Marx’ın “Büyük Floransalı” adıyla andığı İtalyan şair Dante Alighieri, başyapıtı İlahi Komedya’da bir yolculuğu anlatır. Ahirete doğru Cehennem, Araf, Cennet adlı üç cilt, sadece Rönesans’ın değil, dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biri, İtalyan dilinin de temelini oluşturan şiir sayılır.
Cehennem’le başlar hikaye, “Yaşam yolumuzun ortasında/karanlık bir ormanda buldum kendimi,/çünkü doğru yol yitmişti” dizeleriyle. Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Yaş Otuz Beş” şiirinde “Dante gibi ortasındayız ömrüm” deyişindeki gibi, 35’inde başlar anlatılan yolculuk. Burada Vergilius ile karşılaşır, o da rehber olup kötülüklerden arınmak için öteki dünyanın üç bölümünü Dante’ye gezdirmeye başlar.
Araf’taki yürüyüş sırasında atılan bir laf, bir başka tarihi yapıtın, Kapital’in önsözündeki tartışmanın ilham kaynağı olur, oraya bağlanır. “Gölgelerden uzaklaşmış,/rehberimi izlemeye başlamıştım ki,/arkamdan biri parmağını kadırıp seslendi” diye başlar Araf’ın Beşinci Kanto’su:
“Şuraya bakın, aşağıdaki adamın
sol yanında güneş ışımıyor,
üstelik canlıymış gibi yürüyor!”
Başımı bu sesin geldiği yöne döndüm,
şaşkın şaşkın bana baktıklarını gördüm,
bana, bir de kırılan ışığa bakıyorlardı.
Niçin için bunca sıkıldı?​”
dedi ustam, adımların ağırlaştı.
Burada söylenenlerden sana ne?
Peşimden gel, aldırma denilenlere.
Rüzgarda doruğu bel vermeyen  sağlam bir kule gibi ol sen;  çünkü düşüncesinin üstüne düşünce yeşerten,  uzaklaşmış olur ereğinden,  ikinci düşünce güçsüz kılar ilkini.”
Bu kitap, malum, dünyanın en anlamlı kavgasının en büyük kitabı, yazıldığı günden beri. Dünyanın düzeninin neye göre kurulduğunu, çağın neyle işlediğini ve haliyle nereden değişmesi gerektiğini anlatmayı bir bilime dönüştürerek halklara rehber oldu, oluyor, olacak. Bugün, onun rehberliğinin de sayesinde, sömürü düzenlerinin rezilliğiyle açığa çıktığı, değişebileceğinin defalarca gösterildiği bir çağda yaşıyoruz. Buna rağmen, hayatı değiştirmenin bilimi Marksizmin nasıl bir pişkinlikle yok sayılabildiği ortada. Rehberlerin en büyüğü Marx hayattayken karşılaştıklarına cevaben, önsözde; “Kamuoyu denilen şeyin hiçbir zaman ödün vermediğim önyargılarına gelince” deyip Büyük Floransalı’nın dizelerini alıntılamıştı; “Segui il tuo corso e lascia dir le genti.”
Kapital’in çevirisinde “Sen yolundan şaşma ve bırak ne derlerse desinler!” olarak geçen dize, Rekin Teksoy’un dilinden şöyle olmuştu: “Peşimden gel, aldırma denilenlere”.
Rekin Teksoy, geçen hafta bizi bu cehennemde bırakıp gidene dek, kararlı ve çalışkan yolculuğunu sürdürmekten bir an bile vazgeçmeyen bir başka ustaydı. Çevirmenliği, yazarlığıyla tanınırdı, sinema üstüne kitaplar yazdı. En önemlisi de, Türkiye’de yazılmış en kapsamlı sinema kitabı olarak bilinen Rekin Teksoy’un Sinema Tarihi’nde, dünyanın her bölgesinde hemen her ülke sinemasını, her dönemi, ayrı ayrı kendi koşulları içinde ele alıp değerlendiren ansiklopedik bir sinema külliyatı oluşturdu. Marksist görüşü bu alana uygulamaya çalışan Rekin hocanın yaptığı gibi, sinemanın toplumla bağlantısı içinde ele almayı hayata geçirmek, söylemek kadar kolay olmaz. Ama Rekin Teksoy’un eserinde ülkelerin sosyoekonomik tarihleriyle sinemaları arasındaki karşılıklı ilişkiler o kadar doğal, rahat bir dille anlatılıyor ki, bunun için binlerce kaynağın karıştırılıp yılların emeği verilmiş gibi hissetmeyi okura unutturabiliyor.
Teksoy’un ifadesiyle “(...) 20. yüzyıl sonlarında Amerikan sinemasının teknolojiyi araç olmaktan çıkarıp amaca dönüştürmesi, teknolojinin öne çıktığı filmlere öncelik tanıması, sinema filmini sanatsal kaygılar içeren bir ‘yapıt’ olmaktan çıkarıp rastgele bir ‘ürün’ olmaya yöneltmektedir.” Oysa bir yandan sinemanın eğlenceli görüntülerden oluşan bir boş zaman aktivitesinden daha fazlası olduğunu söyleyip meseleyi derinleştirmeye çalışan her yazar, eleştirmen, hoca, giderek daha fazla heves kaçıran, eğlence düşmanları gibi görülmeye başladı. Sinemayı hakkıyla tartışmıyor oluşumuz, bundan sonra da tartışmanın daha zor olmasına bizi getirdi. Rekin Teksoy’un rehberliği, bunun için çok büyük bir boşluğu dolduruyor.
Dün Marx’ın, bugün onun bir öğrencisi olarak Rekin Teksoy’un “aldırma denilenlere” şiarını benimsemiş olmaları, cehennemde yolumuzu kaybetmememizin başlıca nedenleri. 

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et