Hükümeti rahatlatma manevrası
Fotoğraf: Envato
Yaklaşık altı aydan beri, ne zaman uzun tutukluluk süreleri, özel yetkili mahkemelerin (ÖYM)’ ve özel yetkili savcıların kamu vicdanını yaralayan kararları, keyfi tutuklamalar, skandala dönüşen baskınlar ve toplu gözaltılar gündeme gelse, hükümet erkanının basındaki destekçileri, “Üçüncü, olmazsa dördüncü yargı paketleri”yle bu sorunların çözüleceğini söylüyorlar. Son dönemde özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin sınırlandırılmasından hatta bu mahkemelerin tümden kaldırılmasından söz edilmeye başlanmıştı. Üstelik bunları yazıp çizenler de dün bu mahkemeleri ve uygulamalarını savunmada birbiriyle yarışanlardı. Nihayet, her zaman olduğu gibi, artık zamanının geldiğini düşünmüş olmalı ki, Başbakan Erdoğan devreye girdi ve “ÖYM’lerin yetkilerinin sınırlandırılacağını” açıkladı!
Başbakan eleştirilerini “Devlet içinde devlet gibi davranıyorlar”, “Gelin beni de tutuklayın dedim!” demeye kadar vardırdı.
Bu abartılı “düzeltme”, “sınırlama” propagandasına ve bu çerçevede yapılan vaatlere bakıldığında, bu mahkemelerin siyasi yaşamı yönlendiren girişimlerinin önleneceği, “özel yetkililik” adı altında “olağan olmayan yetkilerle” donatılmış olmalarına son verileceği intibaı uyandırılıyor. Ancak, biraz daha yakından bakıldığında gerçeğin hiç de böyle olmadığı, bir kez daha dağın fare bile doğurmayacağı “düzenlemeyle” karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.
Çünkü, bu mahkemelerin uygulamalarına yönelik onca eleştiriden sonra sınırlamaların; 1- Devlet görevlilerinin “üst makamların (bu üst makam da muhtemelen bakanlar ve başbakan olacak) izni olmadan savcılığa çağırılması ve mahkemeye çıkarılması”nın, örneğin MİT görevlileri gibi, genelkurmay başkanlarının ya da emekli ve muvazzaf generallerin üst makamların izni olamadan tutuklanması ve mahkemeye çıkartılmasının önleneceği, 2- Basın davalarının her vesileyle “terör örgütüne yardıma” bağlanmasının bir miktar zorlaştırılmasıyla sınırlı olacağı anlaşılıyor. Ki, her iki “sınırlama” da amacın, aslında ülkenin demokratikleşmesiyle, hak ihlalleri ve adil yargılama kaygılarıyla ile bir ilgisinin olmadığı ama dışarıdaki bu konudaki baskıları ortadan kaldırmaya, hükümeti rahatlatmaya yönelik birtakım girişimler olduğu anlaşılıyor.
Aynı biçimde ÖYM’lerin yetkilerinin sınırlandırılmasının bir diğer amacının da artık toplumun her kesiminden tepki gören ÖYM’lerin kaldırılmasına yönelik talebin yaygınlaşması karşısında, “yetki sınırlandırması”nın bu mahkemelerin meşruiyetini güçlendirecek, ÖYM’lerin kaldırılmasını isteyen ve giderek yaygınlaşan tepkiyi bölecek bir önlem olarak geliştirildiğine söylemek hiç de yanlış olmaz.
Belki bunlara, Erdoğan ve yakın çevresinin, AKP’nin içindeki fraksiyonlar mücadelesinde ÖYM’lerin yetkisini sınırlayarak Gülenci kanadın etkinliğini azaltamaya yönelik bir amacının olduğunun eklenmesi de gerekir. Nitekim, “MİT soruşturması”nda bu çatışma açıkça ortaya çıktığı gibi, emniyet ve özel yetkili mahkemeler üstündeki gücünü kullanan cemaat, Erdoğan’ı hayli sıkıştırmıştı. Bu süreçte Erdoğan MİT için özel yasa çıkarmak zorunda kalırken, emniyette de toplu tayinler yapmıştı. Ancak ÖYM konusunda bir adım atamayan hükümetin şimdi, “yetki sınırlandırılması”yla buradaki Gülen’i en etkin olduğu yerde zayıflatmayı amaçlamaktadır.
Ancak Kürtler üstünde, ÖYM’ler eliyle belediyeler ve BDP yönetimlerine yönelik yürütülen KCK adı altında operasyonların sınırlandırılmasına dair bir belirti ya da vaat gözlenmemektedir. Tersine vurgular, “terörle mücadele” lafları arkasında ÖYM’lerin Kürt siyasi güçlerine yönelik olarak daha etkin hareket edeceği biçimindedir.
AKP ve Erdoğan, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununun barışçıl çözümü”ne ilişkin girişimini, kendisinin Kürt siyasi güçlerinin tasfiyesine yönelik politikasını güçlendirecek bir zemine çekmeye kalkmışsa, burada da “ÖYM’lerin yetkisini sınırlayan hükümet” rolüne soyunarak, bu alanda kendisine yönelik eleştirileri boşa düşürmeye yönelmiştir.
Burada Türkiye’nin demokrasi güçlerine düşen ise AKP’nin oluşturduğu, “demokratikleşme” piyasasının yaldızlı propagandasının içeriğini ortaya koyup, gerçeklerin üstüne örtülen şalı çekip açmaktır.
Eğer söz konusu olan ÖYM’ler ise, demokrasinin gelişmesine katkısı olacak olan, bu olağanüstü mahkemeleri orasından burasından düzeltip “kabul edilir” hale getirmek değil, tümden kaldırmaktır!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00