23 Mayıs genel grevine iki gün kala!
Fotoğraf: Envato
Kamu emekçileri 23 Mayıs’ta genel greve gidiyor.
Buradaki “genel” sözcüğü “grev” sözcüğünün başına rastgele eklenmemiştir. Çünkü grev çağrısı yapan KESK ve Kamu-Sen, üyeleri olsun olmasın tüm kamu emekçilerini greve çağırırken, grevin yapılma nedeni olan talepler de belki bir avuç bürokrat yüksek görevli dışında tüm kamu emekçilerinin talepleridir.
Kamu emekçilerinin en büyük konfederasyonu Memur-Sen’in grev çağrısı yapan sendika merkezleri içinde yer almaması, ilk bakışta grevin genelleşmesine bir engel gibi görünse de böyle olmayacağı anlaşılmaktadır. Tersine işyerlerinden gelen haberler, Memur-Sen yöneticilerinin aksi tutumuna karşın Memur-Sen’e bağlı sendikaların üyesi kamu emekçilerinin de bu greve katılacağını, pek çok yerde Memur-Sen üyelerinin Kamu-Sen ve KESK üyeleri ile birlikte grev komiteleri oluşturup bu grevin başarısı için birlikte çalıştıklarını göstermektedir. Sadece kamu emekçilerinin sendikalara üye olanları değil, bugüne kadar hiçbir sendikaya üye olmamış olanların da bu grevin dışında kalmayacağını gösteren bir havanın giderek tüm kurumlardaki çalışanlara egemen olduğu da gelen haberler arasındadır. Hele de son iki günde kamu emekçilerinin sendikalarda örgütlü kesimleri bu genel grev havasını ilerletecek adımlar atarlarsa, kamu emekçilerinin son 20 yıllık mücadele tarihinin en etkili ve en geniş katılımlı grevini gerçekleştirmelerinin önünde hiçbir engelin olmadığı görülmektedir.
Peki, böyle bir durumda, “Ben en büyük sendikayım!” diyen ve 2.5 milyon kamu emekçisi ve 1.8 milyon memur emeklisi adına toplusözleşmeyi imzalama ya da reddetme yetkisini resmen taşıyan Memur-Sen’in “grev kırıcı” tutumu ne olacaktır?
Böyle bir sendika merkezi, “Ne yapalım kamu emekçileri bizi dinlemedi greve gitti; ama bakın biz de bir şey demedik!” “pişkinliği” ile eski “idare eden” konumunu koruyabilir mi?
Böyle yapsa bile, kamu emekçilerinin gözünde eskisi kadar bile bir itibara sahip olmaya devam edebilir mi; bırakalım kamu emekçilerini, emek cephesinin, hatta hükümetin gözünde bile eski itibarına (patronlar kendisine hizmet eden sendikanın bile emekçinin gözünde “itibarlı olmasını” tercih eder) sahip olabilir mi?
“Grev kırıcısı” durumuna düşmüş bir sendika, onca kamu emekçisi adına söz söylemeye devam edebilir mi?
Bu ve daha da çoğaltılabilecek soruların yanıtını Memur-Sen ve bağlı sendikaların yöneticileri şimdiden düşünmeye başlamalıdır!
Bugün sendikal hareketin bir başka boyutu da var:
Talepler (TİS’ler, kıdem tazminatının kaldırılması girişimi, Sendikalar Yasası ve İş İlişkileri Yasası, ...) bu kadar önem kazanmışken ve bu kadar geniş bir grev girişimi içinde işçi sendikaları ve yöneticileri; “Bu kamu emekçilerinin grevi bizi ilgilendirmez!” tutumunu alabilirler mi; ya da sıradan “destekliyoruz” açıklamalarıyla sorumluluklarını yerine getirmiş sayılabilirler mi?
Herhalde kimse bu soruya “evet” diyemez, dememeli de! Çünkü bırakalım, emekçi dayanışması gibi ilkesel bir tutumu, öne sürdükleri talepler bile işçilerin sendikalarının bundan sonra kamu ve özel sektörde yapılacak TİS’lerin (en azından ücret ve esnek çalışmayla ilgili), hatta asgari ücretin düzeyini etkileyecek taleplerdir. Bu yüzden de işçi sendikaları ve konfederasyon merkezleri, “Bu kamu emekçilerin grevidir bizi ilgilendirmez” diyemezler. Tersine bu grevin daha ileriden ve daha geniş katılımlı olması için ellerinden geleni yapmaları gerekir. 23 Mayıs’ta belki, işçi sendikalarından gelecek destek, grevi işçi sendikalarının örgütlü olduğu alanlara da yayma düzeyinde olamaz ama basın açıklamaları, alanlarda gösterilere katılarak destek ve aynı kurumlarda (Hastaneler, MTA, DSİ, TEDAŞ, PTT, belediyeler, ...) çalışan işçilerin de iş bırakarak destek vermeleri biçiminde olabilir. Bu, bir yandan emek mücadelesinin giderek ortak bir mücadele hattına yönelmesi öte yandan da az çok sendika olmanın, emek örgütü olmanın gereğidir.
Kimilerinin ise “23’ünde grev yaptık da 24’ünde ne yapacağız?” şeklinde sorularla grev karşıtlığı gibi algılanabilecek sorular sorduğu görülmektedir.
Kuşkusuz böyle bir “soru” vardır ama bu soru, 23 Mayıs’taki grevi zayıflatacak bir “dayanak” olarak değil 23 Mayıs greviyle birlikte düşünülüp yanıtlanacak bir sorudur. Ve eğer grev beklendiği kadar kapsayıcı ve yaygın olursa, kuşkusuz ki 24 Mayıs’tan itibaren çok daha kapsamlı bir mücadelenin örgütlenmesine, hatta tüm sendika ve emek örgütleri cephesinin ortak mücadelesine çok yönlü bir dayanak olabilecektir. Ki, bunun ilk adımı da kamu emekçilerinin toplusözleşmelerinin onların istediğine yakın kazanımlarla sonuçlandırılması için bir mücadele planının hayata geçirilmesidir. Ve elbette bu süreç aynı zamanda her türden sendika ve emek örgütünün de bu mücadelenin bir unsuru olması, emek cephesinin dönemsel taleplerini yenileyerek ilerlediği bir mücadele hattının inşası için girişimlere dayanak teşkil edecektir.
Daha ötesini, yeni sorunları ve mücadelenin dayanak imkanlarını ise mücadele ilerledikçe göreceğiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00