Amerikan sinemasının dünyayı uzaylılardan kurtarma takıntısı malum. Dünyalı kötü adamlardan kurtarmak her zaman yetmiyorsa demek ki.

Siyah Giyen Adamlar sanki giderek daha fazla dünya dışı varlıkla, nam-ı diğer uzaylıyla dost oluyor gibi. 1997’de ilk filmi çekilen serinin bu hafta gösterime giren üçüncüsüne kadar, her seferinde dünyayı tehdit eden uzaylılar vardı, dünyanın kurtulmasından yana olanlar da, birkaç iş birlikçiden daha fazlası haline geldi. Sonuçta gezegeni kurtarma görevini üstlenen, herkesi muhbirleştirmeye çalışan, boğazına sarılıp “Söyle lan” diyen FBI ajanları olunca, bu kolay değil, dikkate değer bir gelişme oluyor.

Seri başından beri, daha çok küçük izleyiciye hitap eden bir eğlencelik. İlk iki filmi bilen ve seven izleyici için Siyah Giyen Adamlar’ın üçüncüsü, daha hafif bir olay örgüsü, yan hikayelerine, göndermeli esprilerine, görselliğine daha çok çalışılmış, biraz daha eğlenceli bir film. Belki aksiyon komedi türünün diğer örneklerine göre de epey komik olduğu söylenebilir. Biraz daha belli belirsiz olmakla birlikte, Amerikancı temalara yine bağlı, özellikle Ay yolculuğuna kilitlenmesiyle. Asıl ayırt edici yanı, kurtarma operasyonu için bir zaman yolculuğu gerekmesi ve bu yüzden gittikleri 1969 yılından tanınmış isimlerin uzayla ilişkileri. Ayrıntıya girmeden söylemek lazımsa, o zamanlar henüz genç olan ünlü şarkıcılarla ilgili diyaloglar ve birçok sanatçının toplandığı Andy Warhol’un Fabrika’sında geçen sahneler, en sürprizli ve komik kısımlar.

Olan biten kısaca şu; filmin kötü uzaylısı, Ay’daki hapishaneden kaçıp kırk yıl önceye, Ajan K’yi öldürmeye gidince, zaman yolculuğu diye bir görev beliriveriyor. J, ortağını kurtarmak için o zamana varıyor ve bugünkü halini bildiğimiz K ile aralarındaki ilişkiye dair espriler iyice alıp başını gidiyor. Daha önceki filmlerde yer alan karakterlerin, K’nin, O’nun geçmişine dair bir şeyler öğrenmek, kimi ünlülere dair espriler duymak, cepte. Asıl beklenmedik olansa J’nin kendi hayatına dair öğrendikleri. İkili bir şekilde, geçmişi ve buna bağlı olarak geleceği değiştirmeye çalışıyorlar, ki bu meseleler sinemada biraz huylandırıcı bir şekilde işlenmeye müsait oluyor hep. Geleceği değiştirmenin mümkün olmayacağına dair ifadeler, kaderci bir mesajla mı karşı karşıyayız dedirtiyor biraz. Ama neyse ki, insanın eylemiyle kendi geleceğine etki etmesinin mümkün olduğunun farkında olan bir film olması, sevindirici.

Burada en büyük pay, geleceği gören bir başka uzaylının. Genelde sinema ve televizyonda bu hayali yeteneğe sahip olan kişiler, zaten geleceğin gerçekleşmiş, bir yerlerde yazılı falan olduğu, bazen çok istisnai kırılmalarla değiştirilebildiği ön kabulüne göre davranırlar. Dolayısıyla, adam onu gördüğüne göre zaten bir tek gelecek vardır ve şimdi ne yaparsa yapsın insan onu değiştiremez gibi değişim ve eylem düşmanı fikirlere açılması gayet müsait olur, çok seferinde. Siyah Giyen Adamlar 3’te geleceği gören Griffin’in muhtemel geleceklerin hepsini birden aynı anda görmeyi becermesi (Zaten bilim kurgudan bahsediyoruz, her şeye inanıp bir burada mı su koy vereceğiz?) filmi metafiziğe saplanmaktan kurtarıyor.

BİTMEYEN SOĞUK SAVAŞ SENDROMU

Seriyi sırtlayan soğuk komik Tommy Lee Jones’a az yer verip, karakterin gençliğini Josh Brolin’e oynatmak büyük risk. Ama Brolin, Jones kadar duvar suratlı olmaya çalışmayan sakin oyunculuğuyla bu işin altından kalkıyor ve sevimli şaşkın Will Smith’e başarıyla eşlik ediyor.

Olay örgüsü bakımından diğer filmlere göre daha zayıf olduğu söylenebilir, seyircinin özellikle bir karmaşıklık talep etmeyeceğini düşünerek, belki daha sade demeli. Daha çok yan hikaye ve esprilere dayanılmış. Bunu bir de üç boyut meselesiyle birlikte düşününce, aslında tutarlı bir sonuç ortaya çıkıyor. Genelde üç boyutlu filmlerin saplandığı abartılı aksiyon batağına girmemek filmi göz yormaktan kurtarıyor. Olayları karmaşıklaştırmayıp atmosfere, ortama, görselliğe ve muhtelif uzaylı yaratıklara ağırlık vermek, üç boyutlu seyri bir avantaja çevirebilmiş.

Soğuk Savaş, her zaman uzaylı filmlerinin dönemi olarak kalmaya devam edecek anlaşılan. İşte Siyah Giyen Adamlar bile aslında Soğuk Savaş bittikten sonra başlayan bir seri olmasına rağmen, o tarihlere dönmeden rahat edememiş. Bunun asıl nedeni, Amerikan zihninde uzaylı istilasıyla komünizm tehdidinin alttan alta hep buluşması. Beklenmedik birinin “uzaylı” çıkmasının hissi de, adeta Sovyet ajanı çıkması gibi. Bu, belki o göndermelere en uzak film ama yine de kurtuluşu ABD’nin Ay’a ayak basma hikayesine bağlayıveriyor, yani “hür dünya”nın uzay yarışındaki ezikliğe son verme atağına. Herhalde, o korkulu bilinçaltının hiç iyileşmeyeceğini hatırlatsın diye. Yazık, muhtemel geleceklerin hepsinde korktukları gibi Amerikan saltanatı yıkılıyorsa belki de. Karikatür gibi uzaylıların dövülmesine gülmeye herkes katılır ya, korku meselesinde yapacak bir şey yok. Ay’da bile yürünür, derler ki, güneşe karşı işenmez.

[email protected]

Siyah Giyen Adamlar 3
Orijinal adı: Men In Black 3
Yönetmen: Barry Sonnenfeld
Oyuncular: Will Smith, Josh Brolin, Alice Eve, Tommy Lee Jones

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et