Evet, yine aynı konu!
Fotoğraf: Envato
Hükümet, kamu emekçilerine “hedeflenen enflasyon” kriterini esas alan bir maaş artışı dayatıp, onların “ek ödeme”, “taban maaşlarının artırılması”, “özlük haklar”, “çalışma koşullarının iyileştirilmesi” vb ile ilgili taleplerini görmezden gelmede ısrar etti. Bu ısrara kamu emekçileri, 23 Mayıs’ta tarihlerinin en büyük greviyle yanıt verdi. 29 Mayıs’ta toplu sözleşmenin hangi rakama bağıtlanacağına “Hakem Kurulu” karar verecek! Böylece hükümet ve Hakem Kurulunun, kamu emekçilerinin taleplerini ve yapılan grevi ne ölçüde dikkate aldıklarını da göreceğiz.
Hükümet, kamu emekçilerinin talepleri karşısında; “Eğer talepleri kabul edersek Yunanistan’a döneriz”, “Eğer istenen zammı verirsek halktan daha çok vergi toplamamız gerekir!” diyerek ekonomi politikasının özünü de açıklamıştı.
Öte yandan günlerdir Hava-İş Sendikası yönetimi kamuoyuna sesleniyor ve patronu, sözleşmeyi yasalara aykırı bir biçimde uzatıp grev hakkının kullanımını engelleyerek THY’de sendikayı tasfiyeyi de amaçlayan bir tutum almakla suçluyor. Bu gerçeklerin kamuoyuna duyurulması için Hava-İş Sendikası, günlerdir basın açıklamalarıyla, gazetelere ilan vererek sesini duyurmaya çalışıyor. Hava işkolunda yapılmak istenen sadece bir kereye mahsus sendikaya geri bastırmak da değil; AKP’li vekiller TBMM’de, ”korsan taksiler ve otopark mafyasını önleme” ve “itfaiye erlerinin hakları” ile ilgili hazırlanan bir “torba yasa teklifi”nin içine bir madde ekleyerek hava taşımacılığı işkolunu grev yasağı kapsamına almak için harekete geçmişlerdir.
Hükümetin bu yasal düzenleme arkasındaki görüşü, işçilerin taleplerinin ve mücadelesinin bu işkolunda rekabeti önlediği, “gelişen havacılığı baltaladığı” gibi tamamen emekçilerin haklarını, anayasayı, uluslararası anlaşmaları bile ayaklar altına alan bir ekonomi politika anlayışıdır.
Bu ekonomik politika anlayışı, işbirlikçi (hatta yandaş) bir sendikacılık istemekte, eğer bu başarılamazsa sendikaların işyerlerinden tasfiyesine yönelmeyi benimsemektedir. Bunun en son örneklerini, Tek Gıda-İş’e karşı ÇAYKUR’da Öz Gıda-İş’le, AA’da da Türkiye Gazeteciler Sendikası’na karşı yandaş sendika kurdurularak yapılmak istendiğini gördük. Yine Türk-İş’in genel kuruluna yapılan müdahale, Türk-İş üst yönetiminin çeşitli yollarla sindirilmesi, pek çok sendikanın içişlerine karışmak için planlı bir çalmanın yürütülüyor olması, açıkça tehdit etme,... aynı sermaye merkezli, aynı ekonomik politikaların devamıdır.
Yarın metal işkolunda başlayan TİS görüşmelerinde de patronların hemen arkasında yer alacak olan hükümetin aynı ekonomi politikaların gereği dayatmalarda patronları teşvik edeceğini; işçiye zam verilirse bunun malların fiyatlarına zam olarak yansıyacağı, bundan ihracatın darbe yiyeceği, dolayısıyla enflasyonun artacağı, cari açığın büyüyeceği, bunun da ekonomiye zarar vereceği, ... propagandasının ayyuka çıkarılacağını göreceğiz. Bunları son 10-15 yılın toplu sözleşme görüşmelerinde, emek mücadelelerinde hep gördük. Ve bugün bu müdahaleler artık, işkollarının grev yasağı kapsamına alınması, devlet işyerlerinden sendikaların tasfiyesi, sendikalara hükümet müdahalesi, milyonlarca kamu emekçisine grev olmayan bir toplu sözleşme düzeninin reva görülmesine kadar varmıştır.
Kısacası hükümet ve patronlar ortak bir strateji izliyorlar. Bu stratejinin esası; sermayenin, büyük firmaların çıkarlarının korunması, uluslararası piyasalardaki gelişmelerden dolayı ortaya çıkabilecek kriz maliyetleri de dahil her tür yükü işçilere, emekçilere, halka yıkarak, sermayenin kârına kâr katmasının fırsatına dönüştürmektir. Bu sadece ulusal değil, uluslararası sermayenin de stratejisidir. Hükümetler ve patronlar; emekçilere, onların haklarına yönelik bu saldırı planında tamamen birleşmişlerdir.
Emek cephesinin de işçilerin, emekçilerin, halkın daha iyi yaşaması ve krizin yükünü bu sefer uluslararası tekellere ve onların yerli işbirlikçisi sermaye çevrelerine yıkacak bir mücadele hattına girmesi, bunu sağlayacak bir stratejiye sahip olması bir zorunluluktur. Bunu artık emek mücadelesin önünde yer aldığını iddia eden sendikacılar, emek örgütlerinin yöneticileri görmek, sadece görmek, bunun önemi konusunda konuşmaktan öteye geçerek, bunun gereği girişimleri yapmak, bu konuda inisiyatif ve sorumluluk almak için hiç zaman kaybetmemek durumundadırlar.
Evet kamu emekçileri çok başarılı bir “bir günlük genel grev” yapmışlardır. Yarın belki Hava-İş de bu saldırıdan ufak tefek yaralarla kurtulabilir. Ama saldırılar bitmeyecek, emek cephesi sermaye saldırılarına karşı güçlerini birleştirmek üzere bir planla harekete geçmezse şu zamanda ya da şurada, burada yapılmış “başarılı grevler” ve “başarılı mücadeleler” tarihteki “başarılı işler” olarak kalmaya mahkumdur.
Bugünlük bu kadar, ama gazetemiz bu tartışmayı gündemde tutmaya devam edecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00