24 Mayıs 2012 10:39

Hükümetin ‘derin ruhu’nun çığlığı!

Hükümetin ‘derin ruhu’nun çığlığı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer bir bataklık çok büyük değilse, o bataklığa bir biçimde düşmüş kişi ya da kişiler bağırır, yardım ister, çırpınarak kurtulmak için uğraşır. Eğer dışarıdan bir yardım alamazsa bir süre sonra yorgun düşer, bataklık da ağır ağır onu içine çeker.
Eğer bataklık yeterince büyükse, bataklığa düşen kişi sadece bağırıp yardım istemekle kalmaz, bataklık içinde bir o yana bir bu yana giderek kendisini kurtarmak için tutunacağı bir “dal” arar; uzaktan gördüğü bataklığın üstündeki kimi nesneleri kurtulmak için kullanabileceğini sanıp o tarafa doğru kendisini atar. Ne var ki, bu nesneleri gördüğü taraf, çoğu zaman bataklığın asıl derin tarafıdır. Ve bu büyük bataklıktaki kişi, küçük bataklıktaki kişiye göre daha çok kurtuluş seçeneği var sanmasına karşın yanılgı içindedir. Çünkü bataklık ne kadar büyükse içine düşenin seçeneği o kadar azdır!
Öncesini bir yana bıraksak bile son 30 yılda “Kürt sorununun halkların kardeşleşmesi ve eşit haklar temelinde çözümü” yerine, “Sorunu baskı, şiddet, sindirme” gibi yöntemlerle “Kürtlere boyun eğdirerek çözme” ısrarı etrafında öylesine büyük bir bataklık oluşturulmuştur ki, bu bataklığın içinden eski ve “yeni” statükonun sahipleri bir türlü çıkamamaktadır. Sermaye hükümetleri ve siyasetçileri (partileri), her gün daha da büyümesine katkı yaptıkları bu bataklık içinde oluşmuş olan ve uzaktan baktıklarında “kurtuluş adası” gibi görünen “adacıklara” doğru kulaç atmaktadırlar. Ama onların uzaktan “kurtuluş” olarak gördükleri adacığın yanına varıp daha bir iki nefes almadan o adacığın, aslında etrafındaki her şeyi için çeken bir büyük burgacın topladığı ve hızla dibe doğru çekilen nesnelerden oluştuğu görülmektedir. Ve bu adacığın battığını gören “bataklıkzede” kurtuluşu, başka bataklık adacıklarında aramak üzere yeniden çırpınmaya başlamaktadır.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve onun İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, büyümesine 10 yıldan beri katkı yaptıkları bu devasa bataklık içinde çırpınmaktadırlar.
AKP Hükümeti, 12 Haziran Seçiminden beri; bu bataklık içindeki en büyük kurtuluş umudu gibi görünen; tutuklama kampanyaları ve askeri operasyonlar, kan ve şiddete dair yöntem icraatlarından (Kürt siyasi güçlerini bölüp etkisizleştirerek uyanış içindeki Kürt yığınlarını yedekleme girişimlerinden) oluşan adacığa çıkmaya, böylece kendilerini dibe çeken bataklıktan kurtulmaya çalışmaktadırlar. Ancak, bu çok büyük görünen ama 30 yıldır kendileri gibi birçok hükümeti de aldatıp kıyısına çağırdıktan sonra dibe çeken bu adacığın bir yanında Erdoğan, Uludere katliamı için; “Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladık. Allah aşkına tazminatsa tazminat...” diye bağırırken öbür taraftan İçişleri Bakanı Şahin; “Görüntüler alınmış değerlendirme yapılmıştır. O anda emri Ankara’da Hava Kuvvetleri’nde o görüntüleri analiz eden komutanlar vermiştir. Özür dilenecek mahiyette bir olay değildir. Özür dilenecek bir olay yoktur... Bu olay, güvenlik güçlerimizin tecrübe hanesine kaydedilmiş bir olaydır” diye bağırarak, tutundukları “Uludere katliamı” rezilliği etrafında çırpınmakta, çırpındıkça da daha derine batmaktadırlar. Üstelik de birbirini destekleyeyim derken çelişerek, çeliştiklerinde de yeniden aynileşerek, bataklıkta en dibe doğru kulaç atmaya devam etmektedirler.
Başbakanın yukarıya aktardığımız açıklaması, günlerdir tartışılıyordu. Hem Başbakana yakınlığı ile bilinen kimi gazeteciler hem Roboski köylüleri; “Ciddi bir özür yok. Sorumluları bulunup ortaya çıkarılmadığı koşullarda hiçbir açıklama anlamlı olmaz” diye eleştiriyorlardı. Ama önceki gün konuşan İçişleri Bakanı Şahin; bırakılım olayı aydınlatmayı, Başbakanın; “Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık” diye olayda sorumluluk kabul etmeye açık kapı bırakmasını bile yalanlayıp, “Ne hata, ne özür vardır. Onlar PKK’nin kaçakçısıydı. Ölmeseler kaçakçılıktan yargılanacaklardı. ...Olan eğitim zayiatıdır!” diyerek işin içinden çıkmıştır!
Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu; “İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in... zihniyetiyle, hükümet için yanlış bir seçim olduğunu sık söylerim. Ancak zaman zaman bu tespitin doğruluğundan şüpheye düşüyorum. Tersine Şahin’in en azından Kürt sorunu bağlamında hükümetin derin ruhunu yansıttığı kanısına kapılıyorum.” diyerek açıklıyor bu “çelişki”yi!
Ali Bayramoğlu’nun “şüphesi” aslında tartışılmaz bir gerçektir. Çünkü Başbakanın lafının üstüne laf söyleyen bir bakan bugüne kadar görülmedi! Bülent Arınç gibi, bazen aşka gelip söyleyenler de hemen ertesi gün özeleştiri yapıp düzelttiler yanlışlarını! Ama İçişleri Bakanı Şahin bir istisnadır! O hemen her ciddi sorunda gayri ciddi bir üslup içinde, ama AKP’nin “derin ruhunu” dillendirdi. Bu tutum, AKP Hükümeti için de bir “ustalık dönemi” tarzı oldu. Ve öyle görünüyor ki İşçileri Bakanı’nın hükümetin derin ruhunu yansıtma gibi bir görevi var!
Bu yüzden de İçişleri Bakanı ile Erdoğan arasındaki fark sadece şeklen vardır öz itibariyle aynıdır.
Bataklığın en derin yerindeki şiddet ve kan burgacının etrafında attıkları “daha çok şiddet, daha çok baskı” çığlıkları da bu “ruhun” dile gelişidir! Ama bu çığlıklar, bundan önceki bataklığın içine çekilenler tarafından kanıtlandığı gibi dibe batışı engelleyecek bir çabaya karşılık gelmiyor.
Bakan Şahin’in açıklamalarına AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten zevahiri kurtarmayacak bir açıklama geldi. Çelik, Şahin’in yaklaşımını ve üslubunu insani bulmadıklarını söyleyerek “Tazminat ödememiz, o insanların terörist veya PKK figüranları olmadığını göstermektedir” dedi.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa