S&P: Siyasî mi, iktisadî mi? -2

Geçen hafta bıraktığımız yerden başlayarak, S&P’nin Türkiye’nin notuna ilişkin kararının ya da bilmecesinin iktisadî gerekçesine bir göz atalım.
Alınan karara açıklık getirmeden ya da benim penceremden konuya ilişkin iktisadî gerekçeye vasıl olmadan, S&P’nin ülke notlarını belirlerken göz önüne aldığı iktisadî gerekçelerin ne ölçüde sağlam olduğuna kısaca değinmek gerekir. S&P kararlarında aslî unsur hiç şüphesiz ağırlıklı olarak iktisadî temeller üzerinde yükselmektedir. Ancak, bunu kanıtlamak için, bir başka deyişle, aldığı karara temel teşkil eden iktisadî gerekçelerin sağlamlığına ve kabul edilebilirliğine ilişkin uzun uzadıya bir açıklama yapmaya girişmeyeceğimi bilmenizi isterim. Bunun yerine iki somut olgudan söz edeceğim.
Sıklıkla belirttiğim gibi, bir günde binlerce iktisadî veri akışının gerçekleştiği bir ortamda, piyasalara ilişkin gelişmelerin tüm bu veri akışıyla birebir ilişkilendirilmesi oldukça ciddi bir hatadır. Daha açıkçacı, günlük binlerce veriden ziyade belli başlı birkaç iktisadî veriye ilişkin gelişmeler, piyasalarda yaşanan hareketi açıklama yeteneğinin daha önemli ve değerli olabileceği bilinmelidir. S&P kararlarının da belli zamanlarda, örneğin, Türkiye örneğinde olduğu gibi, bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir. Bunu daha somutlaştırmak için hafızaları tazelemek gereklidir.
Sözünü edeceğim ilk olgu, S&P dendiğinde ilk hatırlanması ve gelecek için de göz önünde bulundurulması gereken örnek bir husus olacaktır. Geçen yaz, S&P’nin Aralık 2011’de ABD’nin borç yükü nedeniyle ülke notuna ilişkin nihaî kararını vermeden önce uyarısının gelmesi ve en nihayetinde de, hiç de beklenmeyen ya da tahayyül bile edilmeyen bir zihinsel birikim söz konusu iken, ABD’nin ülke notunu düşürmesiyle birlikte dünya piyasalarının nasıl altüst olduğunun hatırlanması gerekir. Zira ABD’nin ülke olarak sahip olduğu not değerlendirmesi, genel bir ölçüt olarak benimsenmektedir yani diğer ülkelerin ülke notları bir anlamda bu ülkenin durumuna göre ele almaktadır. S&P’nin ABD’ye yönelik not düşürme hamlesinin esas itibariyle ülkenin borçluluğu temelinde olduğunu da ifade etmiş olması, benim yukarıda ‘binlerce veriye bakarak aklınızı karıştırmayın ve piyasalardaki türbülansa ve/veya volatiliteye itibar etmeyin’ uyarıma da somut bir örnek teşkil etmektedir.
Vurgulamak istediğim ikinci olgu ise piyasa oyuncularının işin ABC’si olarak ifade ettikleri bir davranış biçimine ilişkindir.
Beklentiler satın alınır, gerçekleşmeler satılır…
Şimdi, özellikle de bu son belirttiğim ilke çerçevesinde S&P’nin Türkiye’nin ülke notuna ilişkin tasarrufuna bakalım. S&P’nin bu kararı hâlihazırda bile, kimileri için bir bulmaca niteliğinde olma ya da bilinmezlik özelliğini taşımaktadır.
Bunun cevabı o kadar basit ki, hiç öyle uzun uzadıya bir analize girmeyi de gerektirmemektedir. S&P’nin bir süredir dünya ekonomisine ilişkin olarak satın aldığı hikâye, FED’in QE3’e gitme zorunluluğunun elan ortadan kalkmamış olmasıdır. Bu husus ve Türkiye Ekonomisi’ne ilişkin malûm iktisadî olumsuzlukların da veri olması temelinde, FED’in olası bir QE3 kararı sonrasında, genelde gelişen piyasalar ve özelde de Türkiye üzerinde zaten kendini hissettirmeye başlayan enflâsyon baskısı daha da artacaktır. Bu ise kaçınılmaz bir biçimde faiz artırımını beraberinde getirecektir. Bu nedenle, S&P Türkiye’ye yönelik kararının temel dayanağı basitçe kaçınılmaz bir faiz artırımı sürecine dayanmaktadır. Satın aldığı budur.
Şu an için Türkiye Ekonomisi’ne bakıldığında her ne kadar faiz koridoru gibi piyasalar açısından hiçbir yararı olmayan bir uygulama söz konusu olsa da, ekonominin genelini etkileme gücüne sahip faizlerin sabit kaldığını göreceksiniz. (Dünya ekonomisini etkileme gücüne sahip olmayan bir ülkenin merkez bankası yani TCMB, bir türküdeki gibi ‘oynar, oynar, kum doldurur kucağına’). Bu da, şu an için ülkedeki piyasalar üzerindeki baskının en önemli unsurlarından bir tanesidir. Bu çerçevede olası bir QE3 operasyonu (€/$ paritesinin hafta ortasında 1.25’in altına sarkıp 1.24’e dayanması, bu hamlenin gelme ihtimâlini bir hayli artırmıştır) karşısında enflâsyonun kontrol edilmesi için faiz artırımına gidilmesi bir kaçınılmazlık olarak ortaya çıkacaktır.
Olup bitenin yani S&P’nin Türkiye’nin ülke notuna ilişkin kararının iktisadî yönünün ya da temelinin aslı esası budur. Gerisi lâf-ı güzaftır.
Kısacası, ekonomilerde, geçmiş verileri unutmadan geleceğe ilişkin beklentilerin bir bütünsellik içinde değerlendirilmesi gerekir ve aslî olan da budur.
Selâm ola.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et