Delikanlı
Ey para, sen nelere kadirsin.
Yılmaz Özdil’i seveni çok seviyor. Asıl olarak ulusalcıların gözdesi ama onların da yaramaz çocuğu gibi bir şey. Tabii en çok hükümete lafını esirgemiyor ve gözünü sevdiğimin dünyasında bu, marifet sayılıyor. Ağzını açanların sayısı parmakla sayıldığı için.
Ulusalcı dediysek, sözcüsü sayılmaz, öyle sırtında yumurta küfesi yok yani. Yazılarına bakınca, karışık görünse de bir fikir verir, Atatürk’e yanlış gördü mü en çok o zaman efeleniyor, İzmirli olmakla övünürken olmayanları sevmeye de biliyor, ama aslına bakarsan CHP’yi de sevmiyor. En son yazılarında, Özal’ın ölümünü şüpheli bulanlara, CHP ile hükümetin Kürt sorunu görüşmesine, cumhurbaşkanının partili olmasında ısrar edenlere, ünlüleri de vuran trafik kazalarına, en çok da hızlı arabalarla giden zengin çocuklarına, özel yetkili mahkemelere lafı çaktı, turşu dedi, bir de Ülker’i övdü.
Ülker’i mi övdü?
Gevrek gülümsemelerle kendi öfkesine tercüman olan çatık kaşlı yazarı okuyan okuru da bakalım lafı nereden nereye getirmiş diye merakla okurken, sırıtışı yüzünde asılı kaldı.
Nasıl yani, koca Yılmaz Özdil, o hiçbir şeyden korkmayan, o tasma takmayan, o kimseden lafını sakınmayan, o vatanını herkesten çok seven, o kalemini satmayan, o kimseler ses çıkaramazken en yüksek sesle bağıran Yılmaz Özdil; hükümetin en sevdiği patronlardan birini, gazetesine verdiği reklamların güzel hatırına yere göğe koyamamış mıydı? Öyleyse her gün en az bir Yılmaz Özdil yazısını bütün takipçileriyle paylaşmaya doyamayan çok bağımlı Yılmaz Özdil okuru bugün onu paylaşamayacak mıydı?
Hadi siz yabancı değilsiniz, o dilden anlatayım: Dinci o dinci. Dinci adamı övmüştü şu laik, vatansever yazar. Caiz miydi?
Sosyal medya paylaşımlarını sayan sayaçlara bakarsak, hiç de ortalama bir Yılmaz Özdil yazısından aşağıda değil, eğer o bir şey demekse.
Bir patrona selam çakılması, hem de hükümetin grev yasakladığı ve itiraz etmeyi de yasakladığı günlerde, hem de o patronun hükümetin pek yakınında durması, hem de reklam ilişkisinin herkesin gözünün önünde ifşa olması, zaten o kadar da sakıncalı değildi değil mi? Asıl, yıllarca cumhuriyetin altını oyuyor diye hazırlanan dinci şirketler listelerinin en başında gelen bir ismin, laik hassasiyetleriyle ülkeyi çok gerilere gitmekten korumanın en önemli yolunun bunlardan alışveriş yapmamak olduğunu sanan okurda bari bir his yaratmış olsaydı.
Oysa, belki onlar da biliyor, belki bilmezden geliyorlar. Belki de artık kalmadı o eski laikler. Öyle olsun. Ya da olmasın. Her halukarda, o cephenin merak edilecek bir yanı yok.
Ama hükümete karşı hiç lafını esirgemiyor, demek ki bu adamın kimseye eyvallahı yok, dünyanın en delikanlısı falan gibi bir imajı olan yazarın, nasıl diyordu Ülker için “Biz 25 kuruşun kıymetini bilmiyoruz ama”, artık kaç kuruş içinse, alkış tuttuğunu görmeyen kalmadı işte. Ülkede yasaklanan grevlere ses çıkarmayanın “vizyoner ticari zeka” için övgü dolu cümleler kurmasında şaşılacak bir şey aramasın kimse.
Hayır, zaten Yılmaz Özdil’in Kürt meselesindeki o pek delikanlı düşmanca yazılarını bilenler için, kendisinin saygı duyulacak bir yanı yok, kaç zamandır. “Sayın kaçakçı” falan deyip Roboskî’de çoluk çocuk katledilenler için devletin acz gösterdiğini bile yazabilirken, katırlarla kaçakçıları bir tutacak kadar ağzını bozuyordu, kim unutabilir. Katliamın üstünü pişkince örtmeye çalışarak “Sabah akşam Uludere diyorsunuz” diyenlere en yandaşları bile bu kadar cesaret verememişti, o istediği kadar muhalifliğine doyamasın.
Hükümeti sevmeyip vatanını çok seviyor imajını yaratana aferin de, ey Yılmaz Özdil okuru, medeti bu kadar yanlış yerde aramayı nasıl becerdin?
Patron sevdalısı ve Kürt düşmanı olup da delikanlı pozlarını takınmak, ancak bu kadar kurak bir iklimde işe yarar herhalde. Bugün onurunu savunan Kürt’ten, hakkını savunan işçiden, özgürlüğünü savunan kadından daha delikanlısını aramak nafile.
Evrensel'i Takip Et