Devlet, ölüm ve yaşam: Kimyasal silah ve kürtaj
Fotoğraf: Envato
Devlet kimyasal silah kullanmaya devam ediyor.
Bir genç daha yaşamını yitirdi devlet envanterinden bir kimyasal silahla.
Ona “biber gazı” dememizi istiyor hükümet.
Daha dün henüz otuzuna gelmiş Çayan Birben’in Yolava’da yaşamına kasteden kimyasal silah İçişleri Bakanı’na göre “insan sağlığına zararlı değil”. Kim inanır?
“Çocuk da olsa, kadın da olsa gereğini yapacaksınız” dedi Başbakan, ve gereği yapılmaya başlandı. Çocuk, kadın, hasta demeden ve hatta kamu hastanelerine kimyasal silah kullandı kolluk kuvvetleri bugüne değin.
Astım, bronşit, kalp hastalığı, yüksek tansiyon gibi hastalıkların varlığında ve yine gebelikte kimyasal silah olarak biber gazının zararlarını anlatmak için hekim olmaya gerek yok. Kime sorsanız ‘sakın ha’ diyecektir. Sırf bu hastalıklara baktığımızda bile on milyonu aşkın bir nüfusa denk gelmektedir yüksek riskli gruplar.
“Sezaryenla doğuma karşıyım; kürtajı cinayet olarak görüyorum” diyen bir başbakanın ülkesinde insanlar devlet envanterinden kimyasal silahlarla öldürülmeye devam ediyor. Sahi katil kim?
Her kürtaj bir Uludere’dir diyor Başbakan. Ve BDP yanıtlıyor: “Uludere katliamını yapan kışlaya R. Tayyip Erdoğan adı verilse bile bu katliamın peşini bırakmayacağız’”
Sahi 33 Kurşun’u unutacak mıyız? 33 insanın katili Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adını Van Özalp’te bir kışlaya ve bir başka kentte meydana veren devlet aklının iz düşümünü İçişleri Bakanı ve Başbakanın söylemlerinde görmeye daha ne kadar tahammül edecek bu ülkenin aklı ve vicdanı?
“Vajina Monologları” adlı tiyatro oyununu yasaklayan bir kaymakamı bağrına basan mevcut iktidar algısı bugün ülke gündemini kendisi vajina monologlarına evirdi.
Haklı olarak TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu yaptığı açıklamada “Kadınlar devlete değil kendilerine aittir. Kürtaj hakkı kadınların yaşam hakkıdır” diyor.
Tekrar kimyasal silah bahsine dönecek olursak diyebilirim ki mevcut sağlık organizasyonu bu konuya çok hekim değil.
Acil servislere zehirlenme ile veya kimyasal bir ajana maruz kaldığı için gelen hastalarda biz hekimler genelde “zehirlenme merkezleri”nden telefonla yardım alırız. Onların bize sorduğu ilk soru kimyasal ajanların adları ve varsa ticari isimleridir. 24 saat hizmet veren bu organizasyon bilgisayar destekli bir veri tabanına sahiptir. Şimdi dönüp dün yaşamını yitiren gence bakalım. Sahi kullanılan kimyasal silahın net içeriğini bilen var mı? Daha da önemlisi “Biber gazı sağlığa zararlı değil” deme yetkisi İçişleri Bakanı’nda mı yoksa Sağlık Bakanın da mı olmalıydı? Şimdi dönüp soralım: Çayan Birben’in katili kim?
KİBELE DUYMASIN: DEVLET ELİ İLE SEZARYEN
Sağlığın piyasalaştırılması asıl ivmeyi Ak Parti Hükümeti döneminde kazandı.
Eskişehir’de hastaların tansiyonunu ölçüp ücret almayan devletin Sağlık Ocağı çalışanları para cezasına çarptırıldı bu iktidar döneminde.
Doğumunu yaptırdığı meslektaşlarından özel hastanede ücret almayan kadın doğum uzmanı hekimlere maliyenin para cezası yine bu iktidarın marifetiydi. Demek isteniyordu ki hekimlere eşin de olsa, anan baban da olsa parasız hekimlik sona erdi.
Devletin hekimlerin ana babasına bile ücret almadan hekimlik yapmasını yasaklayan / cezalandıran bu hükümet döneminde varın halka reva görüleni siz düşünün.
Başbakan “Sezaryen ile doğuma karşıyım”dedi. Oysa Sezaryenle doğum oranlarındaki artışın asıl sorumlusu bu hükümetin ta kendisidir. “Sağlıkta Dönüşüm” adı ile cilalanmak istenen bu piyasacı sağlık ortamı kendi tercihleri. Bu programın uygulandığı tüm ülkelerde sezaryenle doğumlar artmaktadır. Sürecin başlangıcında gerek TTB gerekse SES Sendikası bu konuda gerekli uyarıları yapmışlardı. Daha Sağlık Bakanlığının performansa dayalı ücretlendirmeye geçmesinin birinci yılında istatistikler pik yapınca bakanlık kısmen önlem almış, normal doğuma göre performans puanını düşürmüştü.
Sağlık Bakanlığının zevahiri kurtarma telaşı ne yazık ki yetmedi; oranlar yeterince kontrol altına alınamadı.
Ne yazık ki doğurganlık ve bereketin hatırlatıcısı Ana Tanrıça Kibele’nin ülkesinde doğal bir süreç olan doğum devlet eli ile tıbbileştirildi; bununla da yetinilmeyip cerrahi bir sürece evrildi. Nitelikli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmetinin yerini piyasanın kâr hırsı belirleyince sonuç böyle oluyor.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29