Ar-haya diye bir şey!
Fotoğraf: Envato
Ömer Laçiner’in t24.com.tr'de yayımlanan röportajında söylediklerini, bu gibi “adam”ların ağır travmatik sorunlarla boğuştuklarına işaret saymak, sorunu hafife almak olur. Bunca ağır saldırıların yaşandığı bir ülkede, “sol”a karşı bu “civanmert”(!) saldırganlık çünkü, bu gibilerini sardığı görülen türden “sol kabus”tan daha ağır bir hastalığa gereksinim duyar. Bu daha ağır vaka, “liberal demokrasi” “celep”liğidir! Tekelci gericilik ve mali sermayenin dünyayı ‘kasıp kavurduğu’ koşullarda, gericiliğin kolcu başlarından bazılarının eteğine tutunarak “liberal demokrasi”(!) üzerine “sol” vaaz da, kuşkusuz bir tür travmatik semptom sayılabilir. Demokrasi olarak gösterilen sistemin ve onun şuradaki buradaki büyük güç sahibi temsilcilerinin ülkeler zapt edip yüz milyonlarca yoksul, aç, işsiz, işçi, kadın-erkek, genç-yaşlı insanı ekonomik-siyasal ve askeri güç aracıyla boyunduruk altına aldığı bir dünyada, demokrasi kavramını, özgürlüğün bin türlü sahte biçimiyle halvet edip, emekçilere üzüm telvesi diye pazarlamak için, “insan”ın çünkü, ya hasta ya da bu güçlerden birinin eteğine tutunmuş olması gerekir. Bu sözcüklerin bir miktar kesinlik taşıma kusuruyla yüklü olduklarını kabul etsek bile, mevcut durumu ifade etmeye yine de uygundurlar. Militarist gericiliğin halkın başı üzerinde ‘boza pişirdiği’ bir ülkede, silahın kumandasının el değişikliğini demokrasinin nişanesi göstererek, yeni devletlünün ‘sulüs’çuluğuna soyunma durumunu başka türlü ifade etmek, bu bilinçli “orta sınıf” birey-öznelere (Laçiner, Berk-Tay, Altan, Çandar, vs.) haksızlık olurdu!
Her sabahında yeni bir silahlı cemaat operasyonunun yapıldığı; yöneticilerinin komşu ülkelere karşı, “Bizim eski topraklarımız, onları zapta hakkımız var!” anlayışıyla politikalar belirlediği; özgürlük, eşitlik, kardeşlik; sosyal ve siyasal hak, insani yaşam olanakları üzerine her isteğin “muhafazakar demokrat” polis-asker-panzer-dipçik-zehirli gaz ile yanıt bulduğu bir ülkede, bu sistemin takiyeci firavunluğunu/firavunlarını değil, ama ona karşı direnmeye çalışan işçi ve emekçiler ile onların sömürü ve baskıdan kurtuluşu için mücadele eden/etmeye çalışan devrimcileri, sosyalistleri, ilerici kesimleri hedefe koymak; Laçinerlerin “solculuğu”-”demokratlığı”nın dirhemi, işte budur!
Laçiner, toplumsal sorunları siyah-beyaz ikiliği içinde göstermeye çalışarak, işçi ve emekçileri, sistem güçleri arasında seçim yapma zorunluluğuyla yükümlü kılmaya çalışırken, çürük malını “en kullanılışlı” etiketiyle pazarlamaya çalışan tellal gibidir! İktidara, hakim sınıfın hangi temsilcisinin oturacağı üzerine kavgaya alet olmayı halka reva görürken, Fethullah cemaatinin ve Erdoğan takiyeciliğinin uzun-kara mintanını giyinmiştir. Darbecilerin etekleri altına sığınanlar, Osmanlı’nın kardeş ve evlat katline fetva veren cellat politikasını farz bilip, iktidar için, dün etekleri altında büyüdüklerini bugün kirli ve katil ilan ederek tahta oturmalarını “demokratikleşme”; militarizmin vesayetinden kurtulma payeleriyle alıma sürerken, onların kanlı kılıçlarının darbeleriyle susturulmaya çalışılanları, darbeci diye suçlayacak kadar da, ticarileşmişlerdir!
Bu ticari tutum ve söylemin ar-haya sınırı hayli müphem hale gelmiştir. Hakim gücün şu ya da bu kanadına yedeklenmiş olanların “vicdan hakimiyeti” delik-deşiktir. Laçiner’in dışa vurduğu türden yalan beyanatlarla, ABD emperyalizminin yeni gözdesi bir iktidar-devlet aygıtını, demokrasinin temsilcisi gösterenlerin; onun halka karşı kılıç kuşanmasını antidarbecilik diye pazarlayanların darbecilik yapanlarla darbelere olduğu kadar, sivil giysili militarist zorbalığa karşı da mücadele edenleri bilinçli olarak karalamaları, bundandır ki onların “etik” anlayışlarına da uygundur. Bu “etik”, “muhafazakar demokrat”(!) takiyeciliğe de, Laçiner-Berk-Tay türü “solcu”luğa da, titiz bir terzinin elinden çıkan elbise gibi oturmuştur!
“Sınıf meselesinin proletaryaya, bilmem neye filan değil de, bilgiye dayalı olduğu” tahlilini “getiren” bu adamların, sömürünün ortadan kaldırılması olmaksızın, “Sıradan insanın yüceltilebileceği ve bu süreçte insanların birbiriyle eşitlenebileceği” lafazanlığıyla “solculuklarını(!) pazarlamaya çalışmaları bundandır ki, takiyeci tüccarlığıdır. Dört-beş yılda bir oy kullanmayı “demokrasi kriteri” ve “sıradan insan”ın “egemenlikte sınırlı da olsa bir pay” sahibi olmasına delil gösteren Laçiner, işçi sınıfı ve emekçiler ile onların en ileri kesimlerinin oluşturdukları örgütlerinin siyasal demokrasi için mücadelelerini yok saymayı da “sol”a kılıç sallamanın gereklerinden saymaktadır. “Sol”un darbeciliğini dile dolarken, darbe karşıtlığını, cuntalara karşı ölümüne mücadeleyi, kapitalist-emperyalist barbarlığın tüm temsilcileriyle girişilen mücadeleyi “sümen altına itme”yi marifet saymaktadır.
Kapitalist sömürü sistemine karşı çıkışı, onun içeriğini ve hedeflerini çarpıtarak farklı göstermek, ardından da kendisinin uydurduğu bir tür solculuk-sosyalistlik üzerinden, kendi sistem savunuculuğunu aklamaya çalışmak hayli eskimiş bir taktiktir. Ancak, Ömer Laçiner(ler)in tutunduğu patlak lastik, artık yama tutmayacak kadar çürümüştür. Bu durumda, AKP’nin yeni, ama devrilmeye mahkum arabasına geçip oturmaları, kendileri açısından en “hayırlı iş” olacak görünmektedir!
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40