19 Haziran 2012

“Sevgili ailem! Böyle olmasını istemezdim. Ben de isterdim bu dünyada yaşamayı. Ancak başarılı olamıyorum. Ben dedemin gittiği yere gidiyorum. Sakın benim için ağlamayın. Sizi seviyorum.” Bu mesajı bırakarak kendi canına kıydı Nazik Kıraç. Bu olay, başarısızlık korkusundan dolayı meydana gelen intihar sonucu ölümlerin ilki değil. Maalesef daha önce de bu olaylar çokça oldu. Nazik, SBS sınavının öncesinde canına kıydı. 15 yaşındaydı. Ailesi, Nazik’in bu yıl okulda teşekkür ve takdir alamadığı için üzüldüğünü ve SBS’de başarılı olamayacağını düşündüğünü söylemiş.Nazik’in yazdığı not çok dokunaklı.
Bir insanın kendi canına kıymasının çeşitli nedenleri olduğunu söylüyor bilim insanları. Bunların bir kısmına, Adnan Ziyalar’ın Sosyal Psikiyatri adlı eserinden bir bakalım: “Makamın, nüfuzun, işin, gururun, şerefin, hürriyetin, başarının kaybı; umutsuzluk duyguları, yalnızlık ve boşluk hisleri, sosyal izolasyon, mahkumiyet, sürgün, iş ve para kaybı, ileriye ait projelerin kaybı; haysiyetini kaybetme korkusunun, umutsuzluğa ve kararsızlığa sevk etmesi ve yaşama güçlerinin kırılması.” Çok çeşitli başka nedenleri de var. Yazmayı seçtiğim nedenler ise, doğrudan ya da dolaylı olarak hem birbiriyle bağlantılı hem de Nazik’in ve Nazik gibi gençlerin durumuyla çok yakından ilgili. Umut dolu bir bebekten ve çocuktan umutsuzlukla dolu bir birey yaratan eğitim sistemiyle de yakından ilgili. Rakel Dink’in sözleriyle, bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan nasıl bir şey yapılamazsa, umut ve sevgi dolu bir çocuktan umutsuzluk ve boşluk hissiyle dünyaya bakan, yaşama gücü kırılmış bir çocuk yaratan eğitim sistemini de sorgulamadan bir şey yapılamaz.
Şimdi, birileri çıkıp, durumu küçümseyip bu intiharın münferit bir olay olduğunu, kişisel psikolojik sorunlardan kaynaklandığını ve bu yüzden sınav ve eğitim sisteminin suçlanamayacağını söyleyebilir. Ya da böyle biri çıkmaz ve bunları söylemez, tepkisiz kalır. Her iki tepki ya da tepkisizlik de, umutsuzluğu ve görmezden gelinme hissini ve yalnızlığı artırıcı etki yaratacaktır. Kendi canına kıyma ile birlikte gözlemlenen durumlar arasında, bilim insanları küçümsenmeyi, görmezden gelinmeyi ve yalnızlık hissini de sayıyorlar zaten. Dolayısıyla sonu gelmez bu cana kıymaların.
Eğitim sistemi acımasız rekabeti, başkalarının üstüne basarak başarılı olmayı bir değer olarak aşılamaya devam ettikçe, sınıflı toplumu yeniden ürettikçe sonu gelmez bu cana kıymaların.  Nasıl bir başarı kavramıysa bu, başkalarından daha fazla soru çözdüğünüz ve onları geçtiğiniz zaman takdir edilirsiniz. Nasıl bir ölçme ve değerlendirme anlayışıysa bu, çocukların durumunu değerlendirerek onların gelişimlerine katkıda bulunmaktan ziyade onları yargılamayı tercih eder. Nasıl bir eğitim sistemiyse bu, çocukların öğrenmesini sağlamaktan ziyade öğrenemeyip eksik kaldıkları üzerinden onları yargılayıp, “tembellik” ve “sorumsuzluk” kavramlarıyla etiketleyip suçlamaktan ve utandırmaktan başka bir şey yapmaz. Nasıl bir öğütme mekanizmasıysa bu, tembel, sorumsuz, başarısız diye etiketlediklerini okuldan atıp onlara kapitalist sistem içinde en ağır işleri, hiçbir güvence ve hak sağlamadan yaptırıp iş kazalarında ölmesine göz yumar. Kapitalist sisteme özgü rekabetçi anlayış merkezi sınavlar yoluyla çocuklara aşılanmaya çalışılır.
Sorsanız, herkes eğitime çok önem verir; “eğitim şart”, der. Ben de bu konuda yazmayı tercih ettiysem, bu alanda bir gelecek planı oluşturup gerçekleştirdiysem, anladığım kadarıyla ben de eğitimi önemsiyorum. Anne babalar, çocuklarını ille de okula göndermek istiyorlarsa, onlar da önemsiyorlar eğitimi. Devlet de önemsiyor. Ama insanların eğitimi önemseme nedeni ile devletinki aynı mı? İsminin başında “milli” tanımlaması olan iki bakanlıktan biri eğitim bakanlığı ise, devlet hakikaten önemsiyor eğitimi. Ya da öyle görünüyor. İsminin başında “milli”  tanımlaması olan iki bakanlıktan birinin eğitim, diğerinin de savunma bakanlığı olmasının birbiriyle ilişkisi var mı peki? Örneğin, eğitim bakanlığına bağlı okullardaki öğretmenlere öğretmen/eğitim ordusu denir. Savunma bakanlığına bağlı Türk Silahlı Kuvvetleri de demokrasiyi halka öğretmeye çalışmıştır birkaç kez. Askerliğini yaparken kazaya kurban gidenlere eğitim zayiatı denir. Peki Nazik? O da mı eğitim zayiatı?
Yıllar önce, iş aradığım bir dönemde, bir özel okulun müdürüyle görüşme yapmıştım. Rehberlik servisine başvurmuştum. Rehberlik servisinin öneminden söz ediyordu müdür. Kendi sözleriyle, rehberlik servisini, öğrencileri “zapturapt altına alan” bir birim olarak tanımlamıştı. Büyük resimden bağımsız değil, müdürün söyledikleri. Çocukları hizaya getirmeye çalışacaksın, zapturapt altına alacaksın, uyum sağlayamayanları, başaramayanları, tutunamayanları, tutunamayıp canına kıyanları eğitim zayiatı olarak nitelendireceksin. İşte sorgulanacak karanlık: Sözde eğitim sistemi...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et