28 Haziran 2012 10:48

İşçi-emekçi mücadelesi ve “Demokratikleşme” sorunu-II

İşçi-emekçi mücadelesi ve “Demokratikleşme” sorunu-II

Fotoğraf: Envato

Paylaş

DİSK, devlet sendikacılığına tepkinin ve işçi hareketindeki bağımsız örgütlenme eğiliminin ürünü olarak ortayı çıktı ve işçi hareketinde mücadeleci sendikacılık çizgisinde örgütlenmede bir dönem için de olsa önemli ve olumlu bir rol oynadı. 1967 ve sonrasındaki bir dizi işçi eyleminde DİSK’in bu rolü açıklıkla görülür. Ancak, Türkiye işçi sınıfı tarihinde, o güne dek görülen tüm direniş ve mücadele eylemlerini aşan bir kitlesellikte, devlet güçleriyle açık çatışmaya dönüşen, taleplerinin kapsamı yönünden siyasal karakterde olan ve bir eylemler dizisi olarak gerçekleşen 15-16 Haziran 1970 direnişi, aynı zamanda DİSK sendikacılığının da sınav edildiği bir tür yeni dönem oldu. İşçiler ve onlarla birlikte kent emekçileri bu direnişle DİSK’in kapatılmasına yönelik sermaye-devlet-hükümet planını boşa çıkardılar, ama DİSK yönetiminin mücadele sınırının ne olduğuna dair bir tecrübe de edinmiş oldular.
İşçilerin bu direnişi burjuvazi ve hükümetine geri adım attırdı. Ama onlar, gelişmekte olan büyük tehdidi de görmekte gecikmediler. Yükselen işçi-emekçi ve gençlik mücadelesine karşı saldırıları artırarak, siyasal şiddeti yoğunlaştırdılar. 12 Mart 1970’te, “sosyal uyanışın ekonomik gelişmeyi aştığı” vaazları eşliğinde ve “anarşi ve teröre karşı mücadele” adına gerçekleştirilen askeri faşist darbenin en önemli hedefi, hiç kuşku duyulmaması gerekir ki, işçi-emekçi hareketindeki bu gelişmeler ve on binlerce genci kapsayan gençlik kesimlerindeki antiemperyalist, demokratik ve mücadeleci kitle muhalefetiydi. Nitekim, tekelci sermaye yararına işçi hakları budandı, grev ve gösteriler yasaklandı, tarımsal ürün sübvansiyonları ve işçi ücretleri düşürüldü, yüzlerce genç devrimci ve aydın zindanlara dolduruldu, devrimci hareketlerin ileri-önder kadroları katledildi, vb, vb.
Buna rağmen, bu faşist saldırganlığın, işsizliğe, yoksulluğa, faşist baskılara karşı mücadeleyi uzun yıllar önlemesi mümkün olmadı. İşçi-emekçi ve gençlik kitle mücadelesi bir süre sonra yeniden yükselişe geçti. Bu yükselişin etkisi altında ve bunu gözeterek Ecevit, “Sömürüye son!”, “Toprak İşleyenin, Su Kullananın!” sloganlarıyla halkın karşısına çıkarak, tekel dışı ve tekelci sermayeye karşı muhalefeti yedeklemeye girişti. 12 Mart darbesinin büyük darbeler vurduğu devrimci örgütlerin bir kesiminde özeleştiri ve yenilenme çalışmalarıyla birleşen yeniden örgütlenme ve kitlelere yönelişin de etkenlerden biri olarak rol oynadığı bu yeni dönemin gelişmeleri içinde, işçilerin kapitalistler ve hükümetlerine karşı kendi talepleri için mücadelesi, özellikle 1970’lerin ikinci yarısında yükselişe geçti. 1976 DGM mitingleri, on binlerce kişinin katılmasıyla gerçekleştirildi ve Demirel hükümetinin DGM’leri yasallaştırması bir süre için de olsa engellenebildi. Devrimci örgütlenmeler kitlesel boyut kazandı. On binlerce genç, kent emekçisi, binlerce işçi bu örgütlü faaliyet içinde yer aldılar. 1 Mayıs eylemlerine katılım giderek kitleselleşti. 1977 1 Mayısı, bu büyük kitlesel eylemlerden bir diğeriydi. Devlet provokasyonu ve polis saldırısıyla onlarca işçi ve emekçi katledilerek, yüz binlerin katılıyla gerçekleşen bu büyük kitlesel eylemler etkisiz kılınmaya çalışıldı. Kara propagandayla devrimci örgütler suçlu gösterilmeye; kontrgerilla-MİT ve CIA işbirliğindeki cinayetin faili olan sermaye ve devleti aklanmaya çalışıldı.
Dönemin bir diğer önemli işçi direnişi 1978’deki İzmir TARİŞ eylem, direniş ve çatışmasıydı. Toplu işten çıkarmalara ve fabrikalardaki gerici-faşist kadrolaşmaya karşı direnişe geçen TARİŞ işçileri fabrikayı işgal ederek, polis-jandarma güçleriyle çatıştılar ve bu eylem, işçilerin oturdukları emekçi semtlerine kadar genişleme özelliği kazandı. İşçilerin ve semt emekçilerinin direnişi yenilgiyle sonuçlandı, ancak işçi hareketi ve mücadelesi tarihinin unutulamaz eylemleri arasına da girmiş oldu. İşçi-emekçi mücadelesinin genişlediği ve giderek artan şekilde politikleştiği, bir bölümüyle devrimci sınıf siyaseti özelliği kazandığı; işçiler, kent-kır emekçileri, küçük burjuva kesimler ve gençlik kitleleri içinde mücadele ve örgütlenmenin yaygınlaştığı bu dönemde, işbirlikçi büyük burjuvazi ve emperyalist gericiliğin çıkarları doğrultusunda sermaye-devlet ve hükümet saldırıları da yoğunluk kazandı. Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi ve “Milliyetçi Cephe” Hükümetleri, uluslararası sermayenin ve işbirlikçi büyük burjuvazi-büyük toprak sahipleri cephesinin çıkarları yönündeki ekonomik-sosyal politikaları gerçekleştirmek ve emekçi kitle mücadelesinin önünü kesmek üzere sert önlemler almaya yöneldiler. IMF ve Dünya Bankası tarafından dikte edilen ekonomik-sosyal programı uygulamak istiyor, ancak işçiler ve diğer emekçi kesimlerin direnciyle karşılaşıyorlardı. Devrimci, ilerici, antifaşist ve sermaye karşıtı hareket yüz binleri kucaklayacak boyutlarda genişleme göstermişti. 12 Eylül cuntası için bir tür yol düzleyici olarak kullanılan Çorum, Sivas, Malatya ve Maraş provokasyon ve katliamlarıyla saldırıların kapsamı genişlerken, baskının dozu da yükseltildi.
(Devam edecek)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa