Sendikal hareketin namusuna saldırı!
Fotoğraf: Envato
Havacılık iş koluna grev yasağı getirilmesi, Erdoğan Hükümetinin ve AKP’nin ne menem bir demokrasi savunduğunu göstermiştir.
Hiç olmazsa yüz yıldan beri, demokrasinin olmazsa olmaz kriteri, işçilerin sınıf olarak haklarının ne ölçüde karşılandığıdır. Ve işçi haklarından, özgürlüklerden söz ediliyorsa, grev hakkı buradaki mihenk taşıdır! Bir ülkede işçilerin grev hakkı yoksa orada işçi sınıfını haklarının varlığından söz edilemez.
Denebilir ki, “Biz işçinin grev hakkını yasaklamadık, sadece bir iş kolunda yasakladık.” Bu da zevahiri kurtarmaz. Bu yüzdendir ki, “AKP Hükümeti 50 yıldan beri havacılık iş kolundaki işçilerin, emekçilerin grev hakkını ortadan kaldırarak, özgürlüklere ağır darbe de vurmuştur” diyoruz.
Her konuda AKP Hükümetinin hakiki niyetini açıklayan İdris Naim Şahin, grev yasağı ile ilgili gerçeği söylemiş; “Türkiye’nin yüz akı bir kurumun grev uygulaması nedeniyle başarısının engellenmesine izin veremezdik” diyerek yasağın arkasındaki amacı ve zihniyeti açıklamıştır.
“Türkiye’nin medarı iftiharı sektör” sadece havacılık da değil! Bu zihniyetteki hükümet, örneğin metal iş kolunda bir grev ihtimali çıkarsa orada da grev yasağını getirir! Çünkü ihracatın çoğu bu iş kolundan yapılmakta, ekonominin stratejik önemdeki firmaları (otomotiv firmaları) tümüyle bu iş kolundadır ve “Metal işçisi greve giderse bu ekonomi ne olur!” diyerek bu hükümet, grevi, hatta grev hakkını ortadan kaldıramaz mı?
Havacılıkta grevi bu amaçla yasaklayan zihniyet metal iş kolunda, lastikte, camda, demir çelikte, deride, tekstilde de greve izin verir mi; hatta grevi tümden yasaklamaz mı?
Yasaklar elbette!
Ve hiç tartışmaya gerek yok, bu hakkın savunulması, yeniden kazanılması kadar güçlü bir mücadeleyle mümkün olabilir. Havacılık iş kolundaki grev yasağı, sadece havacılık iş koluna bir saldırı değil, sendikal hareketin namusuna tasallut eden bir saldırıdır. Ve sendikal hareket bu saldırıyı böyle algılamadığı zaman, tepkilerin zamana yayılıp tavsatılması olacaktır. Geçmiş 50 yılın deneyimleri bunu gösteriyor.
Bu yüzden de havacılık iş kolundaki grev yasağı, bu vesileyle Hava-İş ve üyelerine yönelik saldırıyı (işten çıkarılan emekçi sayısının 300’ü geçtiği belirtiliyor) püskürtmek, sendikal hareketin bu saldırıya cevap verip vermeyeceğinin de mihenk taşı haline gelmiştir. Bu sadece sendikal hareket için değil hükümet için de saldırısını sürdürüp sürdürmemesinin de belirleyicisi olacaktır. Eğer havacılıkta grevin yasaklanmasına karşı sendikal hareket gerekli tepkiye gösteremezse, hükümet için bu, sendikaların; “kıdem tazminatı”nın kuşa çevrilip tasfiyesine, metal TİS’lerinin ucuza kapatılması için her tür baskının kullanılmasına, ... ve kamu emekçilerinin taleplerine kulak asılmamasının da genel bir politika haline getirilmesine de gerekli yanıtı vermeyecekleri anlamına gelecektir.
Evet, bugün hava işçilerinin eylemine onlara yapılan haksızlıklara karşı geniş bir kesim tepki göstermekte, hükümetin tutumunu eleştirmektedir. Ancak sendikalar, dernekler ve çeşitli siyasi çevreler gibi tepkilerini, “sert açıklamalarla” sınırlarlarsa; bilelim ki, yukarıda sayılan, “sıradaki saldırıların” fazlasını bile gerçekleştirmek için cesaretlenecektir hükümet. Tersine pazartesi günü toplanacağı belirtilen Türk-İş Başkanlar Kurulu, DİSK, KESK, Kamu Sen ile Hak İş ve Memur Sen’e bağlı hiç olmazsa bazı sendikalar, bu gelişmeler karşısında ortak bir mücadele platformu oluşturup bir planla hareket edemezlerse, bilinmelidir ki hükümetin işçi-emekçi haklarına yönelik saldırılarının ardı arkası gelmeyecektir! Bugünlerde, havacılık iş kolu, THY’de olanlar ve Hava-İş’in sendikal hareketin sıcak gündemi olduğu dikkate alındığında, burada Türk-İş ve onun içinde de özel olarak SGBP’ye, bu mücadelenin örgütlenmesinde belirleyici bir rol düştüğü, Türk-İş üst yönetiminin geriye çekici girişimlerinin ancak onlar tarafından etkisizleştirilebileceği de ortadadır.
Sendikal hareket, çok önemli bir sınavla karşı karşıyadır. Dün olanlardan doğru dersler çıkarılırsa, sendikal hareket bu badireden arınarak ve güçlenerek, sınıfın, emekçilerin özgürlüklerine yönelik saldırıyı püskürtecek bir mevziye girerek çıkabilir. Ama bunun için, sendikal mücadelenin ön safında mücadeleden yana olduğunu söyleyen herkesin aralarındaki rekabete, duygusal kırgınlıklara son vererek, ortak bir mücadele hattında hareket etmek için var güçleriyle çalışması bir zorunluluktur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00