‘Üçbuçuk…’
1 Mayıs meydanında işçileri “sizden-bizden” diye bölerek önderlik etmeye kalkıp, büyük iştahla, sanki dünyaları sunuyormuşçasına, “Siz isteyeceksiniz, biz de vermeye çalışacağız” diyerek büyük alkış da toplayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, kamu çalışanlarıyla yapılan toplu sözleşme görüşmesinde “üçbuçuk” teklif edebildi…
Böyle olunca, hükümet, 23 Mayısta ülke çapında gerçekleştirilen “genel grevde” ifadesini bulan “üçbuçuk atmak” deyimini de hak etti…
Türk Dil Kurumuna göre argoda bu deyim “çok korkmak” anlamına geliyor…
“Çok korkan” hükümet, bu korkusunu gizleyebilmek için yalanlarla süslenmiş, göz boyamayı marifet sanan ince bir siyaset izliyor…
Kindar din eğitiminin verdiği hitap yeteneğine ve ele geçirdikleri devlet organlarının sihirli dokunuşlarına; baskı altına alınmış medyanın “dezenformasyon ve bilgi kirliliği” ile donanımlı propaganda yayıncılığını da ekleyen siyasi iktidar, korktuğu kitleleri kendi içinden kemirerek etkisizleştirmeyi başarıyor ne yazık ki…
Kullandığı en yaygın yöntem, bu güçlü kitlelerden seçilmiş kişileri, yasasıyla, medyasıyla, yargısıyla marjinalleştirip itibarsızlaştırmayı denemek ve böylece yaydığı korku ve tehditle bütün kitleyi sindirmek ve kontrolü altına almak...
Kamu çalışanlarının genel grev yaptığı 23 Mayısta Hava-İş Sendikası üyeleri de THY Genel Müdürlüğü önünde eylemdeydi…
Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri devam ederken, iktidar milletvekillerince verilen, havacılık iş kolunda grev yasağı getirilmesini öngören kanun teklifinin yarattığı gerginliğe, sözleşme görüşmelerini engellemek amacıyla mahkemeden alınan “Arabulucu çalışmasıyla ilgili yürütmeyi durdurma” kararı da eklenince, işçisi de sendikacısı da öfkesini alanlara taşıdı.
Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin’in konuşmasında dikkat çekici ayrıntılar vardı. THY yönetimi, Sendika Genel Başkanının üyeleriyle görüşmesini engellemek için işyerlerine, havaalanına giriş yetkisini kaldırmış…
Ayrıca, hükümet destekli işveren, “Ayçin’le toplusözleşme masasına oturmayız” diyerek işçileri tehdit etmiş!
Kitlelerin gücünden korkan bu siyasi iktidarın, atadığı yöneticiler aracılığıyla uyguladığı bu taktikler nedense bana çok tanıdık geldi.
Emekliliğine üç ay kalan bir “Başpilot Yardımcısına” ameliyata girmek üzere sedyede beklediği sırada telefon eden işveren temsilcisi, “Adınıza bir zarf var, gelip alın” diyebilmiş!
Bu insanlık dışı uygulamaların, Anadolu Ajansında yaşadığımız mezalimle benzerliği inanılmaz!
Bütün bunlara rağmen, her soru önergesine verilen cevapta, inanılmaz dil kıvraklığıyla, “Bizim işyerimizde iki tane sendika var, seç beğen al” ifadelerini utanmadan sıkılmadan tekrarlayıp durmak, siyasi iktidarın ince ayar taktiklerinin bir parçası olsa gerek…
Kontrolleri altında kamusal yayıncılık yapan iki kuruluşu kendilerine benzetmekle yetinmeyen siyasi iktidarın, tüm basın mensuplarına “haberciliği” öğretme çabasının bir örneğine daha bu hafta rastladık:
“Basınımız burada yapılanları bırakıp doğru bağıranın yanına gidiyor. Benim elimde imkan olsa o protestocunun yaptığını çekmek isteyen basını geri buraya almam. Artık basınımız da buna alışmalı… Basının gerçek vazifesi bu değil… Basınımızın düştüğü bu durum gerçekten beni üzüyor. Türkiye’de basının büyük bir kısmı gerçek görevini yapma gayreti içerisinde ama bir kısmı da ne buluruz acaba olumsuzluk adına da onu haber yaparız endişesi içerisinde.” (Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 21 Mayıs 2012, Manisa)
Türkçe servis edilen bu habercilik dersi, yakında Kürtçe olarak da medyamızın hizmetine sunulacakmış…
Basınımızın içine düşürüldüğü bu hale gerçekten üzülmemek elde değil!
Evrensel'i Takip Et