Kâr transferleri
Fotoğraf: Envato
Geçen hafta bir oda başkanı yabancı yatırımcıların büyük kâr transferleri yaptığını söylemiş. Oysa bu işlemde hiçbir yanlışlık söz konusu değil. Yatırımcı doğal olarak kârlı işlere girer ve sağladığı kârı istediği şekilde kullanır. Bir oda başkanının böyle bir ifadede bulunması beni dehşete düşürüyor; bazen düşünüyorum, bizi kimler yönetiyor!
Küreselleşmenin daha ilk aşamalarında yabancı yatırımcıların emelleri tartışılmış; bu insanların hangi gaye ile bizler gibi kalkınmakta olan ekonomilere geldikleri açık açık yazılmış çizilmişti. Ama o zaman bu doğruları söyleyenlere ‘dinozor’ adı verilmiş; yabancı yatırımcıların ülkeye teknoloji getireceği, istihdam yaratacağı ve ödemeler dengesine olumlu katkı yapacağı gerekçesi ile olumlu bakılması önerilmişti.
Şöyle bir düşünelim. Bir yatırımcı niçin yabancı bir ülkeye gider? Yanıt çok nettir: Kâr elde etmek için. Kısacası, bir yatırımcı yatırdığı paradan daha fazlasını geri alamayacaksa, niçin yatırım yapsın ki! Şu halde, Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcılara da bu gözle bakmak gerekir; yatırımcı, zaman içinde getirdiğinden daha büyük miktarı dışarı çıkaracaktır. Bunun anlamı, ilk anda ödemeler dengesine olumlu katkı yapılırken, kâr transferleri yapılırken ödemeler dengesi olumsuz etkilenecektir. Bu durum nasıl öngörülmedi, anlamış değilim.
Diğer taraftan yabancı yatırımcının nasıl bir anlayışla ülkeye teknoloji getireceği düşünüldü, anlaşılır gibi değil. Küreselleşme çağında uluslararası firmalar birbirleri ile boğaz boğaza rekabet etmektedir. Bu rekabette firmaların birbirlerine karşı kullandıkları en etkili silah teknolojidir. Hal böyle olunca, teknoloji ucuza temin edilen bir meta olmadığı gibi, kimsenin kimseye bağışlayacağı bir şey de değildir.
Bir dönemde de iş çevreleri yabancı yatırımcıların ülkeyi adeta işgal ederek kendi üretim ve pazar alanlarını ellerinden aldıklarından yakınıyorlardı. Bu anlayış da inanılır gibi değildir. Küreselleşme böyle bir şeydir, sermayenin dünyanın her yerine hiçbir kayda tabi olmadan gidebilme politikasıdır.
Özelleştirme politikalarında da halkımız aynı hatayı yapmaktadır. Verimli ve kârlı kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı çıkılarak, zarar edenlerin satılması gibi bir mantık ileri sürülmektedir. Oysa, bir yatırımcı zarar eden bir kuruluşu alır mı? Tabi ki, kâr eden kuruluşlara alıcı çıkar. Hatta alıcı kâr eden kuruluşu, içindeki envanterini dahi yarı fiyatına almaya çalışır. Bunda da hiçbir yanlış yoktur.
Şu soru akıllara gelir. Durum böyle ise niçin işin başında halklara farklı bilgi verilmekte, sonra da farklı uygulama yapılmaktadır. Bunda da bir yanlış yoktur.
Siyaset çoğu zaman farklı konuşma sanatı olarak görülür. Çünkü, toplumun bir avuç avantacısına hizmet sunan siyasetçi bunu halka nasıl anlatır? Anlatamayınca halka yansıtılan durum ile uygulama arasında uçurum oluşur. Kapitalist sistemlerde siyasetçi bir avuç avantacıya hizmet sunarken, büyük halk yığınlarına da ufak teselliler verir. Halkın, sistemi ve böyle bir sistemde siyasetçiyi anlaması fevkalade önemlidir.
- Faciayı salt sorumsuzluk olarak görmek yetersizdir 25 Ocak 2025 04:22
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57