İlla sorular mı çalınmalı?
Üniversiteyle giriş sınavları ya da ÖSYM’nin yaptığı diğer sınavlar, her yıl milyonlarca gencin geleceğini belirliyor.
Son yıllarda, ÖSYM hakkında giderek artan kuşkular, geçtiğimiz yıl KPSS sınavlarında soruların organize biçimde çalınıp ve yine organize biçimde dağıtılmasından sonra tüm kamuoyunun ayağa kalkmasıyla birlikte iyice ayyuka çıktı. Ve bu kuşkuları ortadan kaldırmak üzere ÖSYM’de “yeniden yapılandırmaya” gidildi.
Anımsanırsa, o zaman “Skandal beş koldan soruşturuluyor” filan dendikten sonra; iş dönüp dolaşıp “Bazı öğretmen ve öğrencilerin iş birliği yapıp sınavda kopya çekmesine” bağlanmıştı. Ama öte yandan da, herhalde ortamı yumuşatıp sorunun zaman içinde unutulacağı varsayılarak “Soruşturma derinleştirilerek sürüyor!” denmişti. Ama o günden beri de bu “Beş koldan sürdürülen soruşturmadan” hiçbir haber olamadığı gibi, yargılanan “kopyacı” denilen kimi öğretmen ve öğrencilerin akıbeti hakkında bir şey bilinmiyor. Bilinen ise skandal KPSS sınavında “Tam puan” alan kişilerin birçoğunun ortadaki şaibeye rağmen memur olarak atandıklarıdır.
Sorun bu hale gelince, o günlerde bu köşeden ve (Başka köşe yazıları ve haberler de çıktı) soruları çalan ve dağıtan organizasyonun aslında korunduğu, YÖK’ün ÖSYM’de kendi kadrolaşmasını gerçekleştirmek üzere skandalı fırsat olarak kullandığı konusunda kuvvetli soru işaretlerine dikkat çekilmişti.
Bu gelişmeler ışığında bakıldığında; pazar günü yapılan sınavda alınan önlemler gösteriyor ki, ÖSYM ve YÖK, KPSS skandalı ile ortaya çıkan organize soru çalma ve dağıtmanın gerçek faillerini bulmak yerine öğrenciler ve bazı öğretmenlerin sınavlarda iş birliği içinde kopya çektiğinde (Sıradan, “Hababam Sınıfı usulü” amatörce yöntemlerle) ısrar etmektedir. Sınavlara girişte öğrencilerin saçlarının arasına kadar aranması, yüzük, küpe, takı, anahtar, kalem gibi en sıradan ihtiyaçların bile sınav alanına alınmaması bunun bir kanıtıdır. Öğrencilerin yanı sıra sınavlara “denetçi” olarak giren öğretmenlerin de aynen öğrenciler gibi “potansiyel kopyacı” muamelesi yapılarak üstlerinin aranması, ellerindeki yüzük çanta, anahtar, küpe vb. şeyleri salona sokmalarının yasaklanması KPSS skandalında, YÖK ve ÖSYM’nin asıl suçluyu öğrenci ve öğretmenler olarak gördüğünün diğer bir kanıtıdır.
ÖSYM’nin KPSS sınavındaki skandalı nasıl değerlendirdiğinin ikinci göstergesi ise, İstanbul-Eyüp’te altı okulda “Sınava giren öğrencilerin tümünün kız öğrenciler olması!”dır.
Bu uygulamanın, “Kız ve erkek öğrencileri ayıran bir eğitim özlemi”nin işareti olarak sahneye sürülmesi ötesinde bir anlamı var mıdır, henüz bilinmiyor. Örneğin bu okullarda sınava sokulan kız öğrencilerin “başkaca bir özelliği” (Aynı dershanelere gitmek, aynı çevrelere yakın ailelerin kızları olması vb.) de var mıdır; “Bu okullardaki gözetmenler özel olarak seçilmiş midir?” gibi bir çok soru da akla gelmektedir. Ancak bugün için bu ve benzeri sorulara evet demek için henüz erkendir.
Ne var ki bu uygulama göstermektedir ki; KPSS rezaletinin faili olduğu konusunda kuvvetli kuşkular bulunan kadroların, ÖSYM’deki yuvalarında kalmaya devam ettikleri, hatta ÖSYM’nin içindeki kadrolaşma faaliyeti sırasında da bilgisayar sistemine de müdahale edecek hassas noktaları ele geçirdikleri anlaşılmaktadır. Çünkü başka türlü altı okul dolusu kız öğrenciyi bir araya getirecek bir güç olamaz.
Kız öğrencilerin aynı okula verilmesi konusunda yetkililerden yapılan açıklamalar; “Kimin hangi okulda sınava gireceğini bilgisayarlar yapmaktadır”, “Kız öğrencilere pozitif ayrımcılık yapılmış” gibi tutarsız ifadelerdir. Bu tutarsızlıklar içinde tek tutarlılık ise, KPSS skandalını gerçekleştiren organize gücün yerinde durduğuna dair kuşkuların daha da artmasıdır.
Tartışılmaz olan bir başka şey ise; ÖSYM denen kurumun yaptığı sınavlara artık kimsenin “adil” diyemeyeceği ve ÖSYM’nin “Güveniler bir sınav merkezi” olduğuna kimsenin inanmayacağıdır.
Bu güveni sağlamak da KPSS sınavındaki organizasyonun bütün faillerinin ortaya çıkarılmasıyla mümkün olacaktır. Aksi halde öğrencileri ve gözeticileri isterseniz don-paça sınava sokun üstünüzdeki şaibe kalkmayacaktır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası
AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!
317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri
204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'
0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Evrensel'i Takip Et