23 Haziran 2012 09:24

Şampiyonada Akdeniz iklimi

Şampiyonada Akdeniz iklimi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çeyrek final maçları oynanıyor. Grup maçlarının en dikkat çekici sonucu, kıtanın kuzeyinden şampiyonaya katılan takımların çoğunun evlerine dönmesiydi. Rusya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Yunanistan’ın yer aldığı (A) Grubu’nda orta Avrupalı Çek Cumhuriyeti ile güneyli Yunanistan çeyrek finale yükselirken, iki kuzeyli, Rusya ve Polonya şampiyonaya veda ettiler. Almanya, Hollanda, Portekiz ve Danimarka’nın mücadele ettiği (B) Grubu’nda ise elenen iki takım yine kuzeyliler oldu. 3 kuzeyliyi buluşturan grupta Hollanda ile Danimarka çeyrek finali göremeden saf dışı kaldılar. İspanya, İtalya, Hırvatistan ve İrlanda’nın bulunduğu (C) Grubu’nda da tek kuzeyli olan İrlanda da, Hırvatistan ile birlikte elenmekten kurtulamadı. Fransa, İngiltere, İsveç ve Ukrayna’nın kozlarını paylaştığı (D) Grubu’nda çeyrek finale adını yazdıran iki takım Fransa ve İngiltere olurken, yine iki kuzeyli, İsveç ve Ukrayna turnuvadan erken dönüş yapan takımlar arasına katıldılar. 16 takımla başlayan şampiyonada çeyrek finale yükselen 8 takımın 5’i güney (İspanya, İtalya, Fransa, Portekiz, Yunanistan), 2’si kuzey (Almanya, İngiltere), 1 tanesi de orta Avrupalıydı (Çek Cumhuriyeti). Bu yazı yazılırken, ilk çeyrek final maçı oynanmış ve güneyli Portekiz, orta Avrupalı Çek Cumhuriyeti’ni kupa dışına iterek yarı finale yükselmişti. Bu tablo daha çok, güneylilerin başarısını mı yansıtıyor, yoksa kuzeylilerin başarısızlığını mı?..

FARKLI TARZLAR

Futbolun başına “modern” kavramının eklendiği dönemden yakın geçmişe kadar geçen süreçte, kuzeylilerin fizik ve kondisyon üstünlüğüne dayanan, sert ve mücadeleci oyun anlayışına karşılık güneyliler her zaman tekniği, yeteneği ve bireysel yaratıcılığı ön plana çıkaran oyun anlayışını tercih ettiler. Yıldız oyuncu konusunda, güneylilere oranla çok daha sınırlı kapasiteye sahip olan kuzeylilerin en büyük kozu fiziksel güce dayalı kolektif mücadeleydi. Takım oyunu oynamaları onlara avantaj sağlıyordu. Yüksek fizik güçleri sayesinde oyun planlarını bozdukları rakiplerini oynatmamayı ve böylece onlara karşı üstünlük kurmayı başarıyorlardı. Sistemlerini, taktiklerini kolektif ve disiplinli mücadele temeli üzerine kurmuşlardı. Ancak güneyliler de çoktandır, günümüzün yüksek tempolu futbolunda ayakta kalabilmenin yolunun, üst düzey fizik gücüne ve kolektif oyun anlayışına sahip olmaktan geçtiğini kavramış durumdalar. Artık herkes, belli bir fiziksel güce sahip olmadan, 90 dakika boyunca rakiplerle başa baş mücadele etmenin ve hep aynı dirençle ayakta kalmanın olanaksız olduğunun bilincinde. Güneyliler, fiziksel güç anlamında kuzeylilerle aralarındaki farkı kapatmakla kalmayıp üstüne bir de oyun anlayışlarını daha bir kolektif çizgiye çekince, dengeler iyice bozuldu. Yüksek teknik kapasiteleriyle bol ve seri paslaşmalar yaparak topa uzun süre sahip oluyorlar. (Tıpkı Barcelona’nın yaptığı gibi... Ancak şimdilik yeryüzündeki hiçbir takım bunu Barcelona kadar etkili yapamıyor) Böylece, boş yere koşturup yordukları rakipleri karşısındaki üstünlüklerini perçinlemeleri kolaylaşıyor... Kuzeylilerin ve güneylilerin farklı tarzda oyun anlayışı benimsemesindeki belirleyici etkenlerin, iklim koşulları ve insanlardaki yetenek potansiyeli olduğu söylenebilir. Tam burada; uzun ve sert kışlar yaşayan ülkelerdeki çocukların, yılın büyük bölümünde giymek zorunda kaldıkları botlar nedeniyle, hiçbir zaman, ılıman iklimlerde çıplak ayakla futbol topu peşinde koşan akranları kadar yumuşak ve kıvrak bileklere sahip olamayacakları yolundaki tezleri hatırlayabiliriz... Aslında yakın zamana kadar kıtanın kuzeyindekilerle, güneyindekiler arasında bu kadar bariz bir fark yoktu. Elbette ki kuzeyliler fiziksel güç ve kondisyon anlamında bir çöküş yaşamıyorlar. Fark, güneylilerin fiziksel güç ve mücadeleci oyun karakteri anlamında gerçekleştirdikleri gelişmeden kaynaklanıyor. İnsanlara kondisyon kazandırmak mümkündür ama yetenek ve yaratıcılık verilemez. Güneyliler, fizik güçlerini, kondisyonlarını geliştirerek eksikliklerini giderdiler. Artık onlar da kuzeyliler kadar mücadeleci ve kolektif anlayışla oynuyorlar. Üstelik, bireysel yeteneklerini ve yaratıcılıklarını da sahaya yansıtmayı becererek. Tabii kuzeylilerin eksiği olan tekniklerini, yeteneklerini ve yaratıcılıklarını gidermeleri ancak bir noktaya kadar mümkün. Çok çalışarak teknik kapasite anlamında belli bir aşama kaydedilebilir ancak iş bireysel yeteneğe, beceriye ve yaratıcılığa dayandığında gelişmenin önündeki yol kısalıveriyor. Güneylilerin, eksikliklerini giderme şansı vardı ve bunu başardılar. Ancak kuzeylilerin eksiklikleri, tümüyle giderilebilecek türden değil ve bunun sıkıntısını yaşıyorlar..

SÜRPRİZ YAŞANACAK MI?

Almanya oyunun kaderini etkileyebilecek kadar olağanüstü yetenekli oyunculara sahip olmamasına karşın disiplinden ve futbolun temel ilkelerinden asla taviz vermeyen taktik anlayışıyla bu tabloyu bozan tek takım. Fiziksel güç ile bireysel özellikleri çok dengeli bir şekilde harmanlıyorlar. Risk faktörünü neredeyse tamamen devre dışı bırakan, son derece “sağlamcı” bir oyun anlayışına sahipler. Evet, Almanya dışında hiçbir kuzey ülkesi değil final oynamak, yarı finale yükselmek için bile umut vermedi. Grup maçlarını 9 puanla tamamlayan tek takım olan Almanya’nın finale kadar gideceğine kesin gözüyle bakanların sayısı ise çok fazla. Yunanistan maçında bir sürpriz yaşanmadıysa Almanya’nın final yolu üzerinde tek engel kaldı şimdi. Kuşkusuz turnuvada futbol çıtası en yukarıda olan takım İspanya. Ancak İspanya’nın her maçta bu çıtanın çizgisine ulaştığı söylenemez. Barcelona’nınkini andıran, topa mümkün olduğunca uzun süre sahip olma ilkesine dayalı oyun anlayışıyla İspanya kupanın 1 numaralı favorisi olsa da tekdüze gol arama biçimleri yüzünden sıkıntı yaşayabilirler. Onlar da top kaybı yaşamamak adına son derece (!) “garantici” oynuyorlar. Öyle ki, hücum anlarında çaresiz kalmadıkça orta yapmıyorlar, ceza sahası civarında olsalar bile şut çekmiyorlar... Sürekli olarak savunmanın arasına ve arkasına atılan paslar ya da verkaçlarla gol arıyorlar. Haliyle kalabalık, dengeli ve iyi kademe yapan savunmalar karşısında (İtalya örneğinde olduğu gibi) fena halde zorlanıyorlar. Yine topu kaptırmamak adına gereksiz risklere de girebiliyorlar. Örneğin rakip oyuncuların presi altında sıkışan ve çaresiz kalan bir oyuncunun rastgele bir vuruşla topu rakip sahaya doğru göndermesi beklenir ve bu doğal karşılanır. Ancak İspanyol oyuncuların çoğu, böyle durumlarda topu rastgele kullanmak yerine ince paslarla işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Üstelik bazen kalecilerini de bu riskli pas trafiğine dahil ederek... Kalelerindeki en büyük tehlikeleri de böyle durumlarda kaptırdıkları toplar yüzünden yaşıyorlar zaten... Ayrıca savunmada dengesiz yakalandıklarında ne yapacaklarını bilemediklerine ve paniğe sürüklendiklerine de hem İtalya hem de Hırvatistan maçlarında tanık olduk. Asıl savunmayı orta sahada, orta saha oyuncularıyla yapıyorlar. Rakipler orta saha blokundan kurtulup savunmanın üzerine geldiğinde ise İspanya’da sıkıntılı anlar başlıyor... Güneylilerin mutlak üstünlüğüyle başlayan şampiyonada bu üstünlüğü bozabilecek güce sahip tek takım olarak Almanya görünüyor. Bakalım Almanya disiplin ve istikrar abidesi özelliğini sonuna kadar koruyup turnuvaya egemen olan Akdeniz iklimini bozabilecek mi?..


İNSANLIĞIN BAŞ BELALARI

Avrupa Futbol Şampiyonası deyince, tribünlerde ve saha dışında yaşananlara da  dikkat çekmek gerekiyor.
“Milli” karakterli şampiyonada, insanlığın baş belası olan milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm gibi olgular yine o çirkin ve lanetli yüzlerini göstererek gövde gösterisi yapmaya soyundular.
Siyahi oyunculara yönelik ırkçı tezahüratlar, milliyetçi, ırkçı, faşist taraftarlar arasındaki kavgalar, Rus milliyetçilerinin Polonya maçında, “Burası Rusya’dır” yazan dev bir pankart açması, insanlık düşmanlarının futbol ile kurdukları zehirli ve hastalıklı ilişkinin utanç verici örnekleri olarak kayıtlara geçti. Öyle ki işin şölen, festival, eğlence gibi keyif veren boyutu bile zaman zaman bu köhnemiş, çürümüş ideolojilerin gölgesinde kaldı.
Bir kez daha anlaşıldı ki, milliyetçiliğin, ırkçılığın, faşizmin kökü kazınmadıkça insanlığa huzur ve mutluluk yok!..

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa