İrin, kin ve kan
2001 yılında Kemal Derviş önderliğinde ve uluslararası düzenlemeci kurumların yönlendirmesiyle hazırlanan ekonomik program (Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı-GEGP) ülkede eşitsiz gelişime dayalı bir sermaye birikimi sisteminin kalıcı hale getirilmesini amaçlamaktaydı. Program, -24 Ocak 1980 Kararlarında olduğu gibi- salt “istikrar programı” özelliği göstermeyip aynı zamanda yapısal bir dönüşüme de işaret etmekteydi.
Temel hareket noktasını “verimliliğe dayalı büyüme” ve istihdam sorununun göz ardı edilmesi oluşturan GEGP 2002 yılında iktidara gelen AKP tarafından da büyük bir kararlılık ve biat içerisinde uygulanmıştır. Uygulanmıştır, çünkü bu ekonomik sistem hızlı bir sermaye birikimini olanaklı kılmaktadır.
***
Toplumsal ilişki biçimi olarak sermaye ve sermaye birikim süreci, doğasında eşitsizliği barındırmaktadır. Bu eşitsizliğin şiddeti ise hükümetler tarafından uygulanan/uygulanacak istikrar ve ekonomi politikalarının insafına kalmıştır. Sermaye birikimi artarken işsizlik artmış, çünkü “verimliliğe dayalı büyüme” stratejisi emek-gücünü ikame edecek araç ve yöntemlerin üretim alanında kullanılmasını esas almıştır. Sonrası, defaatle yaşanan devresel veya yapısal bunalımlar olmuştur. Bir yandan üretim miktarı artmakta ve aynı zamanda kâr oranı yükselmekte ama öte yandan sömürü oranındaki artış ile birlikte emekçi kesimlerin ücret ve diğer gelirleri hızla azalmakta ve üretilenlerin satılamaması sorunu (realizasyon problemi) ortaya çıkmaktadır.
***
Kârlar paylaşılsa ne olur?
Kârlar paylaşılsa, sermaye birikimi “hedeflenen” ölçü ve hızda artmaz.
Peki, realizasyon sorunu nasıl aşılır?
Sermayenin yeni mecralara yelken açmasıyla aşılır. Bu yeni mecralar; kimi zaman öncelikli ihtiyaç olmayan bir yatırım alanının var edilmesi ile (Duble yol, toplu konutçuluk gibi) kimi zaman da yeni ülkelerin birikim alanına katılmasıyla (Depremde yıkılan Somali’de inşaatçılık ve eğitim, iç savaş geçiren Libya’da yeniden yapılanma yatırımları gibi) olanaklı hale getirilir.
***
Her ne biçim ve ölçüde olursa olsun sermaye biriktikçe irinleşir. İrinleştikçe bir tür tıkanma içine girer ve tek çare irinin (sermaye birikiminin) sıkıştığı alandan bir çıkış bulup gitmesidir. Bu gidiş elbette ne işçi sınıf ve emekçiler için ne de sermayenin kendisi için bir kurtuluş değildir. Gittiği yerde yeniden birikmeye başlar. Bu gittiği yerin emekçileri için ateşli (çatışmalı) ve ağrılı bir sürecin başlangıcıdır.
***
İrinin (sermaye birikiminin) boşalması ve yeni bir alana kayması demek ki kendiliğinden olmuyor. Ciddi bir sıkışma ve belki çatışma hali gerektiriyor. Bu durumu irinin, kin ile kana dönüşmesi olarak düşünebiliriz.
***
Bugün içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası ve Arap ülkeleri, kapitalist hegemonyayı temsil eden ülkelerin ve onların iş ortaklarının yeni “birikim” alanıdır. Geçmişte de çokça ifade ettiğimiz gibi, 2008 dünya kapitalist krizinin erken-kapitalist ülkeler için kriz olmaktan çıkmasının tek yolu; faturanın dünyanın geri bırakılmış ülke emekçilerinin sırtına yıkılmasıdır.
İşte bugün, içinde yaşadığımız coğrafya; kapitalist düzenlemeci ülkelerin biriktirdiği irinin, özenle saçılan kin tohumlarının yeşermesiyle kana dönüşmekte olduğuna şahitlik etmektedir.
Bu kan, ne Türkiye ne de diğer Ortadoğu ve Arap halklarının beslediği irinden çıkmıyor: Bu kan, vahşi kapitalizmin hareket yasalarından çıkıyor.
***
Savaş salyalarının akıtıldığı günlerde barış ve kardeşlik türkülerimizin yerini ağıtlara bırakmaması dileğiyle…
Evrensel'i Takip Et