17 Haziran 2012 08:56

‘İsterse yapar’ mı?

‘İsterse yapar’ mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

BDP Milletvekili Leyla Zana’nın, Kürtleri bölerek etkisizleştirmeyi amaçlayan tüm şer güçler için bir “umuda” dönüştürmek istedikleri, “Erdoğan’ın Kürt sorununu çözeceğine inanıyorum” iddiası üstünden Başbakanın “bu sorunu çözebileceği” tartışması da yeni bir boyut kazanıyor. Daha doğrusu tartışma derinleşiyor.
Zana’yı eleştiren kimi çevre ve kişiler, “Evet hükümet isterse bu sorunu çözebilir ama çözmüyor” diyerek, bir yandan Zana’yı “düzeltmeye” çalışırken, bir yandan da dolaylı olarak da olsa, AKP Hükümeti ve Erdoğan’ın sorunu çözeceğine dair umutları pompalıyorlar. Hem de AKP hükümetinin sorunun demokratik biçimde çözümüne en uzak durduğu, Kürt siyasi güçlerinin ve Türkiye’nin aydınlarından, demokrasi güçlerinden, kedisine bugüne kadar destek veren liberal çevrelerden ciddi tepki gördüğü bir zamanda!
“Erdoğan ve partisi bu sorunu çözebilir” diyenlerin dayanağı AKP’nin seçimde aldığı oyların yüzde ellilere dayanmış olması, Meclis, Cumhurbaşkanlığı, hükümet, yargı, üniversite, hatta askeriye gibi devletin başlıca güç merkezlerinde tam denetim kurmuş olması gerekçelerine dayandırıyorlar. Ve; “Bu kadar gücü elinde tutan Erdoğan isterse Kürt sorununu da çözer!”(*) diyorlar.
Kürt sorununda böyle, “İsterse çözer” diyenler, aynı şeyi örneğin; parasız sağlık, parasız ve demokratik eğitim, parasız ulaşım, sigortasız, sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması, “herkese sosyal güvenlik” gibi konularda “İsterse yapar” demek pek kimsenin aklına gelmiyor!
Oysa AKP Hükümetinin topladığı güce ve Türkiye’nin ekonomik imkanlarına bakılırsa parasız sağlık hizmetinin verilmesini sağlamak, eğitimi parasız hale getirmek, kitle ulaşımını parasız yapmak, elektrik ve suyu parasız vermek, konut sorununu önemli ölçüde çözmek, sendikasız çalıştırmayı yasaklamak gibi “reformları” yapmakta hiç de zorlanmaz. Ve bunları yapacak hükümet, yine “kağıt üstünde” olmak koşuluyla diğer partilerden destek almakta zorlanmayacağı gibi kolay kolay da yıkılmaz!
Peki, bu AKP Hükümeti bunları yapabilir mi?
Masa üstünde güç hesabını bir yana bırakıp; bu hükümetin hangi sınıfın hükümeti olduğu, hangi uluslararası ve ulusal güç odaklarının çıkarlarını temsil ettiği bu güçlerin ekonomik ve siyasi amaçları gibi gerçekleri dikkate alındığında bu hükümetin bunları çözemeyeceğini, hatta tersini gerçekleştirmek için elindeki tüm güçleri harekete geçireceğini söyleriz. Bu yüzden de bu talepleri öne sürerken, bunların gerçekleşebilmesinin şartı da hükümetin bu talepleri karşılayıp karşılamayacağı ile ilgili niyeti değil, yığınların bu talepleri elde etmek için hükümetin ve sermaye güçlerinin iradesini kıracak bir güç oluşturup oluşturamadığıdır.
Buradaki tüm gerekçeler ve itirazlar Kürt sorununun demokratik çözümüyle de ilgilidir.
Burada çözümün nasıl olacağın belirleyen; hükümetin ne kadar “güçlü”, ne kadar “muktedir” olduğu değil, hatta hükümetin niyeti de değil, sorunun demokratik biçimde çözümünden yana olan güçlerle sistemin sorunu kendi çıkarları etrafına hapsederek geliştirdiği “çözüm” güçleri arasındaki mücadeledir.
Bu yüzden de hükümet ne kadar güçlüyse sistemin kendi çözümünü dayatması da o kadar güçlü olacaktır!
Ama burada asıl belirleyici olan demokratik çözümün tarafı olan cephenin biriktirdiği güçtür. Yoksa hükümetlere kaldığında sorunun çözümü halkın istediği çözüm değil sistemin çözümü olacaktır. Hükümetler sadece üslubu değiştirebilirler. Nitekim 2009’da başlatılan “açılım süreci”nde AKP, bugünkü şiddet yöntemlerini öne çıkarmıyordu, ama şiddeti de yedekte tutarak “kendi çözümünü” dayatıyor, Kürt güçlerini tasfiye etmek için “demokratik görünümlü manevralar” yapıyordu. Bunda başarılı olamayınca açık şiddet yöntemlerini öne çıkardı. Bugün de “mücadele” derken de “müzakere” derken de aynı amacı güdüyor.
Kısacası Kürt sorununun demokratik çözümü AKP’nin kendisinin yapabileceği bir şey değildir. Ona kaldığında, Kürtlerin taleplerini görmezden gelen, ulusal ve toplumsal talepleri dikkate almayan “bireysel haklar” temelinde sorunu “çözmeye” yönelen bir tutum çözüm olacaktır. Sorunun demokratik çözümünün garantisi hükümetin niyeti ya da gücü değil, Kürt siyasi güçlerinin ve Kürt halkının taleplerinde ısrarı, Türkiye’nin demokrasi güçlerinin bu doğrultudaki mücadelesinin etkinliğidir. Türkiye’nin demokrasi güçlerinin demokratik, halkların kardeş olduğu bir Türkiye mücadelesinde hükümet ve sermaye güçlerini geriletecek bir gücün oluşturulmasıyla olanaklıdır. Bu yüzdendir ki, “AKP isterse çözer!” demek doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, AKP’nin sorunu çözeceği hakkındaki yanılgının umut olarak yayılmasının da zeminini oluşturur.
Sorun demokratik bir zeminde çözülecekse ancak Türkiye’nin demokrasi güçlerinin mücadelesiyle çözülecektir. Ötesi bilerek ya da bilmeyerek Kürt halkının mücadelesini zayıflatmak için başvurulan manevralardır.  
(*)Burada kastedilen, “Kürt sorununun demokratik biçimde çözümü”dür. Yoksa zorla boyun eğdirerek çözmek de bir çözümdür! Ama bu, bu makale kapsamında tartışma dışıdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa