16 Haziran 2012 15:36

Behzat ablukada

Behzat ablukada

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ir zamanların meşhur dizisi Kurtlar Vadisi’nin meşhur onlarca özlü sözünden birinde diyordu; sonunu düşünen kahraman olamaz. Sonuna geldik, sezon sonuna, belki bir daha devam etmesi güç, ettirilmeyecek bir son bugün izleyicisini bekliyor. Ama Behzat Ç., kurmaca dilinde antikahraman daha doğru ya, gönüllerin kahramanı unvanını hak edeli çok oluyor.
Son bölüme geldikçe, Behzat Ç.’nin elini kolunu bağlayan gelişmelerin art arda dizilmesi düşündürücü. Dizinin içindeki karakterden söz ediyorum, ilk önce. Soruşturmaların birer birer Behzat’ın ekibinden ve cinayet bürodan alınması, araya giren başka savcılar, son olarak Tahsin Müdürü bile “Ben saksı değilim” demek zorunda bırakan müdahaleler, bu aykırı polisin karanlık meseleleri kurcalamasının önüne geçmeye çalışan derin bağlantıların gücünün giderek daha fazla altını çizdi. Birkaç bölüm önce “Şu kadar faili meçhulüm var” diye övünmeyi alışkanlık edinen Memduh Başgan gibi kontrgerillanın has tetikçisinin yeniden sahneye çıkışı ve ekibi düzenleyişi, finalin ineceği derinliklerin habercisiydi. Savcı Esra’nın da bir yandan tehditlerle, bir yandan mesleki engellerle, aramalarla, komplolarla baş etmeye çalışması bu derin operasyonun bir başka ayağı. Artık bir tek bölümde öldürülen, kendini öldüren ve intihara kalkışan kadın sayısını tek elin parmaklarıyla sayamaz olmak da mümkün. Çetenin Ceyda’yı kışkırtması, annenin ve onunla birlikte en beklenmedik sırların ortaya çıkışı, sonra annenin de kaybı, abisi Şevket’in iyice karışan kafası...
Gelinen noktanın özeti; mafyatik yöntemlerle ihaleler alan, hukuk dışı her yola başvuran ve elbette sık sık gördüğümüz gibi cinayetler işleyen, faşizmi gönülden benimsediklerini iyi bildiğimiz bir örgütü araştırmaya kalkan Cinayet Masası Başkomiseri Behzat Ç., dört bir yandan ablukaya alındı.
Aynı dizinin kendisi gibi.
Aylardır yok içki içiyor, yok sigara içiyor, yok ilişkisini beğenmedim, kötü örnek oluyor gibi kenardan dolaşan bahanelerle utangaçça başlayan bir kampanya yürüttüler. Sorular sordular, cezalar verdiler, soruşturmalara konu ettiler. Komik duruma düşecek kadar şuursuzdular. Oyuncusuna karakterden dolayı soru sordular. Sokaktaki seks işçilerine bir bölümdeki hikayeden dolayı “Behzat’a hanginiz söyledi” diyerek kimin kim olduğu konusunda bizim de kafamızı karıştırmaya başladılar. Ta en tepelerden “Takipteyiz” diye gözdağları verdiler.
Bir kere daha, bizim memlekette kurmaca ile gerçeği ayırmanın, aynı anda on diziyi birden takip etmekten daha zor iş olduğunu hatırlattılar. Gerçeği kuranların parmağının kadraja girmesi bir dert, kurmaca olmayıp ancak gerçek olabilecek kadar saçma şeyler yaşıyor olmamız bir başkası.
Bir polisin maceralarını anlatan bu dizinin de başkaları gibi şiddeti, cinsiyetçiliği, polisliği övdüğüne dair keskin itirazların giderek daha ısrarsızlaştığını umarak bu yazıda oralara yeniden girilmedi. Olan bitene öbür tarafından bakmayı deneyen, seyircisine memleketi sorgulama imkanı veren bir tane televizyon dizisi var zaten, onu uğurlarken bari eski tartışmalar tat kaçırmasın.
Behzat Ç.’nin sezon finali bu akşam. Olaylar öyle bir noktaya geliyor ki, belki de bu köşeye sıkıştırılmışlık halinin dizinin devam etmesine izin vermeyeceğini tahmin ederek finale gelirken düğümü iyice sıktılar. Görünüşe göre, Behzat’ın buradan devam etmesi, ancak büyük değişikliklerle mümkün olabilecek.
Hem hikayeye göre kahramanı Behzat ve arkadaşlarının, hem dizinin kendisinin bu köşeye sıkıştırılmışlık halinin seyircisine çok tanıdık gelmesinde şaşacak bir yan yok elbet. Her bölümde dalga geçtikleri, dizilerden beklenen “Türk aile yapısına uygun baba” ve benzeri meseleler, sadece kurmacada değil, hayatta da karşımızda çünkü. Ailenin nasıl işleyeceğine, çocuğun nasıl yapılacağına, gebeliğin nasıl yürütüleceğine, kadının bedeniyle ne yapacağına da karışır olduktan sonra, bir Behzat, bir de “Benim kararım” diyen kadınlara düşüyor, ses çıkarmak.
Abluka hali, hani grevi yasaklayıp sonra ona itiraz etmeyi de yasaklamak, onu eylemlerle protesto etmeyi de yasaklamak gibi bir şeyse, bizim buraların türküsü demektir. Öğrenciye parmaklık, gazeteciye ampullü tasma, Kürt’e umut ve inkar yolları, kadına kendi bedeninde misafirlik, işçiye örgütsüzlük ve bütün memlekete tam itaat dayatması, bugün içinde olduğumuz ablukanın küçük bir özeti sadece.
Seyircisi elbette dizinin ve kahramanının eli kolu bağlı halden kurtulmasını bekliyor. Sonu ne olursa olsun, her halükarda, bu ablukanın dağıtılacağından duyulan umuda dair bir şeyler söylemeye vesile oldu, şimdiden. Er geç dağıtılır, o abluka ve her abluka.
Nihayetinde, bir büyüğümüzün dediği gibi, “Sen kimsin la?”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa