07 Haziran 2012 10:57

Kapıları tekmelemek

Kapıları tekmelemek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir Umut Sarıkaya karikatüründe, bir filmin iki cephesi anlatılıyor. Senaryoyu okuyan oyuncu orada geçen Türkiye bağlantısının anlamsızlığına itiraz ediyor, yönetmen çok kendinden emin, “Kalsın” diyor, “Onlar seviyor”. Diğer karede, televizyonda filmi izleyen seyirciyi görüyoruz, “Malı İstanbul’da bir Türk’ten aldım” cümlesini duyar duymaz seviniyor, yüzü gülmeye başlıyor. Filmlere belki her seferinde bunun için bir Türkiye esprisi sokuşturmuyorlardır ama yerli yersiz içinden Türkiyeli geçen filmler diye bir şey var.
Soluksuz Gece de bunlardan. Bu filmi bir miktar daha ilgi çekici yapıyorsa, eh, elimizde azıcık ilgilenmeye değer bir film var demektir. Hikaye, adının belli ettiği kadarıyla bir gecede geçen bir kovalamaca üstüne kurulu. Uyuşturucu alışverişi, çeteler, polisler, polisler, yozlaşmış polisler ve polisler var. Herkes birbirinin arkasından iş çeviriyor. Bunlar arasında Birol Ünel’in de olduğu ekip, “Türkler” olarak biliniyor. Her ne kadar Ünel dışındakilerin Türkçe konuşmadığını biz görsek de, inanmışlar işte. Esas mesele, karanlık işler çeviren polisin oğlunun kaçırılması. Yük bütün gece bir şekilde bunu çözmeye çalışan adamın üstünde. Diğerleri onun işine taş koymak, peşine düşmek gibi görevler üstleniyorlar.
Polisli filmlerin bunca çok olması, elbette suç hikayelerinde çokça olağan dışı olaya yer verilebilmesinden ve demek ki polislerin de bunun çözücüsü olarak görüldüğü ön kabulüyle yaratılan karizmatik karakterlerinden ileri geliyor. Çelişkisi ise, sinemada esasen polislerin çözümden çok sorunun bir parçası olarak yer alması, bunca zamandır. Genellikle ya çürük yumurtalar gösterilip teşkilat kurtarılmaya çalışılır, ya da teşkilat iyi mi kötü mü, polisler lazım mı değil mi, iş iyice içinden çıkılmayacak hale getirilir. Soluksuz Gece, daha çok ikincilerden. İtirafı kendi içinde saklı, vazgeçilemeyen bir motif gibi.
Fransız aksiyon polisiyelerine özgü çarpık kamera açıları ve enteresan karakterler, Soluksuz Gece’yi belki bir miktar daha dikkate değer hale getiriyor. Genel olarak gece kulübü içinde gecen kovalamaca, bir yandan ufak tefek güzel espriler içeriyor, bir yandan da tabii ki en olmayacak zamanda olmayacak yerde olmak gibi inandırıcılık düşmanı unsurlara pek sık yer veriyor. Sahte uyuşturucu çantasının hazırlanışı sırasında eğlenceli olan mutfak, film boyunca yol olarak kullanılınca biraz sıkmaya başlıyor.
Esas polisin peşine düştüğü oğlu ile ilişkisi, filmin en temel duygusu olmasına rağmen, bayağı eğreti duruyor. Adam onca zahmete sevgisini göstermeyi ihmal ettiği oğlunu kurtarmak değil para için falan bile girse, çok bir şey değişmezmiş neredeyse. Bir kötü polis, onun peşindeki bir iyi polis, onun peşindeki bir kötü polis gibi zincirler, filmin izleyiciyi zekasına hakaret eden bir itiş kakışla kandırmaya çalışmayışının nişanesi en azından.
Türkiye adının geçtiği sahnelerin en manasızı, iki çetenin atışmasında “Bir de Avrupa Birliği’ne girmek istiyorsunuz” gibi ucuz bir hakarete yer vermesi. Kapıları falan tekmeleyen Birol Ünel hep. Aynı adamın, bir başkasını tehdit ederken “Seni Türklere veririm” deyişi, hani bilmem kaç yüz yıldır çocuklarını Türklerle korkutan annelerin en modern versiyonuymuş gibi... Beyaz Avrupalının ruh hali kolay değişmiyorsa, kendince sebebi var.

[email protected]

Soluksuz Gece
Orijinal adı: Nuit Blanche
Yönetmen: Frederic Jardin
Oyuncular: Tomer Sisley, Julien Boisselier, Joey Starr, Birol Ünel

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa