Hesap yapılır da tutar mı?
Fotoğraf: Envato
“Sermaye basınının ve AKP önde gelenlerinin en çok saldırdıkları, her sözünün altında bir hainlik aradıkları,”Çizmeyi aştı”, “Abuk subuk konuştu”, “hain”, “bölücü”, suçlamalarına hedef ettikleri, küfür etmek için fırsat kolladıkları beş Kürt şahsiyeti kimdir?” deyip sıralasanız, bu beş kişi içinde mutlaka BDP Milletvekili Leyla Zana da olur; olurdu!
Ama önceki gün Hürriyet’e verdiği röportajda, “Kürt sorununu (Zana ‘Kürt sorunu’ denmesine de karşı) Erdoğan’ın çözeceğine inandığını” söylemesinden beri Zana, “Sorumlu siyasetçi”, “Deneyimli Kürt politikacısı”, “BDP içinde sayılarının çoğalması gereken sağduyunun sesi”, “Bedel ödemiş, ancak bildiğini de söylemekten çekinmeyen, kulak verilmesi lazım bir siyasetçi”, ... akla gelen her olumlu nitelemeyle birlikte anılıyor.
Zana için bu yüceltici sözlerin sahipleri sırdan AKP’liler de değil. Yalçın Akdoğan gibi Başbakanın önemli ve en yakın adamı, danışmanı, AKP Milletvekili; Hüseyin Çelik gibi AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı; Galip Ensarioğlu gibi bölgede AKP’yi temsil eden, AKP Diyarbakır Milletvekili, ... ya da Taha Akyol, Nazlı Ilıcak gibi AKP’nin basındaki “cephe gerisi”nin toparlayıcıları kişiler. Ve bu anlı şanlı kişiler bir gün önce olsa, Zana hakkında kurulabilecek en olumsuz cümleleri kuracak kişilerdir ama bir günde tam tersi bir propagandanın öncüsü olup Zana’yı, hani mümkün olsa, “Çağdaş bir Kürt ermişi” ilan edecekler!
Zana “Başbakan Erdoğan’ın bu sorunu çözeceğine inanıyorum” derken; sorunun ne olduğunu ve daha da önemlisi nasıl çözüm yoluna sokulabileceğini de söylüyor aslında. Örneğin Zana; “Kürt kimliğinin anayasada tanınmasını”, “Bölgesel özerkliğe imkan sağlayacak düzenlemeler yapılmasını”, “Ana dilde eğitim hakkının tanınmasını”, “Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılarak ev hapsine alınmasını” da söylüyor röportajda. Ama gerek sermaye basınında konuya ilişkin Zana güzellemesi yapanlar gerekse AKP sözcüleri, Zana’nın “sorunun çözümüne ilişkin söylediklerini” atlayıp “Erdoğan’a güven”i, BDP’ye eleştirilerini öne çıkarıyorlar.
Peki neden övüyor Leyla Zana’yı bu zevat?
Söylediklerinden çıkan “Zana’daki tüm olumlu gelişme”,
1- “Başbakan Erdoğan’ın bu sorunu çözeceğine inanıyor” olması ve bu “inancını”, “Eğer bu inançta olmasam bırakır giderdim!”e kadar götürmesi,
2- Kürt sorunuyla ilgili olarak BDP’yi ve Kürt siyasi mihraklarını da kavgacı, polemikçi üsluba, Kürtlerin duygularını anlamayan bir siyasi tutuma sahip olmakla eleştirmesidir.
Eğer Zana’nın görüşünü, “Bu sorunu Erdoğan’ın çözeceğine inanıyorum” diyen yaklaşıma kadar götürmesi bir yana bırakılırsa, belki eleştirileri BDP içinde ve Kürt siyasi çevrelerince de tartışılabilir mahiyettedir. Ancak bu eleştirileri Zana’nın, AKP’nin sorunu çözecek tek mihrak olarak göstermeye kadar götürmesi, BDP’de de tepkilere yol açmıştır. Nitekim BDP Eş Bakanı Demirtaş, Zana’nın tutumunu “Her kim Başbakandan umutluysa bu saflık yapmaktadır. Bu AKP gibi düşünmektir” diyerek eleştirmiştir. Ve öyle görünüyor ki, BDP ve öteki Kürt siyasi çevrelerinde Zana’nın söyledikleri önümüzdeki günlerde ister istemez tartışılacaktır.
Ancak bundan da öte AKP, BDP içindeki bu tartışmayı Kürt siyasi güçleri içinde bir “bölünme”, “iki çizi tartışması” gibi görüp, buradan saldırılarını derinleştirecektir. Çünkü AKP Zana’nın çıkışını, bugüne kadar yönelttiği baskıların bir sonucu, kendisinin bir zaferi olarak görecektir. Zana’yı böyle sahiplenmelerinin nedeni de budur. Çünkü onlara göre Zana “Kral çıplak!” demiş olup arkası da gelecek bir bölünmenin habercisidir bu!.. Ki, “arkası” da bölgedeki AKP’ye yakın duran barolar, sanayi odaları, esnaf odaları, tarikat ve cemaatler, Diyanet İşleri ve elbette devletin istihbarat örgütlerine kadar uzanan şer odaklarının bölge halkı üstündeki etkisinin (baskısının) BDP ve Kürt siyasi mihraklarında yaratacağı bölünmedir!
Bu yüzden Zana, hiçbir çevreyle ilişki içinden olmadan, kendi başına bu çıkışı yapmış olsa bile (ki, bize göre de böyledir); içinden geçilen siyasal süreç; bölgede AKP Hükümetinden emir bekleyen tüm güçlerin bu çıkışın arkasında birileşmeye yöneleceğini göstermektedir. Üstelik bu güçler sadece Türkiye’deki kimi örgüt ve çevreler de değil, ABD’den AB’ye, Barzani’den Talabani’ye dış mihrakların da bu çıkışla bir bağlantı içine gireceklerini söylemek de bir abartı olmaz. Ve öyle görünmektedir ki, AKP bu durumu kendisi için tarihsel bir fırsat olarak değerlendirmek isteyecektir.
Daha ilk günden bunu işaretleri ortaya çıkmıştır.
Ancak bu masa başı hesapların tuttuğu da pek görülmemiştir. Hele üstünde hesap yapılan Kürtler gibi, siyasileşme düzeyi son derece yüksek ve geçmiş otuz yılın deneyimlerinin şekillendirdiği bölge halkı ise, bu hesapların tutması daha da zordur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00