Katliama yön veren zihniyet dimdik ayakta!
Fotoğraf: Envato
Bugün, 1993’ün 2 Temmuz günü Sivas’ta 33 aydınımızın yakılarak katledilmesinin 19. yılı.
19 yıldan beri ülkemizin, aydınları demokratları, Alevi çevreleri, bu katliamı lanetliyor ve katliamın asli faillerinin açığa çıkarılmasını ve cezalandırılmasını istiyor.
Ama 19 yıldan beri devletin çeşitli kurumları ve bu katliamın arkasındaki siyasi güçler ise katliamın karanlıkta kalması, üç beş tetikçinin cezalandırılmasıyla yangının söndürüldüğünü iddia ediyor, katliamla ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılmasını isteyenleri de sorunun kapanıp gitmesini istemeyenler olarak suçluyorlar. Öyle ki iktidardan da aldıkları güçle bu çevreler, katillerin mağdur olduğunu, katliamın nedeninin de bizzat yaşamını yitiren aydınların “halkı kışkırtması” olduğunu propaganda ediyorlar.
18 yıl boyunca, sanıkların yakalanmasından mahkeme seyrine Refah Partisi’nin (RP) önde gelen kişilerinin (daha sonra Adalet Bakanı olacak kişilerin de) katillere avukatlık yapmaları, RP’nin merkez ve yerel örgütlerinin katillere kol kanat germesi, bu katillerin avukatlarının önce RP’den, sonra da AKP’den milletvekili seçilmeleriyle dava ile ilgili olduğu bilinen pek çok kişinin bugün iktidar partisinin çeşitli kademelerinde görev yapan kişiler olmasına kadar her safhası bir skandal olan yargılama ise geçtiğimiz Mart ayının 3’ünde “zaman aşımı” gerekçesiyle sona erdirildi. Ve katliamın yakalanmamış beş sanığı hakkındaki dosyalar da böylece düşmüş oldu.
Bu vahşi aydın katliamı 19. yılında, bugün; Sivas başta olmak üzere ülkenin pek çok yerinde lanetleniyor ve yasal bakımdan yargılaması tamamlanmış bir davanın ardından hâlâ katillerin ve arkasındakilerin ortaya çıkarılması talebi haykırılıyor. Çünkü kamuoyu, ne katledilen aydınlarımızın yakınları ne de aydınlarımız, demokratlarımız ve ülkemizin demokratik bir ülke olması için mücadele eden kesimleri katillerin yakalanmasından, “zaman aşımı”ndan cezasız bırakılmalarına kadar tüm yargılamayı tatmin edici bulmuyor; katillerin kollanıp korunduğunu gerçek faillerin açığa çıkarılmaması için iktidar sahiplerinin özel bir gayret gösterdiğini biliyorlar.
Bu yüzden de aradan geçen 19 yıl, yaraların kabuk bağlayıp rahatsız edici olmaktan çıkarmak yerine hem katledilen aydınların aileleri hem de toplumumuzun ilerici, demokrat kesimleri, adalet ve demokrasi isteyen kesimleri için Sivas katliamının açtığı derin yara kanamaya, her geçen gün daha acı verici olmaya devam ediyor.
Onun için bugün yapılan ve önümüzdeki günlerde de sürecek etkinlikler, 19 yıl önce olmuş ve katledilenlerin anısına düzenlenmiş birer anma töreni değil; adalet isteme eylemleri, laik, demokratik bir Türkiye mücadelesi olarak biçimlenmektedir.
Onun için bugün 2 Temmuz; demokratik bir Anayasa istemi, laisizmi savunma, ülkesini, insanları ayrım göstermeden seven, halkların kardeş olmasını isteyen, barış içinde bir dünya talep eden nesiller yerine “dindar nesiller” yetiştirmeyi amaçlayan iktidar zihniyetine karşı mücadelenin yenilenmesinin günü olmaya devam etmektedir.
Onun içindir ki, bugün Sivas katliamı tartışması eskiye, eskiden “şu olmuş bu olmuş” tartışması değil bugünün Türkiye’sine dair sorunları tartıştığımız, yarın nasıl bir Türkiye kurmak için mücadele etmemizin gereği üstünde birleşip mücadele etmeyi amaçladığımız bir tartışmadır.
Bu yüzden 2 Temmuz etrafındaki girişimler ve tartışmalar Kürt sorununun demokratik çözümünün, Türkiye’nin demokratikleşmesinin, laik ve demokratik bir anayasa mücadelesinin, halkların kardeş olduğu bir Türkiye ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının olduğu ve halkların kardeşçe, barış içinde yaşadığı bir dünya mücadelesine bağlandığı ölçüde güncellenip anlamlanan bir mücadeledir.
Bu yüzden de 2 Temmuz tartışması bir yandan Suriye’ye karşı girişilen savaş kışkırtıcı kampanyaya öte yandan Kürtlere karşı yürütülen baskı ve sindirme operasyonlarına, KCK davalarına ve elbette 4+4+4’ün arkasındaki din istismarcısı, mezhepçi zihniyete karşı mücadele ile bağlanabilmektedir.
Evet katliam 19 sene önce oldu; ama katliamın arkasındaki zihniyet bugün canlıdır; korunup kollanmaktadır; giderek egemen zihniyet olarak yasalara, anayasalara geçirilmek istenmektedir. Bu yüzden de bu zihniyete karşı mücadele bugün daha da önem kazanmıştır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00