1 Haziran 2012

‘Bir kişi’nin çaresizliği

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, tutuklu milletvekilleriyle ilgili girişimlerinin siyasi iktidar tarafından boşa çıkarılması üzerine bunalmışlığın bir ifadesi olarak, “Meclisin önünde ölüm orucuna mı yatayım?​” dedi…
Demek ki insanlar çaresiz kalabiliyormuş…
Demek ki, kimi zaman insanlar, başkalarının eziyet çekmesini önlemek adına kendi bedenlerine acı vermeyi göze almak zorunda kalabiliyormuş…
Bu çaresizliğin ortak paydası, 10 yıldır iktidarda olan tek partinin başı, Sayın Başbakan…
“Bir kişinin” kindarlığı…
“Bir kişinin” intikam hırsı…
“Bir kişinin” hakaretleri, husumetleri…
***
Bu ülkenin birçok sorunu vardı…
Bu sorunların çözüm yeri de halkın temsilcilerinden oluşan parlamentoydu…
Parlamento, kendi üyelerine sahip çıkamadı. Topluma umut ışığı olabilecek bir değişikliği bile yapamadı, yapmasına izin verilmedi.
Tek başına “bir kişi” karar verdi: “Yargıyı bekleyin!”
***
Bu ülkenin birçok sorunu vardı…
Basın ve ifade özgürlüğü bu ülkenin önemli sorunlarından birisiydi. Çare olarak Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nda gerekli değişikliklerin yapılması gerekiyordu.
Ama buna yanaşmayan “bir kişi”, basın özgürlüğü meselesini ulusal ve uluslararası düzeyde ısrarla savunan Türkiye Gazeteciler Sendikasını hedef göstermeye karar verdi!
O Sendikanın örgütlü olduğu en büyük işyeri olan Anadolu Ajansındaki Üyeleri emekliliğe zorlandı, işten atıldı, tasfiye edildi, kalan Üyeleri pasifleştirildi ve nihayetinde Sendikadan istifaya zorlandı.
Basın emekçilerinin ne basın ve ifade özgürlüğü kaldı, ne de örgütlenme özgürlüğü ve sendikal hakları…
***
Bu ülkenin birçok sorunu vardı…
Bu sorunlardan birisi de emekçilerin sendikal örgütlenme hakkıydı…
Siyasi iktidar, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylamasında, Anayasa’daki “genel grev” yasağını kaldırma kandırmacasıyla, kendi çıkarlarına uygun başkaca düzenlemeler için istediği sonucu elde etti.
Ama “genel grev” yasağı, yasalarda gerekli düzenleme yapılmadığı için devam etti…
10 yılda bir bu ülkenin yönetimine el koyan askeri darbelerin getirdiği yasakları kaldırma yalanıyla, bu ülkenin yönetimine el koyan tek parti, 10 yıl boyunca yasaklara yeni yasaklar ekledi…
***
Türk Hava Yolları’nda örgütlü işçilerin hak alma mücadelesi adına, Hava-İş Sendikası tarafından sürdürülen toplu iş sözleşmesi görüşmeleri uyuşmazlığa gidince o “bir kişi” hemen çareyi buldu: Havacılık iş koluna grev yasağı koymak!
Bu siyasi iktidarın “kırmızı çizgi” dediği Anayasa değişiklikleri “genel grevi” yasaklamadı ama bu hükümetin çıkardığı kanunlar “grev yasaklarını” genişletti!
“Grev” hakkını fiilen kullanan Hava-İş üyeleri ise kanunsuzca işten atıldı…
Ülke yönetimine hakim olan “bir kişinin”, “kanuna uygun greve” bile tahammülü yoktu…
Bu ülkede sınıf mücadelesinin en güzel örneklerini veren Hava-İş Sendikasından “intikam” alabilmek için yapılan hukuksuzluğun gerekçesi ise çok çarpıcıydı: “Grevin bedelini millet öder!”
Milleti temsil ettiğini, onun iradesinin kendisinde toplandığını savunan “bir kişi” şu ilenmeyi hak etmiyor mu o zaman:
“O halde bu grevin bedelini millet adına siz ödeyin!”
***
Kendine uygun “çareler” üreterek, halkı “çaresizliğe” iten “bir kişinin” bunun bedelini ödemeye de hazır olması gerekiyor.
Uludere’de 34 yurttaşın katledilmesiyle ilgili açıklamalarıyla “şiddet tekelini” elinde bulundurduğunu gösteren bu siyasi iktidarın, temsil ettiği millete karşı bir özür borcu olsa gerek…
Cezaevindeki gazetecilerin gönderdiği yazılarla dolu “kelepçeli” Tutuklu Gazete’nin yayımlanmasına vesile olan “bir kişinin”, “tasmalı” hakaretlerinin bir bedelinin olması gerekir…
Biber gazıyla milletin fertlerini “öldürüp”, yeni ithal copları milletin üzerinde denemenin bir bedeli olmalı…
Katliamlar ile kürtaj arasında ilişki kurup, kadın bedenini milletin diline düşüren “bir kişinin” bu milletin analarına ödemesi gereken bir bedel mutlaka vardır…
***
Bir başına, on yıldır yüz binleri isyan ettirdi!
Kadınlar sokaklara döküldü…
Memurlar, yandaş sendikaların bu hükümetle müzakeresinden lütuf bile çıkmadığını yaşayarak gördü… Meydanlara indi…
İşçiler, yandaş örgütlenmelerin, kendi sınıf çıkarlarına ters düştüğünü biliyor… Meydanları dolduruyor…
Gazeteciler, meslektaşlarına sahip çıkmak için “tanıklık günleri” başlatıyor… Yeniden alanlara çıkıyor…
Çaresiz bıraktığınız bireyler, çare üretmek için derlenip, toplanıyor… Kitleselleşiyor…
Çileden çıkarttığınız kitleler, bir araya geliyor… Büyüyor…
Millet yollara dökülmüş… Yürüyor!..

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et