürlüğü sıralamasında 147. sırada kısmen özgür ülkeler arasında yer alması, uluslararası para politikalarına yön veren kuruluşların uyarıları, AB’nin ilerleme raporlarında düşünceyi ifade özgürlüğü konusundaki eleştirileri ise AKP iktidarını bir algı yaratmıyor. Başbakana ve iktidar sözcülerine bakarsanız ülkenin görkemli gelişmesini kıskanan dış mihraklardan yönlendiriliyor tüm bu eleştiri okları... Demek ki o kurum ve kuruluşlarda da bir komünist parmağı var! Gerçi hemen her gün televizyon ekranlarında yaptığı sert konuşmalarla. Başbakan Erdoğan bu haddini bilmez çevrelere haddini bildiriyor; ana akım medya da bu sözleri manşetlerine taşıyor amma bir kez halkın içine kuşku düşmesin, düştü mü fena… Vahşi kapitalizmin günahlarını, emekçinin, memurun dar gelirlinin sırtına yüklemeye çalışan ülkelerde iktidar yöneticileri soğuk terler dökmeye başladı. Baksanıza Sarkozy’den sonra Almanya’da Merkel’in durumu da hiç parlak görünmüyor...
Gençliğimden beri düşünür dururum. Lider konumuna gelmiş politikacılar neden hep yüksek sesle bağırarak, kitleleri azarlar gibi konuşurlar. Şöyle usul usul, sakin konuşsalar anlamayacak mı yurttaş söylenenleri. Kitleler daha mı kolay etkileniyor böyle bir kavgacı üsluptan.Yoksa bu tür konuşma biçimi liderin egemenliğini daha da güçlendiren, kişiliğini yücelten bir etken mi? Yüz yılların ötesinden deneme türünün büyük ustası,düşünür Montaıgne’in “İlgimizi anlattığı şeylere değil kendine çeken söz ustalığından nefret!” sözünü pek severim. Hiçbir zaman iyi bir hatip olmayı beceremediğimden belki de… Şimdilerde siyasi parti liderlerini dinledikçe doğrusu Montaıgne’i anımsamadan edemiyorum.
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24
- Akıncı ruhlar 14 Ağustos 2024 04:53