Sokağa düşmekle ev arasında iki metre mesafe vardır

Hiç sokağa düşen tanıdığınız oldu mu? Bir insanın ölümden önce gidebileceği son noktadır sokak; ötesi ise ölümdür. Ve ölümün bile arzulanabileceği bir yerdir orası bazen. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan sokakta yaşıyor. Bazen dilenen, bazen çöp tenekelerini karıştıran, bazen ise yaptığı birkaç gösteri ile günü kurtarmaya çalışan bu insanlar, erken denebilecek bir yaşta da hayata veda ederler.

Bir evsizi görmüştüm. Köln’de yaşıyordu. Yaşadığı sokakta bulunan bankaya, her akşam mektup yazıyor ve kapının altından atıyordu. Bir Don Kişot gibi, finans kapitalin bir mabedini hedef seçmişti kendisine.

Almanya’da çöp tenekelerini ve restoran artıklarını karıştırarak yaşamaya çalışan bir Alman’ı göstererek, şöyle demişti bir tanıdığım,

“Bak şu adam, devletten sosyal yardım almadan yaşıyor. Anarşisttir, bu yüzden sokakta yaşıyor.”

Sosyal yardım alabilmek için bir sürü can sıkıcı formaliteyi tamamlamaya çalışan insanları görünce, bu tavır bana değişik gelmişti.
***
Yıllar önce bir adam tanırdım. Bir gün ansızın sokağa düştü ve sokaklarda yaşamaya başladı.
Kızılay çevresinde yürürken ona çok rastlardım. Saçı sakalına karışmıştı artık. Hep para isterdi. Bazen elimden geldiğince yardım ederdim. Fakat bunun ötesinde yapabileceğim bir şey yoktu. Konur Sokak’ta Mülkiyeliler Birliğinin önünde durur, oradan geçenlere bakar, tanıdıklarının peşinden koşarak para isterdi.
Sokakta yaşayan insan, bir süre sonra mentalitesini de kaybeder.
Bir gün onu gördüğümde canı sıkkındı: “Bitse de bu kabus, kurtulsam. Ölmek istiyorum be dostum!” demişti. Şimdi yaşıyor mu, hâlâ oralarda geziyor mu, bilmiyorum.
***
Eşim psikolog. Bir gün yolda eşimle yürürken, bir hastası ile karşılaştık. Kadını birkaç kez görmüştüm daha önce klinikte. Kadın, bana kendinden söz etmişti bir gün klinikte beklerken. Evliydi, eşi Londra’da görev yapan Brezilyalı başarılı bir gazeteciydi. Kadın, işinden dolayı gitmemiş, Curitiba’da kalmıştı. Eşi, üç yıl Londra’da görev yapacaktı. Kadının yanında bir adam vardı. Adamın, erkek arkadaşı olduğunu söyledi.

Daha sonra ben eşime, “Bu ne biçim şey, kadın evli ve bize erkek arkadaşını tanıştırmaktan çekinmiyor.”dedim.

Kadına bir gün tekrar klinikte rastladım. Bana eşinin de Londra’da sevgilisi olduğunu ve evliliklerinin sadece bir formaliteden ibaret olduğunu anlattı.

Aradan birkaç yıl geçti. Bir gün kadın, yine klinikte göründü. Bu kez, öyküsünün son bölümünü anlattı bana:

“Ben erkek arkadaşımla evlenmek istiyorum. Eşimle bağımız çoktan kopmuştu, birbirimizi ne arayıp ne soruyorduk. Erkek arkadaşımla evlenmeye karar verdik. Fakat bunu yapabilmem için, eski eşimden boşanmam gerekli. Sordum soruşturdum, televizyondaki işinden ayrılmış. Uzun araştırmalardan sonra, ona nerede rastladım biliyor musunuz?​”

“Nerede?​”

“Otobüs terminalinde, saçı sakalına karışmış vaziyette bir bankın üzerinde yatıyordu.”
Sözlerinin bu kısmında, bir an durdu. Eşime, mentalitesi yerinde olmayan birisinden nasıl boşanabileceği konusunda danışmaya gelmişti.

Kadın, o günden sonra bir daha ortalıkta görünmedi. Eski eşinden boşanıp, erkek arkadaşıyla evlenmiş miydi? Bu sorunun yanıtını  bilmiyorum. Ama hayattan öğrendiğim şey, kapitalist sistemde, herkesin sokağa düşmeye iki metrelik mesafede olduğuydu. Londra’da sıcak ve rahat yatağında uyuyan başarılı bir gazeteci, bir sabah saçı sakalına karışmış bir vaziyette, Brezilya’da bir otobüs terminalindeki bankta uyanmıştı.

Hayat işte böyleydi.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et