Hefaystos'un nakışladığı dünya
OĞLUN İÇİN SON KEZ SİLAH DÖVECEĞİM
Tetis, Hefaystos’a Troya savaşından ve oğlunun durumundan söz etti. Konuşmasının sonunda; “Evet, Sevgili Hefaystos,” dedi. “Oğlum Ahilleus için, hiç olmazsa onun ölümünü öteleyecek birkaç silah dövsen diyorum.”
Hefaystos, birden sözünü kesip;“Sen hiç üzülme, Sevgili Tanrıçam, oğlunu koruyacak silahları dövüp getireceğim!” dedi ve hemen işliğinde işe başladı...
DÜNYA EMEKÇİLERİ, KÖLELİĞİ DE SAVAŞLARI DA AŞACAKLARDI
Gerçekten de Hefaystos; yeniyetmeliğinde kendisine analık eden Tanrıça Tetis’in etkisiyle dünyamıza ve orada yaşayan çok yetenekli ama dilediklerince yaşayamayan insanlara, yepyeni duygularla bağlanmıştı... Bu yüzden de insanlar kendisini Zanaatçıların Tanrısı olarak sevip saymaya başlamışlardı. Bunları düşünürken bir yandan da, insanlara armağan edeceği kendi robotlarına buyruklar yağdırıyordu. Robotlar, demirci ocağını tutuşturan on iki körüğü çalıştırdı hemen... Kendisi de iş önlüğünü giydi.
Hefaystos, çok sevdiği haliyle hiç kıramayacağı Tanrıça Tetis’in hatırına, ama son kez birkaç silah dövecekti. Harlak ateşin üstüne altın, gümüş, kalay, demir cinsinden madenler koydu Hefaystos,. Sonra bir elindeki ateş kıskacıyla kızgın madenleri alıp örsün üstüne koydu. Çekiciyle onu dövüp bir kalkan yapmaya başladı. Kendisine robotları da eşlik ediyordu. Beş tabakadan oluşan o büyük, delinmez kalkanın üstüne resimler nakışlayıp ustalığını göstermek ve de içinde bir volkan gibi kaynayan sevgisini insanlara ulaştırmak istiyordu. İç dünyasını ve düşüncelerini çok sevdiği insanlara aktarmazsa, ne değeri vardı tanrılığının? Hele o tanrı, dünyamızdaki el ve gönül emekçilerinin tanrısı olarak sevilip sayılıyorsa!..
DÜNYAMIZIN GÜZELLİĞİNİ NAKIŞLIYORDU HEFAYSTOS
Hefaystos; ressamlara parmak ısırtacak renk renk desenlerle süslemeye başladı kalkanın üstünü. İlkin yeri göğü, tekmil denizleri yerleştirdi oraya. Ateşböcekleri gibi gökyüzünü saran yıldızları, her gün güneşi gökyüzünde koşturan Tanrı Helyos’un atlarını ve de Akdeniz gecelerini aydınlatan dolunayı da koydu kalkanın sağ tarafına. İnsancıl yeteneklerine ve direniş güçlerine hayran kalıp tanrıların ölümsüz burçlara ve takımyıldızlarına dönüştürdüğü bazı kahramanların resimlerini de çizdi maden uçlu kalemiyle.
Sonra kalkanın sol yanına, gepgeniş verimli bir tarla ve bir bahçe yerleştirdi. Bu tarlayla meyve bahçesi; İyonya yakınlarında, kendisinin bir zamanlar içine gömüldüğü Ege Denizi’ne yakın bir ovadaydı. Ve köylülerin ortak işleyip ürünlerini kardeşçe bölüştükleri ortak topraklardı bunlar. O düz tarla, çift süren emekçilerle kaynaşıyordu. Çünkü köyün ortak malı bu büyük tarlayı sürmek, onu ürüne hazırlamak bile bir bayramdı o köy halkı için. O yüzden çoluk çocuk, bütün köylüler toplanıp tarlalarını şölen alanına çevirmişlerdi. Çiftçiler bir yandan öküzleriyle çift sürerlerken, kadınlar da bir köşede, saç üstünde ekmek pişiriyorlar, yemek hazırlıyorlardı... Bir yandan da genç kızlar ve delikanlılar, tarlada çalışan emekçilere içecek bir şeyler dağıtıyorlardı ellerindeki testilerle... Kalkanın biraz sağındaki resimde de, pırıl pırıl bir dolunay vardı. Dolunay, sürülmüş, ekilmiş ve toprak kokan tarlayı aydınlatıyordu bütün parlaklığıyla. Tarlayı sürüp bitiren emekçiler, şöleni hazırlayan kadınlar, yarınlarından emin bebekler ve çocuklar; ağaçların altında, hep bir aradaydılar... Kızlı erkekli bir müzik kümesi de, yer yer çok hareketli ve coşkulu bir ezgiye başlamıştı. Ayaktaki gençler ve de masalarında oturan kadınlar-erkekler, bir yandan yiyip içerlerken, arada bir bu coşkulu ezgiye halaylar çekerekten katılıyorlardı.. Gençlerin ezgileri; birlikte el ele olmanın, özgürce çalışıp üretmenin; ama en önemlisi, üretileni kavgasız dövüşsüz bölüşmenin coşkusunu dillendiriyordu. Gençler ve yaşlı emekçiler; arada bir el çırpıyorlar, duydukları yaşama sevincini, çığlıklara dönüştürüyorlardı! Sonra da müzikçi gençleri gönülden ve çılgınca alkışlıyorlardı...
ZEUS BÖYLE BİR DÜNYA İSTEMEZDİ!
Bu sahneleri kalkanın üstüne nakışlarken bir ara gülümsemeye başladı Tanrı Hefaystos. Çünkü babası Baştanrı Zeus, bu resmi gördüğünde kahkahalarla gülecekti. “Böyle bir dünya gerçekleşirse, biz tanrılar nereye gideceğiz peki?” diye hem kızacak, hem alay edecekti!.. “Benim topal oğlum Hefaystos, sen Olimposta’ki tanrılara özgü yaşamına bak. Bırak insanlar birbirlerini yesin, sömürsün... Biz de bu kavgadan payımızı alalım!” diyecekti...
Emekçilerin usta tanrısı topal Hefaystos, son silah olarak dövdüğü bu kalkanın üstüne, çok sevdiği insanların dönüştürecekleri o güzelim dünyadan birçok kesitler nakışlayacaktı daha..
Bütün Olimposlu savaşçı ve bencil tanrılara inat...
Evrensel'i Takip Et