Sendika nedir şeklinde bir soru sorulduğunda, çoğunlukla “İşçi ve emekçi sınıfların ekonomik, demokratik hak ve çıkarlarını kazanma, koruma ve geliştirme örgütü” şeklinde bir tanım yapılır. Sendikalar, genellikle ekonomik mücadele aracı olarak görülmesine rağmen, aynı zamanda demokratik hakların, en temel özgürlüklerin savunulmasında, ülkedeki demokratikleşme mücadelesinin güçlendirilmesinde önemli görevleri olan örgütlerin başında gelir.  
Türkiye’de 30 yıldır bir biçimde süren çatışma ortamında 40 bini aşkın genç yaşamını yitirdi. Tamamına yakını yoksul, emekçi çocukları olan bu gençler, savaş üzerinden elde edilen “siyasi rant” uğruna hayatlarını kaybettiler. Geçtiğimiz otuz yıl içinde Kürt sorununun çözümü için atılması gereken adımlar hep egemen siyasi yapılardan beklenildi. 30 yıllık süreçte toplum genelinde oluşturulan milliyetçi-şoven duyguların da etkisiyle sendikalar, emek ve meslek örgütlerinin Kürt sorunu konusundaki tutumu, mümkün olduğunca “sürecin dışında kalma” şeklinde gerçekleşti.    
Sendikalar, dil, din, etnik kimlik ve siyasi görüş farklılıklarına bakılmaksızın, yüz binlerce emekçinin temsil edildiği kitlesel sınıf örgütleridir. Teorik olarak bakıldığında, hiçbir sendikanın örgütlenme çalışmaları yaparken ya da faaliyetlerini sürdürürken ayrımcı tutumlar içinde olmaması beklenir. Emekçilerin birliği ve halkların kardeşliğinin, yapıları ve bileşimleri gereği öncelikle sendikalar tarafından savunulması gerekirken, bu durumun tam tersi uygulamalarla ne kadar çok karşılaşıldığı biliniyor.
Aynı ülkede yaşayan ve farklı etnik kökenlere sahip halkların birbirine karşı kışkırtılması ya da bölünmesinin sendikal mücadele üzerindeki olumsuz etkilerini saymaya kalksak kelimeler yetmez. Ulusal sorunun çözülmemiş olması, tüm diğer alanlarda olduğu gibi, sendikal örgütlenme ve mücadele alanında da ciddi sorunlara neden oluyor.
Çok sayıda sendikanın tüzüğünde, üyeleri arasında “Dil, din, etnik kimlik farklılığına dayalı olarak ayrımcılık yapılamayacağı” yazarken, pratikte bu durumun tam tersi uygulamalarla karşılaşılabiliyor. Hatta barış, özgürlük ve kardeşlik talebini sahiplenen, bu talepler doğrultusunda emekçileri birleştirmeyi hedefleyen sendikaların her fırsatta “bölücü” olarak suçlandığını biliyoruz.   
Sınıflar mücadelesi pratiğinin ortaya çıkardığı önemli gerçeklerden birisi, sendikaların ekonomik, sosyal haklarla ilgili talepleri yanı sıra, yapıları ve bileşimleri gereği, barış mücadelesinin de somut bir parçası olmasıdır. Türkiye’nin en temel sorunları arasında yer alan Kürt sorunu konusunda, bu sorunun demokratik barışçıl ve hakların kardeşliği temelinde çözülebilmesi doğrultusunda atılacak adımların güçlendirilmesinde sendikaların olanakları yadsınamaz. Ancak bu olanaklar ne kadar değerlendirilebiliyor derseniz, olumlu bir yanıt vermek çok zor. Oysa Kürt sorununun çözümü doğrultusunda atılacak adımların ülkenin diğer temel sorunlarının çözümü için de ön açıcı olacağı çok açık.
Türkiye’de son yıllarda belirgin bir şekilde güçlenen barış mücadelesi, işçi ve emekçilerin kitlesel örgütleri olan sendikalar tarafından sahiplenilmedikçe ve güçlendirilmedikçe halkların yararına demokratik, barışçıl bir çözüm üretilmesinin mümkün olmadığını görmek gerekiyor.  
Barışı kazanmak, korumak ve onu geliştirmek, emekçilerin ve tüm insanlığın geleceğini kazanmak açısından ayrıca önem taşıyor. Bu nedenle barış mücadelesini, tüm diğer alanlarda (ekonomik, sosyal, siyasal) yürütülen mücadelelerden bağımsız değerlendirmek mümkün değil. Çünkü barışın, kardeşliğin ve demokrasinin yerleşmediği ülkelerde, ne emekçilerin var olan kazanımlarını koruması ve yeni haklar kazanması, ne de eşit ve özgür bireyler olarak yaşamlarını sürdürmeleri söz konusu olamaz.      
Yıllardır süren acıların dindirilmesi, annelerin gözyaşlarının son bulması için sendikalar, gerek yapıları, gerekse üye bileşimleri açısından aktif bir rol oynamak zorundadır. Sendikalar, Kürt sorununun demokratik, barışçıl biçimde çözümünün sağlanması konusunda mücadele ettikleri, somut tutumlar takındıkları ölçüde, gerçek anlamıyla emekçilerin birliği ve halkların kardeşliği için büyük bir adım atmış olacaklardır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et