16 Haziran 2012 15:38

Futbolun arızalı halleri

Futbolun arızalı halleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Transfer dönemlerinde, yöneticilerin futbolculara hangi gözle baktığını çok daha iyi anlıyoruz. Evet, futbolcular onlar için elbette ki üzerlerinden ekonomik rant sağlayacakları bir çeşit modern gladyatörlerden farklı varlıklar değil... Futbolcuların değil hakları ve çıkarları doğrultusunda hareket etmesine, konuşmasına bile tahammülleri yok... Neymiş?.. Futbolumuz profesyonelmiş!.. Evet futbolumuz, büyük paraların döndüğü profesyonel bir alan ama iş futbolcuların profesyonelliğine gelince nedense bunu kabullenmekte zorlanıyor, profesyonel ilişkiler çerçevesi içinde anlam verilmesi imkansız sorunlar yaratabiliyoruz... Futbolcuların alın teri üzerinden büyük hedefler yakalamayı düşünen ama öte yandan sıra futbolculara emeklerinin karşılığını vermeye gelince elleri titreyen yöneticilerle profesyonellik bu kadar oluyor işte...
Eh madem bu işin tek uygulanabilir şeklinin profesyonellik olduğuna inanıyorsunuz, o zaman mecburen futbolcuların da profesyonel bir anlayışla haklarına ve çıkarlarına sahip çıkmasına katlanacaksınız. Tabii bu arada ülkemizdeki sporcuların haklarını çok daha kararlı ve etkili biçimde savunabilecekleri güçlü bir örgütlülük hali içinde olmadığına şükretmeyi de unutmayın...
Yöneticiler, futbolcuların hareket alanını, kısıtlayıcı, daraltıcı dayatmalarda bulunmayı asli görevleri arasında zannediyorlar. Futbolcularla aralarında, “efendi-köle” benzeri bir bağ oluşturmanın peşindeler. “Futbolcu hakları” gibi laflardan hiç hoşlanmadıkları açık...
İstiyorlar ki; futbolcu, her koşulda top koşturduğu kulübüne sadık olsun, vefalı(!) davransın ve gerektiğinde kendi çıkarını bir kenara koyup kulübünün çıkarı doğrultusunda özveride bulunmaktan kaçınmasın. Yani diğer bir deyişle, amatörce heyecanını ve sevgisini hiçbir zaman yitirmesin...
Futbolculardan beklenenler kuşkusuz bu kadarla sınırlı değil... Medya önünde, transfer olduğu kulübün bayrağını öpmeli futbolcu... “Ben aslında küçüklüğümden beri bu takımın taraftarıydım” şeklinde demeçler vermeli... Attığı gollerden sonra tribünlere formasındaki armayı gösterip taraftarlara öpücük yollayarak, kulübüyle arasında profesyonellikten öte özel bir gönül bağı olduğunu kanıtlamalı...
Herkes profesyonel olacak ama futbolculardan amatör yanlarını korumaları, kendilerinden önce kulübünün çıkarını koruması, gözetmesi beklenecek. İyi iş yani... “Sen bizim kulübümüzün çocuğusun, bizi üzmezsin” tarzındaki söylemlerle başlatılan duygu sömürüsü, bir süre sonra emek sömürüsüne dönüşecek. Sonra futbolcu haklarının peşine düşünce ise kötü kişi olacak, taraftarlara hedef gösterilecek. Üstelik de bu; nefret ve düşmanlık üreten pespaye bir dille yapılacak...
Gelişkin insanlar için dil, sağlıklı iletişimin ve sorunları çözmenin temel aracıyken, biz dili daha çok, sorun yaratacak ya da mevcut sorunları iyice içinden çıkılmaz hale getirecek şekilde kullanıyoruz. Tehdit, şantaj, kışkırtma, gerilim, nefret, düşmanlık, gözdağı, kin ve intikam içermeyen konuşmalara tanık olmak bizim için adeta hayal...
MAFYA JARGONU!..
Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in Burak Yılmaz ve Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın Nihat Kahveci ile ilgili açıklamaları, yöneticilerin futbolculara yönelik çarpık bakış açısını göstermekle kalmadı aynı zamanda dilin ne kadar arızalı kullanılabileceğine dair örnekler arasındaki yerini de aldı.
Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, Burak Yılmaz’ın Galatasaray’a transfer olma ihtimali üzerine şunları söylüyor: “Burak bizden ayrılsa bile mutlaka Avrupa’ya gidecektir. Galatasaray’a gidemez. Eğer Selçuk gibi o da onlarla anlaşırsa, bizim için Galatasaray, ikinci Fenerbahçe haline gelir. Bizim için Fenerbahçe gibi olur. Burak bundan sonra Trabzon’a giremez. Sadece o değil, menajerleri de giremez”
Sadri Şener futbolcusunun hangi takıma gideceğine karar verme hakkını kendisinde nasıl buluyor?.. Başkanlık makamı kişiye, futbolcusuna dayatmada bulunmak hatta daha ötesine geçip futbolcusunu tehdit etme hakkını verir mi?.. Diyelim ki Galatasaray, Burak’ın transferi için gereken şartları yerine getirdi. Burak da tercihini Galatasaray’dan yana kullandı. O zaman bu transfere nasıl engel olacaksın? Mafya yöntemleriyle mi?.. Ettiği laflara bakılırsa bu yöntemler pek de ihtimal dışı görünmüyor. Burak eğer Galatasaray’a giderse bir daha Trabzon’a giremezmiş!.. Açıkça tehdit ediyor. Kulüplerini babalarının çiftliği gibi görüp içi boş tehditler, şantajlarla komik duruma düşen başkanlar görmüştük ama Sadri Şener bu açıklamasıyla kepazeliğe yeni bir boyut eklemeyi başardı!..
Şener’in hiç alakası bulunmadığı halde Fenerbahçe’yi konuya dahil etmesine ne demeli peki? Fenerbahçe’yi örnek göstererek, ayağını denk almaması durumunda Galatasaray’ın ne tür musibetlerle karşı karşıya kalabileceği konusunda uyarılarda(!) bulunuyor. “Burak’tan vazgeçin, yoksa bu işin sonu sizin için fena olur” demeye getiriyor...
Tabii bu sözlerden aynı zamanda, Fenerbahçe ile artık geriye dönülmez bir düşmanlık ilişkisi içine girildiği de anlaşılıyor. Gerilimden ve kan davasına dönüşen düşmanlıktan artık ne gibi bir beklentisi varsa...
KİMSE YADIRGAMIYOR
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman da, Nihat Kahveci konusunda Sadri Şener’inkine benzer bir yaklaşım sergiledi. Yıldırım Demirören döneminde Beşiktaş ile sözleşme imzalayan Nihat Kahveci’nin bu anlaşmanın gereği olarak kendisine ödenmesi gereken ancak bir türlü ödenmeyen parasını alabilmek için hukuki yollara başvurmasına sert tepki gösterdi. Nihat’ın zor durumdaki kulübe zarar verdiğini söyleyen Orman, “Bu mudur Beşiktaşlılık, bu mudur seni yetiştirip bugünlere getiren kulübüne vefa” diye soruyor. Tabii futbolcunun hakkı olan paranın peşine düşmesi onu pek ilgilendirmiyor. Futbolcu hakkı belli ki pek aşina olduğu bir kavram değil. O, sadece “Beşiktaş’ın çocuğu” Nihat’tan örnek gösterilecek fedakarlık ve sonsuz bir sadakat bekliyor. Bunu göremeyince de basıyor tehdidi: “Başkan olduğum müddetçe, Nihat ve onun gibilerinin kulübün önünden bile geçmesine müsaade etmeyeceğim...”
Beceriksiz yöneticilerin kulübü göz göre göre borç batağına sürüklemesinin faturasını ne diye Nihat ödesin ki?.. Nihat sadece sözleşmedeki haklarının karşılığını istiyor.
Türkiye’nin önde gelen iki kulübünün başkanından örnek gösterilecek konuşmalar!.. Biri Trabzon’a sokmaz, diğeri kulübün kapısının önünden geçirmez. İşin tuhafı, tehdit, şantaj içeren bu dili pek yadırgayan da yok. Hani her türlü olumsuzluğa, “Futbolun içinde bunlar var” klişesiyle açıklama getirilir ve bunların doğal karşılanması gerektiği vurgulanır ya, herhalde bu hoyrat ve örseleyici dil de futbolun doğal bir parçası olarak algılanıp içselleştirilmiş durumda...
Beşiktaşlı başka bir yönetici de geçtiğimiz günlerde Egemen’den bekledikleri maddi özveriyi göremeyince, “Biz de onu yedek oturtur böylece ona maç başına vermemiz gereken paradan kurtuluruz” diye konuşmuştu. İşte yönetici dediğin budur!.. Sorunlara, kulübün çıkarı doğrultusunda çabuk ve kesin çözüm üreten yöneticilerin değerini bilmek lazım!.. Böyle yöneticiler sayesinde kulüpler sağlam adımlarla hedeflerine yürüyebilir ancak!..
Sporcuların, yani spor emekçilerinin hem maddi hem de kişilik anlamında ezilmekten kurtulmalarının ve söz hakkı da dahil olmak üzere bütün haklarını elde etmelerinin yolu elbette ki örgütlenmekten geçiyor. Sporcuların en kısa sürede bu gerçeği kavrayacak bilince ulaşmasını umuyoruz.
Bu arada, sorun çözmek bir yana yeni sorunlara kapı açan dilin dörtnala at koşturduğu bir spor ortamında, barış, dostluk, kardeşlik arayanlara ise “kolay gelsin” diyoruz...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa