En büyük sözleşmede son etap!
Fotoğraf: Envato
Hükümetin kamu emekçilerinin sendikalarına ilk yıl için yüzde 3+3, ikinci yıl için yüzde 2+3 biçimindeki zam teklifinden sonra kamu emekçilerinin tepkileri hızla büyüyor. Ülkenin birçok yerinde kamu emekçileri alanlara çıkarak tepkilerini ifade etmeye başladı. KESK ve Kamu Sen de eğer hükmet, o güne kadar sendikaların isteklerine yakın yeni bir teklif getirmezse 23 Mayısta greve gideceklerini açıkladı.
Hükümetin teklifi karşısında kamu emekçilerinin tepkilerine ilk yanıt da Başbakan Erdoğan’dan geldi. Başbakan, gazetecilerin “kamu emekçilerinin ‘grev yapacağız’ dediklerini” hatırlatmaları üzerine “Memurun grev hakkı yok!” diyerek yanıt verdi. Bunun bir adım sonrası da “Grev diyenlerin darbecilerin, bölücülerin oyununa alet olduklarını” söylemek olacağını şimdiden haber verelim!
Ancak Başbakan ne derse desin; üç aylık enflasyonun bile yüzde 3’ü geçtiği koşullarda kamu emekçisi sendikalarının, hükümete en yakın olanlarının bile böyle bir sözleşmenin altına imza atmasının olanaklı olmadığı görülmektedir. Bu da son görüşmesinin 21 Mayısta yapılacağı belirtilen toplu sözleşme görüşmelerinin uzlaşmazlıkla sonuçlanıp, uzlaşmazlığın YHK’ye götürüleceği anlamına gelmektedir.
Görüşme sürecinin tamamlanmasına 5 gün kala, kamu emekçileri cephesinde oluşan tabloya bakıldığında şu görülmektedir:
1-) Bu sözleşme 2.5 milyon memur ve 1.8 milyon memur emeklisi ve ailelerini doğrudan ilgilendiren bugüne kadar Türkiye’nin gördüğü en büyük toplu sözleşmedir. Ve aileleriyle birlikte yaklaşık 12 milyonluk nüfus içinde “Hükümetin teklifi makuldür!” diyecek bir tek aklı başında kişinin çıkacağını kimse söyleyemez. Nitekim bu teklif kamu emekçileri tarafından bir yanıyla sokağa da dökülmeye başlayan tepkiyle karşılanmıştır.
2-) KESK ve Kamu Sen, 23 Mayıs günü tüm kamu emekçilerini greve çağırmışlardır.
3-) Memur Sen ise grev lafını pek ağızlarına almamakla birlikte, “Hükümetin teklifinin kendilerini sokağa çağırma anlamına geldiği” söylemektedir. Memur Sen yöneticileri, hükümetin teklifinin haksız, adil olmayan, kabul edilmez bir teklif olduğunu, mitingler, gösterilerle tepkilerini göstereceklerini söylemekte, mücadeleci bir sendikacılık çizgisi izleyecekleri izlenimi uyandırmaya özen göstermektedirler. Ama Memur Sen diğer iki konfederasyonla da ayrı davranmaya da en az mücadeleci görünme çabası kadar özen göstermekte, buna özel önem verdiklerini hissettiren bir “vücut dili” kullanmaktadırlar. Dahası Memur Sen yöneticileri, “Eğer hükümet, sendikaların teklifini kabul etmezse, onu 2014 seçiminde sandığa gömeceklerini” söylemektedirler.
Kamu emekçileri cephesinden gösterilen tepkiler elbette iyidir ve daha da iyi olacağa benzemektedir. Ancak bu “iyilikler” içinde iki önemli sorun vardır. Bunlardan birincisi Memur Sen’in diğer iki konfederasyonun grev çağrısına “soğuk” bakmasıdır. Ki, bu çok önemlidir. Çünkü hükümeti geriletecek olan konfederasyonların en geniş birliği sağlamasıdır. Ve eğer konfederasyonlar ayrı ayrı eylemlere yönelirlerse, hükümet, bölme girişimleri konusunda daha cesaretli ve umutlu olacaktır. Dahası grev, emek mücadelesinin en etkili silahıdır ve bugünkü gibi tam da sonucu etkileyecek kritik bir anda kullanılmazsa nerede kullanılacaktır?
Hükümet de bunun için grevden korkmaktadır.
Bunun içindir ki Memur Sen’in, “Canım ötekiler grev yaptı biz de yapamadık ama başka eylemlerle tepkimizi dile getirdik” diyerek, kendini savunması onu kurtaramayacaktır. Çünkü grev konusu herhangi bir eylemden çok daha farklı olarak kamu emekçileri için bir birlik ve mücadele konusudur. Ve eğer Memur Sen tutumunda ısrar ederse, “grev kırıcılığı” gibi emek mücadelesinde sınıf hainliği ile eş değer sayılan bir çizgiye düşecektir. Dahası Memur Sen üyeleri de pek çok yerde, belki de her yerde greve destek vererek o gün çalışmayacak, kendi sendikalarıyla karşı karşıya geleceklerdir ki, bu Memur Sen, Hak-İş ve Türk-İş’in 1 Mayıs’ta düştükleri durumdan daha beter bir sınıf karşıtlığı çizgisi, kendi üyelerinden bile tecrit olma çizgisidir. Bu aynı zamanda Memur Sen’e yönelik “hükümetin arka bahçesi sendika” suçlamalarına güç katacaktır.
Buradaki diğer önemli şey ise Memur Sen yöneticilerinin, “Eğer uzlaşmaya yanaşmazsa AKP’yi 2014’te sandığa gömeriz” söylemidir.
Elbette bir sendika hükümeti siyasi bakımdan tehdit ediyorsa, normal şartlarda bu iyiye alamettir. Ama bunu bugün daha basit talepler için mücadelenin yapılmamasının ya da mücadelenin ertelenmesinin vesilesi ise bu “iyiye alametlik” kötü bir demagojiye dönüşür ki, Türkiye’de emek mücadelesinde sıkça karşılaşılan bir oyundur bu. Bu yüzden de bugün asıl olan kamu emekçilerinin tam birliği için çalışmak, grevi hükümeti taleplere razı etmenin etkili bir aracına dönüştürmektir. 2014’te nasıl tavır alınacak bunu o zaman konuşmak doğrusudur.
Şimdi grevi sendika, konfederasyon farkı gözetmeden, hiçbir bölücülüğe izin vermeyecek biçimde tüm hizmet birimlerinde örgütlemek en önemli iştir!
Zaten bugün talepleri elde etmek için de çok fazla seçenek yoktur ortada.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00