05 Haziran 2012 11:26

İstediğinden fazla çocuk istememe hakkı!

İstediğinden fazla çocuk istememe hakkı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakanın “Kürtaj ve sezaryen cinayettir. Her Kürtaj bir Uludere’dir” sözleriyle başlattığı ve kürtajı yasaklama hazırlıklarıyla alevlenen tartışma giderek daha da boyutlanıyor.
Başbakanın açıklamasıyla birden “irşat olan” Sağlık Bakanı ve Aileden Sorumlu Bakanın, “Başbakan doğru söylüyor. Her kürtaj bir cinayettir” diyerek daha ilk günden itibaren başlattıkları Erdoğan’a destek verme kampanyasına malum basın ve AKP propagandası da bodoslama daldı. Bu çevreler, Başbakana yaranmayı kadınlara yönelik düşmanlıkları haykırma fırsatına da dönüştürdüler. “Bedenime sahip çıkıyorum. Beden de benim çocuk da; kimsenin dokunma hakkı yok” (*) denmesini istismar etme de dahil her yolla kadınlara, haklarına saldırmaya koyuldular. Çünkü en iyi bildikleri konu buydu!
Başbakana son destek ise Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’den geldi. Bir fetva havasında hazırladığı açıklamasıyla Görmez; “Kürtaj haram ve cinayettir... Çocuk aldırmak cinayet hükmündedir” diyor. Sadece görüş de belirtmiyor Görmez, kadınlarla da Başbakanın yanında polemiğe girişiyor: “(Çocuk) bize mülkiyet olarak değil, emanet olarak verilmiştir. ... Ne annesi ne babasının onun üzerinde mülkiyet hakkı olmadığı gibi vazgeçme yetkisi de yoktur. ‘Beden benim değil mi, ben onu istediğim gibi kullanırım. Bebek de yaparım, istersem onu da atarım’ demeye sahip değildir” diyor.
Hiç kuşkusuz ki, kadın çevrelerinin Başbakan önderliğinde başlatılan ve kadınların kazanılmış haklarına bir saldırı mahiyetindeki girişime tepki göstermesi, ülkenin her yanında sokağa çıkması son derece önemlidir. Ama sorunun “bedene sahip çıkılması” zemininde tutulmasının da sorunun kapsamını daralttığı açıktır.
Evet bugün sokağa çıkabilenler, “Beden benimdir ve kimse dokunamaz” diyebilecek eğitim ve imkanlara sahip kadınlardır ve bugün böyle bir tepki de önemlidir. Ancak milyonlarca emekçi kadın ve kürtajın kalkmasıyla istendiğinden ve bakabileceğinden çok çocuğa sahip olmak zorunda kalacak emekçi ailesi için sorun, “beden” meselesinden de önce bakabileceğinden daha fazla çocuk istememe “hakkı”dır. Ve eğitim, tıbbi hizmetlerin yetersizliği, gelenek görenek baskısı, ekonomik imkansızlıklar, ... pek çok nedenle gebe kalma ve çocuğu yetiştirme yükünün kadına yıkılması, koşullarında kürtajın yasaklanmasıyla, kadını bu fazladan yükten kurtaracak tek gerçekçi yol da kapatılmaktadır.
Eğer ki gebelik için gebeliği önleyecek önlemler yeterince yaygın ve kolay ulaşılabilir olur, istenmeyen çocuk yapmak zorunluluğu olmasa, hiçbir kadın kürtaj olmak istemez! Çünkü böyle koşullarda kadın, ister gebe kalır doğurur, isterse gebe kalmamayı tercih edebilir. Bugün böyle bir tercihi yapma imkanı yoktur milyonlarca kadının ve istenmeyen gebelikleri sonlandırmanın da kürtajdan başka sağlıklı bir yolu yoktur. Bu yüzden de kürtaj; yasaklanarak değil ama kürtaja gerek olmadan kadınların doğurma özgürlüklerini (doğurmama da) kullanabilecekleri koşulların gelişmesiyle kendiliğinden ortadan kalkacak bir müdahale biçimidir. Ama eğer kürtaj yasayla yasaklanırsa; “merdiven altı müdahaleler” ya da kocakarı ilaçları ve ilkel müdahale yöntemleriyle binlerce kadının istenmeyen gebelikleri önlemeye çalışırken yaşamını yitireceği günlere geri dönülecektir.
Dolayısıyla bugün kürtajı yasaklamak, din, ahlak, “ceninin de can olduğu”... gerekçesi ne olursa olsun kürtajın yasaklanması milyonlarca emekçi kadının kazanılmış, canını kurtarma imkanını ortadan kaldırmaktır!
Bu yüzden bu girişim, kadınların yaşam hakkına yönelik çok ciddi bir saldırıdır. Bu hakkın korunması mücadelesi de “demokrasi mücadelesi hükmünde”dir.
Hele emekçi ailesinin çözülmesinin hızlandığı, bizzat bu hükümetin ekonomi politikalarının emekçi ailelerin geçinme koşullarını her gün daha ağırlaştırdığı dikkate alındığında, bugün kürtajın yasaklanmasının 1980’lerden bile vahim biçimde kadın ölümlerine yol açacağını söylemek bir kehanet olmaz. Bu yüzden de kürtaj sorunu bir “bedene sahip olma” sorunu olma ötesinde, çocukların nispeten de olsa yetiştirilmesi, bakabileceği kadar çocuğa sahip olma hakkı olarak milyonlarca emekçi, işçi kadın ve emekçi ailesi için çok önemlidir. Bu yolu, sermayenin ucuz ve genç işgücü ihtiyacı ve dini gerekçelerle kapatmak isteyenler, bundan sonra istenmeyen gebeliğe son vermek isterken ölen her kadının (kadın cinayetinin) sorumlusu olacaklardır!
Dolayısıyla sorun, elbette öncelikle kadınların hayatına yönelik bir saldırı olarak kadınların ama aynı zamanda emekçilerin, emekçi ailesinin bir sorunu olarak da gündemdedir.  

(*) Kadınların, “Beden bizim bedenimize dokunmayın!” demesindeki “beden” sözü, aslında kadının hakları, iradesi olarak biçimlenen bir niteleme, bir “kavram”dır. Ama bu çevreler, basınları ve sözcüleri, her zaman olduğu gibi “kadın bedenini”, erotik bir nesne olarak algılamakta, böylece de “beden” kavramı üstünde “tepinmek”ten iğrenç ve sapkınca bir haz almaktadırlar.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa