25 Haziran 2012 03:48

Daha 4 yaşında eşitsizlik kalıbına dökülmek

Daha 4 yaşında eşitsizlik kalıbına dökülmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Okulların statüleri belirlendi.
Ve fırtına şiddetlendi. 4+4+4 eğitim sisteminin ilanıyla başlayan fırtına daha da şiddetlenecekmiş gibi gözüküyor.
Bir sürü soru havada uçuşuyor.
Ama asıl sorgulamamız gerekenleri ıskalıyormuşuz gibi geliyor bana…
Uçuşan şu sorular elbette önemli.
5 yaşındaki çocuklarla 7 yaşındaki çocuklar nasıl aynı sınıfta olur?
Okul öncesi eğitim almış bir çocukla, bu eğitimi hiç almamış çocuğu aynı sınıfa koymak çocuklara haksızlık değil midir?
Aralarında eğitim ve gelişmişlik farkı olan çocukları aynı eğitimden geçirmek… Çocuk eğitimini konu alan pedagojiye uygun mudur?
Çocukların yaşayabileceği travmaları hesaba kattınız mı?
En az bu soruların cevapları kadar yetkililerin şu tavrı da velileri öfkelendiriyor: “Efendim biz yaptık oldu! Sen kafa yorma. Çocuğun 66 ayını doldurduysa okula gönder.”
‘Ama çocuğumun okula hazır olmadığını görüyorum. Göndermesem olur mu?​’
Olmaz!
Göndermezsem ne olur?
Göndermediğin her gün için 15 TL para cezası ödersin. Ayrıca 500 TL idari ceza ödemekle yükümlü olursun.
Bu keyfiliğe de…
Çocuğunu göndermeyi düşündüğün okulun bir anda imam hatipe çevrilmesine de…  
(Herkese adresine göre belirlenen okula gitme zorunluluğu… İmam hatip tercih edenlere ise ‘canın nerede isterse’ serbestliği…) Bu adaletsizliğe de  
Laik ve bilimsel eğitime hiç itibar edilmemesine de…  Kısacası alayına öfke ve isyan anlaşılırdır. Meşrudur.
Fakat mevzu daha da derindedir…

AÇILAN KESELER, BÖLGELER VE NİTELİK…

Üniversite sınavlarının birinci aşaması olan Yüksek Öğretime Geçiş Sınavları’nın (YGS) sonuçlarını hatırlayalım.
Sınav sonuçları bize iki şeyi göstermişti.
Bir; eğitim sistemi nitelik açısından berbat bir durumda. İki büyük bir eşitsizliği de içinde barındırıyor ve durum her yıl daha da kötüye gidiyor.
Nereden çıkarmıştık bunu?
Sıfır çeken aday sayısının bir önceki yıla göre bir hayli artarak 50 bini aşmasından. Özellikle matematik ve fen alanında yaşanan tam başarısızlıktan…
Eğitimin niteliğini ve kalitesini görmek açısından bu örnekler yeterlidir her halde.
Eşitsizlik kısmına gelince…
YGS sonuçları hem okul türleri hem de bölgeler arasında büyük bir eşitsizlik olduğunu gözler önüne sermişti.
Endüstri meslek lisesi öğrencilerinin üçte ikisi lisans programlarına girme şansını ilk sınavda kaybetmişti. Hakkari, Ardahan, Şırnak başarı sıralamasında son sıralara demir atmıştı.
Okul türleri ve bölgelere göre yaşananın yanı sıra bir eşitsizlik daha var tabi…
Özel okullar.
Bu ülkede uzunca süredir parası olanlar için eğitimde ayrıcalık mevcut.
Yeni sisteme (4+4+4) geçişle birlikte ayrıcalıklı kesim geçen yıla göre kesenin ağzını daha açtı.
Çocukları için yarışı daha da aşağı çekti. 6 yaşından 4 yaşına indirdi.
Neden mi?
Bu kesimde ‘isim yapmış’ özel okul telaşı iyice arttı.
Çünkü ‘isim yapmış’ özel okullar önceliği kendi anaokulundan mezun çocuklara tanıyor. Haliyle dışarıdan geleceklere sınırlı kontenjan kalıyor.
Hükümet de ilkokula başlama yaşı 66 aya indirince... Sınırlı kontenjana kalmak yerine birçok aile 4 yaşındaki çocuğunu özel okula kayıt ettirebilmek için bu yıl iyice kesenin ağzını açmış durumda.
Ne kadar mı açmış?
Bu yıl ‘isim yapmış’ bir özel anaokulunun fiyatı 15 bin ile 45 bin lira arasında…
Kimler ödeyebilir bu bedeli?  
Bu ülkenin isim yapmamış emekçileri değil her halde.

TASARLANAN GELECEĞE BAK

Böylesi niteliksizlik…
Böylesi bir eşitsizlik…
Soruları derinleştirelim.
Durum buyken kamusal eğitim iflas etmemiş midir?
Ara bir formül gibi duran ve ticari büyüklüğü üniversitelerin toplam bütçesini aşan dershane sistemi artık ömrünü tamamlamamış mıdır?
Asıl olması gereken eğitimde niteliği artıracak köklü bir dönüşüm değil midir?
4+4+4 sisteminin nitelik sorununa hiçbir çözümünün olmadığı şimdiden çok açık değil mi? (Burada yeri gelmişken… Hükümetin ‘imam hatipler eğitim sisteminin göz bebeği olacak’ iddiası ancak sorunu derinleştirir. Okullar arası eşitsizliği büyütür diğer kamu okullarının olanaklarını kısıtlar. İmam hatiplere de çok fazla nitelik getirmez.)
Oysa eğitimdeki eşitsizlik, ekonomik ve sosyal eşitsizliği de derinleştir.
Eğitimde zengin-yoksul arasında…
Bölgeler arasında…
Okullar arasında…
Böyle bir uçurumun olması gelir dağılımındaki adaletsizliği perçinler.
İstenen bu mu yoksa!
Varsın fen ve matematik bilmesin gençler… Sınavlarda sıfır çeken bir kuşak olsun.
Olsun ki dinamik ve ucuz işgücümüz olsun.
Böylesi bir işgücümüz olsun ki ekonomimiz büyüsün.
Başbakan da her fırsatta bunu vurgulamıyor mu zaten?
Nasıl olsa ihtiyaç duyulan ‘nitelikli insan’ da zengin çocuklarından bulunacağına göre…  
Her şey hükümetin Türkiye için çizdiği rotaya uygun.
İşte bu yüzdendir
Hükümet, eğitimi 4+4+4 şeklinde eşit parçalara bölse de… 4 yaşından itibaren çocukların eşitsizlik kalıbına dökülmesi.


ONCA EZİYET VE KAYGI YERİNE…

Önce çekilen eziyete, yaşanan kaygıya bir örnek...
17 Haziran Pazar.
Galatasaray Lisesi’nin önünde bir kuyruk… Kuyruğun başı lisenin önünde sonu Taksim Meydanı’nda…  
Neredeyse boydan boya koca İstiklal Caddesi kuyruk.
Kuyruğun nedeni Galatasaray İlköğretim Okulu’nda yapılacak olan kura çekimi.
Ön kayıt 500 TL.
Alınacak öğrenci sayısı sadece 50.  
Başvuru sayısı 6 bin 200.
Kurada yüzde 1’lik bile şans yok yani.
Ama yine de bu kuraya katılabilmek için insanlar neredeyse bir asgari ücret tutarında para yatırıyor…
Kuraya katılanlar orta ve üst sınıfa ait aileler. Onlara bu rakam dokunmayabilir.
Yine de kurada kendi numarası okunan coşkulu bir sevinç çığlığı atıyor.
Birçok basın mensubunun tanıklık ettiği bu olayda düşünüyorum: “Kuyruktakiler belli ki paralı insanlar. Neden özel okullara gitmek yerine buradalar?​”
Cevabı kuyruktaki birinden alıyorum: “Köklü bir okulun çocuğun kültürüne katacağı çok şey var.”
Anlıyorum. Çocukları için nitelikli bir eğitim istiyorlar. Özel okullara bu konuda çok güvenmiyorlar.
Sonra da bir hesaba dalıyorum.
Özel anaokuluna başlamanın bedeli 15 bin lira ile 45 bin lira arasında…
12 yıllık bir eğitim süresince de ödenecek bu para.
Hazırlıkla birlikte 5 yıl da üniversitesi var bu işin.
18 yıl boyunca öde ha öde…
Yılda ortalama 25 bin lira ödense, 18 yılda 450 bin TL.
Bu sadece eğitim için.
Beslenme, eğlenme vs. İhtiyaçlar için harcanacak olanı da eklersek…
Sonuç neredeyse bir devlet memurunun emekli olana kadar elde edeceği toplam gelire eşit...
Korkunç bir durum değil mi?
Oysa hiçbir okulun bir diğerinden üstünlüğünün bulunmadığı…
Başkentin merkezindeki bir okul ile dağın başındaki bir köydeki okulun eğitim kalitesinde bir milim bile farkın bulunmadığı…
Yeteneklere göre yönlendirmenin yapıldığı fakat fırsat eşitliğinin adil dağılımının sağlandığı…
Bir sistem kurulabilir.  
Sosyalizmin bayrağının dalgalandığı… Sosyalizmin kendisinin değil etkisinin olduğu halk demokrasili ülkelerde dahi… Bu başarılmış.
Öyleyse bir birimizi ezmek, kuyruklarda rezil olmak, en doğal hak olması gereken nitelikli eğitiminden bu kadar yoksun olmayı sindirmiş olmak yerine biraz durup düşünsek…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa