Neyi söylemek
Fotoğraf: Envato
Zor bir süreçten geçiyor insanlık. Bitmez tükenmez çatışmalar yerkürenin dört bir yanında ölüm ve acı bırakıyor. Açlık ve yoksulluk Afrika’da, Asya’da her yıl biraz daha büyüyor. Eski kıta Avrupa da, ekonomik krizlerin içinde bocalayıp duruyor. İşsizliğin yol açtığı şiddet ve ırkçılık baş edilmez boyutlarda. Vahşi kapitalizmin gözlerini kazanç hırsı bürümüş uluslararası şirketlerinin akıl hocaları bile elleri şakaklarında, şaşkın. Bütün bu kaosta kasalarını doldurup ellerini ovuşturanlar ise yine silah tüccarları. Belki büyük bir savaş yok ortada ama büyük bir savaştan daha yaygın çatışmalar var. Yeni silahların denenmesi için uygun ortam. Amerikalının, Avrupalının coğrafyada yerini bile gösteremediği topraklarda halklar bombalanmış, insanlar ölmüş kimin umurunda. İnsansız uçaklar, yeni üretim silahlar. Demokrasi adına, din adına, mezhepler adına birbirini boğazlıyor insanlar. BM’ler, NATO sözüm ona barış projeleri yürütüyor. Her defasında daha çok insan, yaşlı genç, kadın ve çocuk ölüyor. Bu madalyonun bir yüzü. İnsanlığın kültürel zenginliği de bu arada kaybolup gidiyor. Artık sanat pazara düşmüş durumda. Büyük müzisyenler, ressamlar, yontucular yok ortada. Büyük yapıtlar da yok elbette. Okuru alıp götürecek, ona yeni ufuklar açacak yazarlar da iki elin parmağını geçmiyor. Sanat filmleri ve belgeseller sinemada perde, televizyonlarda yayın saati bulamıyor. Şimdi diziler zamanı. Sahi gözünüz aydın Dallas da başlıyor. Dünyada ve ülkedeki onca entrika az geldi demek.
Cezaevlerindeki gazetecilere destek vermek, dayanışma göstermek amacıyla GÖP’nin başlattığı “Tanıklık” günlerinden birine katıldım geçen hafta. Gazeteciler, akademisyenler onca gün, ay ve yıldır parmaklıklar arkasındayken medyadaki duyarsızlığı anlamakta zorlanıyorum. Yok neymiş yazıdan, düşünce açıklamaktan değil terörden yatıyorlarmış. Her düşünceyi, her konuşmayı, yazı çiziyi terörle ilişkilendiren yasaların arkasında duracak, sonra da özgürlükten, demokrasiden dem vuracaksınız. Bu mu sizin gazetecilikten anladığınız. İktidara biat etmek, iktidarı yağlamak, yıkamak ne zamandan beri gazetecinin asli görevi oldu. Ya örtülü sansüre boyun eğmek, oto sansür uygulamak, meslektaşlarınız hak haberciliğinden, irdeleyen, sorgulayan gazeteciliktin vazgeçmedikleri için işten çıkarılırken arkanızı dönmekten, sesinizi çıkarmamaktan en küçük bir üzüntü bile duymadınız mı hiç. Pazar günü Babalar Günü’ydü. İçerde çocuklarından nicedir ayrı meslektaşlarımı düşündüm. Torun sahibi iki çocuklu bir baba olarak yüreğime ateş düştü. Biraz empati lütfen!
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24