En büyük grevin günü!
Fotoğraf: Envato
Kamu emekçileri sendikalarıyla hükümet arasındaki toplusözleşme görüşmeleri “uzlaşmazlıkla” sonuçlandı. Uzlaşmazlık Yüksek Hakem Kuruluna (YHK) götürülecek ve kurul 29 Mayısa kadar karar verecek!
Hükümet tarafı, kamu emekçisinin yüzde 25-30 düzeyinde zam talebine, birinci yıl yüzde 3.5+4, ikinci yıl yüzde 3+3 gibi bir karşı teklifte bulundu.
En son görüşme de gayri resmi olarak Başbakan Erdoğan’la Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu arasında yapılmış. Ve Erdoğan bu sefer “Bir puan da benden!” dememiş!
Toplu Sözleşme Genel Sekreteri Hacı Bayram Tonbul, bir soru üzerine, Ahmet Gündoğdu’nun Başbakan ile görüştüğünü ve “Başbakanın da cari açıktan, bütçe açığından, Orta Vadeli Plan hedeflerinden söz ederek, kamu mali disiplinini bozamayacaklarını belirttiğini” söyleyerek, “Dolayısıyla bizim açımızdan şu an için yapacak bir şey kalmadı” diyor.
Peki bu gelişme üzerine Memur-Sen ne yapacağını söylüyor?
Hacı Bayram Tonbul’un belirttiğine göre Memur-Sen; bugün yani KESK ve Kamu-Sen’in çağrısı üzerine muhtemelen yüz binlerce kamu emekçisinin greve çıkıp alanlara aktığı bir günde, “5 bin kişiyle yüksek Hakem Kuruluna başvuru yapılacağını, twitter üstünden bakanlara ‘twit atılacağını’ ve artık iş bırakmayı da düşünebileceklerini” söylüyor. İş bırakma dendiğinde ise Memur-Sen tümden değil ama Memur-Sen’in en büyük sendikası Eğitim Bir-Sen’in iş bırakmaya katılacağı anlaşılıyor.
Memur-Sen’e bağlı sendikaların bugüne kadarki tutumu dikkate alındığında, elbette Eğitim Bir-Sen’in greve katılması bile önemlidir. Ancak bu Memur-Sen’in grev karşısında girdiği sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Çünkü bir konfederasyonun tüm iş kollarında grev çağrısının yapıldığı koşullarda sadece “Bir iş kolunda greve katılırım ama diğerlerinde katılmıyorum” demesi anlaşılır değildir. Ki, grevin nedeni olan talepler sadece bir sendikanın değil, diğer greve katılmayan sendikaların üyelerinin de talepleridir. Ve bu da ister istemez, konfederasyondan öte greve katılmayan sendikaların yöneticilerini grev kırıcısı durumuna getirir. Üstelik bu sendikalar, grevin taleplerini sahiplenen ve greve katılacaklarını açıklayan üyeleri karşısında da grev kırıcısı konumunda olacaklardır.
Bu elbette bir yanıyla bu sendikalarla genel olarak kamu emekçileri içinde örgütlü diğer sendikalar, öte yanıyla da Memur-Sen’in kendi “içiyle ve disipliniyle” ilgili bir sorun olarak gündeme gelecektir.
Bir sendikanın, bir konfederasyonun ilan edilmiş bir greve katılmaması grev kırıcılığıdır; suçlanacak bir davranıştır. Ama bir sendikanın ilan edilmiş greve katılması ona ayrıca bir övgüyü gerektirmez. Çünkü grev ve sendika arasındaki ilişki böyle “doğal” bir ilişkidir. Bu açıdan da Eğitim Bir-Sen’in greve katılması, elbette daha güçlü bir grev için iyidir ama ona övgü yapmayı gerektirmez. Ne var ki Memur-Sen’e bağlı diğer hizmet kollarındaki sendikalar grev kırıcı konumlarını koruyarak, her tür eleştiriyi hak eden bir mevzide kalmışlardır. Bu yazı kaleme alındığında durum böyleydi; umalım ki bugün greve katılma kararlarını ilan ederek burada kendilerine yönelik eleştirileri geçersiz kılsınlar!
Evet, bugüne kadar Memur-Sen, ayrı tutum alarak, diğer konfederasyonlarla ortaklaşmak yerine ayrı davranmayı tercih ederek, sendikalar arasında rekabeti öne çıkarmış, hükümet karşısında kendisini de zayıflatmıştır. Çünkü eğer üç konfederasyon ortak davransa ve en büyük ve resmen yetkili sendika merkezi olarak Memur-Sen, diğer konfederasyonların evet demeyeceği bir sözleşmeyi imzalamayacağını belli eden bir tutumla masada olsaydı; hükümet tekliflerinde böylesi kamu emekçileriyle alay eden biçimde davranamazdı; belki de sendikaları tatmin edecek bir teklifle gelirdi!
Evet, bunlar olmuştur ve Memur-Sen yöneticileri başta olmak üzere tüm kamu emekçileri sendikacıları, sendikaların arasındaki rekabetin yol açtığı durumdan ders çıkarmakla yüz yüzedirler. Ama bugün yapılacak olan, geç de olsa Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir-Sen dışındaki sendikaların da kamu emekçilerinin genel grevine katılmasıdır. Üstelik “greve katılıyoruz da ayrı alanlarda toplanacağız” gibi aynı masa başında çalışan kamu emekçisini mücadelede ayrı ayrı alanlara çağırıp aralarına suni duvarlar çekmeden!
Bu ilkel bir tutumdur ve bu tutumun Kamu-Sen ve KESK’e bağlı sendikalardaki bazı çevrelerde olduğu da bilinmektedir. Ancak yaşananlardan ders çıkararak emekçiler arasındaki ayrımları öne çıkaran değil birliği, ortak yönleri öne çıkaran bir mücadele çizgisini benimseme en az grevin geniş ve kapsayıcı olması kadar önemlidir.
Evet, sendikalar ve emek cephesi bu yanlışları konuşacak, bugüne gelen çizgiyi eleştirip dersler çıkaracaktır. Ama bugün aynı zamanda kamu emekçilerinin genel grev günüdür ve ilk iş de bu grevin en geniş biçimde hayata geçirilmesidir.
Bugünün kamu emekçilerin en büyük grev günü olması için herkesin üstüne en enerjik biçimde çalışma düşmektedir. Sonrası sonra değerlendirilecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00