09 Haziran 2012 10:47

Faturanın ucu göründü!

Faturanın ucu göründü!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cuma günü ilköğretim ve liselerde “karne günü”ydü. Karneler dağıtıldı; yetkililer gelecek yıla dair temennilerde, vaatlerde bulundu. Mili Eğitim Bakanı, ağustosta 40 bin yeni öğretmen alınacağını ve okulların fiziki imkanlarının yeterli olduğunu öne sürerek, 4+4+4’lü eğitim için, “Hani öğretmen, hani okul?” diyenlerin şom ağızlarının kapatıldığını ima eden açıklamalarda bulundu.
Ancak, Ankara ve İstanbul gibi büyük kentler başta olmak üzere birçok ilde veliler günlerdir, yürüyüş ve protestolarla 4+4+4’e karşı çıkıyor. Bu eylemlerde özellikle de “Okuluma dokunma!” diye haykırıyorlar yetkililere.
4+4+4’ün gündeme gelmesinden beri, “İmam hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılacağı” ve bunların sayısının da beş bin civarında olacağı öne sürülmekte, dahası en merkezi yerdeki ilköğretim okullarının imam hatip ortaokulu yapılacağı söylentileri çıkmıştı. Son günlerde bunların söylentiden ibaret olmadığı, tersine bu doğrultuda girişimlerin il milli eğitim müdürlükleri tarafından çoktan başlatıldığının ortaya çıkmasıyla velilerin tepkileri de gelişmeye ve yaygınlaşmaya başladı.
Öte yandan ikinci dört yıldan itibaren başlayacak “Kur’an okuma ve Hazreti Muhammed’in hayatı”na ilişkin ders saatlerinin, ortaokul ve liselerde haftada 7 saati bulacağı böylece “seçmeli ders” diye sunulan derslerin, haftalık ders saatinin beşte biri gibi çok yüksek bir saat olarak belirlenmesine de veliler ve eğitimciler karşı çıkıyorlar. Çünkü bu anlayışın sınavlara da yansıyarak bu seçmeli dersleri almayanların aleyhine bir durum ortaya çıkacağı, böylece seçmeli dersleri “seçmeyen” öğrencilerin cezalandırılacağı ve giderek seçmeli dersin zorunlu olarak alınır hale getirileceği belirtiliyor.
Asıl amaç, “din bilgisi vermek”, “Kur’an öğretmek” değil de “dindar nesiller yetiştirmek”, “Toplumu muhafazakarlaştırmak” gibi ideolojik bir amacı gerçekleştirmenin gereği olan bir dayatma olunca, bütün bu söylentilere inanılmakta; dahası bu tür söylentiler büyük ölçüde gerçek de olmaktadır. Nitekim en merkezi yerlerdeki ilköğretim okullarının imam hatip yapılacağı da önce “kahvelerde” AKP propagandacıları tarafından ortaya atılmış, ama bugün görüyoruz ki, böyle bir uygulama için, milli eğitim müdürlükleri çoktan harekete geçmişlerdir, hangi okulların imam hatip ortaokulu olacağını Bakanlığa bildirmiş, gerekli hazırlıklara da başlamışlardır.
Yine bu tartışmalar içinde yeni atanacak 40 bin öğretmenin ağırlığının “din” ve “Kur’an okutma” öğretmeni olacağı belirtilmektedir. Ki; tüm ortaokul ve liselerde haftalık yedi saati bulan din ve Kur’an okutma öğretimi ile yeni imam hatipler açılması dikkate alındığında bu “yeni 40 binlik öğretmen kadrosu”nun amacı da anlaşılmaktadır.
Böylece 4+4+4’lü eğitim henüz başlamadan, bu eğitimin halka faturası, çocuklarını daha uzaktaki okullara, fazladan servis ücretleri ödeyerek gönderme, çağdaş bilim değil hurafe ve din istismarcığı üstünden emekçi çocuklarının uyutulup sermayeye ucuz iş gücü olarak sunulması olarak yazılmaya başlamıştır. Ama
4+4+4’ün halka faturası önümüzdeki öğretim yılından itibaren daha kapsamlı olarak görülür hale gelecektir.
Okullar tatil olunca Milli Eğitim Bakanlığı 4+4+4 üstünden kendisine yönelik eleştiriler ve tepkilerin azalacağını düşünmektedir. Ancak bu o kadar kolay değildir. Çünkü 4+4+4, sadece “kendi başına”, “bir teknik”, “bir biçim” değil, içeriği ile de hükümetin; “Dindar nesiller yetiştirme”, “Dinin toplum içindeki etkisini artırma”, “Muhafazakar sanat yaratma”, “Aile imamlığı”, “Hastanelere imam kadrosu atama”, “Dedeleri, meleleri devlet kadrosuna alma”, “Ana dilde eğitim hakkını inkar etme,”, “Kürt sorununun çözümünde diyaneti devreye sokma”, “Yüzlerce öğrencinin eğitime ilişkin talepleri nedeniyle tutuklanmış olması”, “Eğitimin özelleştirilmesi”, “Kürtajın cinayet ilan edilmesi”, “Bölge’de Şii (Alevi)-Sünni çelişmesini kışkırtma, İslam dünyasındaki Sünnilerin liderliğine oynama”ya varan iç ve dış politika tutumlarıyla bağlantılıdır.
- Bu yüzden “eğitimi”, “Okula gidip okumayı” aşan bir anlayışla ele almalıyız.
- Bu yüzden “Demokratik, bilimsel, laik ve parasız eğitim” mücadelesi, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesidir ve böyle anlaşıldığı ve eğitimdeki her somut talep bu mücadeleyle, demokrasi mücadelesiyle ilintili olarak ele alındığı ölçüde, yerli yerine oturacaktır.
Bu yüzden bu mücadelenin yazı kışı, tatili yoktur! 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa