Ateş çemberinin ortasına atlama hevesi
Fotoğraf: Envato
Gün geçmiyor ki Irak’tan bir “toplu katliam” haberi gelmesin! Bu saldırıların hedefi bazen bir Şii camii ya da türbesi, bazen bir pazar yeri, bazen de askerlerin ya da polislerin toplu olarak bulundukları mekanlar olabiliyor. Saldırının biçimi de çoğu zaman canlı bomba, bir araca yüklenmiş bombaların uzaktan patlatılması ya da uzaktan havan saldırısı biçiminde, tamamen sivil kalabalıkların hedef alınması biçiminde olmaktadır.
Bu saldırılarda 10-20-... 40 gibi yüksek sayıda kişi yaşamını yitirirken yüzlerce kişi de yaralanmaktadır. Suriye’deki kadar çok kişinin yaşamını yitirdiği Irak’taki bu saldırıların, kendisi ve kimler tarafından yapıldığı ve kimleri hedef aldığı önemsenmemektedir. Tersine onlarca kişinin yaşamını yitirdiği saldırlar bile, “Bombalar patladı, şu kadar kişi öldü. Şu kadar da yaralı var!” biçiminde verilmektedir. Sadece Türkiye’de değil batı basınında da bu tür saldırılar vakayı adiyeden sayılıyor. Çünkü Irak, onların ajandasında ABD’nin asayişi sağlayıp demokrasiyi getirdiği bir özgürlükler ülkesi! Ve dahası saldırıları düzenleyenler El Kaideci terör grupları ve Irak’ın İran etkisindeki Şiiler tarafından yönetilen bir ülke olmasına karşı çıkan Sünni güçlerdir. Hedeftekiler ise Şii halk yığınlarıdır. Ki giderek bu saldırılar, Kürtleri de hedef almaya başlamıştır.
Suriye ise henüz batılıların yeniden “çeki düzen vermedikleri” bir ülkedir. Bu yüzden de Suriye’de olanlar yıkılmak istenen Esad rejiminin marifeti olarak gösterilmekte ve saldırıların ve insan ölümlerinin çoğunun sorumlusu “muhalefet” ise, Esad’ı “canavar”, “kendi vatandaşlarının katili” ilan eden batılı basın ve siyaset ve diplomasi erbabınca, “Özgürlük ve demokrasi savaşçıları” olarak gösterilmektedir. Bu yüzden de Esad’ın yaptığı çeşitli operasyonlar ve katliamlar büyütülüp, yalan haber ve istihbarat örgütlerinin yöntemleriyle abartılı bir biçimde verilirken, “muhalefetin cinayetleri” ise geçiştirilmektedir. İşlerin son zamanlarda, Suriye’deki BM görevlileri adına yalan açıklamalarla dünya kamuoyunun aldatılmasına kadar vardığı anlaşılmaktadır.
Bu muhalefet eden kesimin içinde en ılımlıları şeriatçı Müslüman Kardeşlerdir ve muhalefetin bileşenleri, Suudici Vahabilerden El Kaideci terör gruplarına kadar uzanmaktadır.
Ancak ABD merkezli ve Türkiye’nin de önemli rol aldığı Suriye rejimini devirmeye yönelik kara propaganda savaşının aslında sadece bir propaganda düzeyinde kalmadığı, Suriye muhalefetinin silahlandırılıp toplu katliamlar yapacak biçimde yönlendirilmesinde suç ortaklığı yapıldığı da artık batılı gazeteciler tarafından da görülmeye başlanmıştır. Son haftalarda batı basınında Suriye’de olanlarda; Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve ABD (Şu dörtlüye bak!) parmağı olduğuna dair haberler bu kategoridendir.
Süreç ilerledikçe ve Suriye muhalefetinin Esad rejimi karşısında yığınsal desteğinin yeterince büyümediğinin anlaşılmaya başlamasıyla da kışkırtmaların daha da arttığı Suriye’ye bir dış müdahale için bahanelerin daha çok öne çıkarıldığı da gözleniyor. Halep’te Esad rejiminin asker yığınağı yapması haberlerini değerlendiren ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın, “Esad’ın bu girişimini Türkiye’nin kırmızı çizgisi sayabileceğini” öne sürmesi elbette bir hakkaniyet gözetme sayılmayacağı gibi, Türkiye’nin çıkarlarını gözeten bir açıklama da sayılamaz. Tersine Suriye’ye yönelik Türkiye’den yapılan baskıların daha da artırılmasını, Suriye‘ye yönelik Türkiye’den yapılan örtülü müdahalenin daha da derinleştirilmesini istemek anlamına geldiği de çok açıktır.
Bu sıcak gündeme Lübnan’daki mezhep çatışmalarının Suriye ile de bağlantılı olarak yeniden başlamasını da dikkate alırsak (Bu İsrail’in de bölge çatışmalarına dahil olması için bir dayanak teşkil eder), bölgedeki ateş çemberinin büyüdüğünü söylemek hiç de abartı olmaz. Ve bu ateş çemberi büyüdükçe de ABD’nin Türkiye’yi bu çemberin içine sürmek için daha teşvik edici olacağı da ortadadır. AKP Hükümeti de bu Amerikan planını kendi planıymış gibi benimsemiş görünmektedir ve bu ateş çemberinin ortasına atlamak için büyük bir heves göstermektedir. Türkiye kamuoyunun asıl dikkat noktası da, bu AKP Hükümetinin bölge politikalarına karşı mücadele olmak durumundadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00