Yolun sonu göründü
Fotoğraf: Envato
Bu yazıyı 19 Mayıs günü yazıyorum. 19 Mayıs önemli bir gündür; Anadolu halkının emperyalist işgale karşı direnişe geçme hazırlığının başlatıldığı “ilk adım “günüdür. O nedenle, 19 Mayıs emperyalizm karşıtları tarafından ne denli saygı ile anılırsa, emperyalistler ve onların içerideki işbirlikçileri tarafından da o denli nefretle anılır. 19 Mayıs emperyalizme karşı şahlanışa kalkış öncesi sessizliğe gömülüş günü olması hasebiyle emperyalist işbirlikçileri tarafından ne denli unutturulmaya çalışılırsa, işbirlikçilerden hesap sormaya hazırlananlar tarafından da o denli canlı tutulmaya çalışılmaktadır.
Çevresel konumlu bir ülkenin emperyalistler tarafından işgal edilmesi salt silahla olmaz. Silahla işgal dönemi artık geride kaldı. Geçmişteki sömürgecilik faaliyetlerinin günümüzün kadife eldivenli emperyalizm sürecine dönüştürülmesi, üstelik bu dönüşümün halklar tarafından anlaşılmadan sürdürülmesi G–20 dönüşümü ve Davos veya Bilderberg toplantıları ile siyasal düzlemde; küreselleşme ile de ekonomik düzlemde gerçekleştirilmektedir. Böylece, geçmişte sömürgecilik gözle görülür olarak gerçekleştiriliyor idi iken, günümüz emperyalizmi algılanmak bir yana, tam tersine adeta yağmalanan ülkeler tarafından alây-ı valâ ile davet edilmektedir. Sömürülen ülke yöneticileri bununla da yetinmeyip, politikalarında ne denli başarılı olduklarını halklarına ballandıra ballandıra anlatmaktalar.
Sömürgecilikle mücadeleden başarı ile çıkmış olan bir ulusun emperyalizme tesliminin sağlanması, vurucu darbeden önce önemli fikirsel ve kurumsal yatırımların yapılması ile olanaklıdır. Bu yatırımların başında büyük ortak ABD’nin “yeşil kuşak” politikası ile temelini attığı ve laik Türkiye’de dinci yobazların ve çıkarcı politikacıların dört elle sarıldığı kurumsal ve fikirsel kıpırdanışlar gelir. Kurtuluş mücadelesinin ciddi bir savaş olmadığı; Çanakkale’de işgalcileri gökten inen yeşil cübbelilerin kovduğu vs. safsatalarla beslenen halkın en derin uyku hali iktidar sarhoşluğudur. Hiçbir hastalık kuluçka döneminde belirti vermez. Türkiye’de de yobazlık yürüyüşü yarım asra yakın süredir hiç yılmadan ve sapmadan yoluna devam ederken, aymazlar tarafından demokratikleşme olarak algılandı ve masum halka böyle yansıtıldı. Mektepleriyle, örgütleriyle, ajanlarıyla gerçekleştirilen ısrarlı yürüyüş artık meyve verme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul’da bir kamu üniversitesinde Marksizmin dinsizlik olması nedeniyle tartışılamayacağı ve çok ünlü bir iktisatçı hocanın sol eğilimli olması nedeniyle kitaplarının okutulamayacağı, buna nasıl cesaret edildiği büyük bir özgüven ve cesaretle ileri sürülebilmektedir. Bugünün bu iddialarının yarın nasıl tehdide dönüşeceği açıktır. İşte türban budur: Beynin tutulması!
Emperyalistlerin olduğu kadar, anti-emperyalistlerin de günümüz siyasilerine minnet borcu vardır. Zira günümüzde dış destekli siyasilerce hedefinden saptırılmış yaygın eğitim yoluyla veya sair sivil görünümlü örgütlerle yarım yüzyıldan fazla süredir ısrarla zihinlere nakşedilmiş olan zihniyet artık kabına sığmamakta, kâh özgürlük safsatası şeklinde, kâh dindarlığa bulandırılmış kindarlık hırsının kusulması görüntüsünde, kâh asırlık baskılanmanın (!) meşru uyanışı aldatmacası ile siyasilerin söylem ve davranışlarında açıkça sergilenmektedir. Bugün, henüz ulaşılmaya cesaret edilemediğinden dokunulmazlığını muhafaza eden Atatürk hariç, hedefe giren geçmiş askeri ve siyasi kişilere acımasızca ve haksız saldırı yanında, kazanımların ayaklar altına alınması ve eleştirilerek halkın gözünden düşürülmeye çalışılması da ne günlük siyasi mücadele ne de gerçek demokrasiye yöneliş safsataları ile geçiştirilebilir. Dünya tarihinde geçmişle hesaplaşma adına kindar davranış sergileyen yönetimler demokrat olarak değil, faşist yönetimler olarak tanımlanmışlardır.
19 Mayıs emperyalizmle olduğu kadar, emperyalizmle işbirliği içindeki yönetimlerle mücadelede ayağa kalkma gününün sembolüdür. Cumhuriyet devrimlerinin eleştirilmesi akademik olarak tabii ki tartışılabilir. Ancak devrimler yöntemleri ile değil, içerikleri ile tartışılmalıdır. Devrimlerin yapılma yolu ve yöntemi, tanımı gereği, her ulusun tarihinde aynıdır. Fransa’da da, Rusya’da da devrimler benzer şekilde gerçekleştirilmiş olduğu gibi, ABD’de yerli halklara yönelik zulümlerde de aynı manzara görülmektedir. Ciddi akademik tartışmalar devrimlerin yönetimini değil, içeriğini tartışır. Örneğin Atatürk devrimlerinin hangi yöntemle yapılmış olduğunu, bundan seksen küsur yıl sonra gündeme taşıyarak tartışmak akademik değil, ancak amaçsal, siyaseten çirkin ve belden aşağıya vurma şeklinden öte bir değer ifade etmez.
Türkiye içten ve dıştan kuşatılmış bir görüntüde cehaletin ve gericiliğin içine çekilmektedir. Emperyalistlere onların dahi inanamadıkları olanaklar sunan bu girdap ancak 19 Mayıs ruhu ile aşılabilir. 19 Mayıs ve sair kutlamaların kaldırılmasına uygulama düzeyinde hiç takılmadan, bu kararlar Türkiye üzerindeki emellerin anlaşılabilmesi açısından büyük bir fırsat olarak görülmelidir. Henüz saldırı son hedefine ulaşmamış, tüm kaleler fethedilmemişken gerçekleşmesi gereken uyanış, kapitalist emperyalizmin çamuru içinde değil, sol felsefenin aydınlığında gerçekleşebilir.
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33