2 Temmuz 2012

Kırpıp kırpıp yıldız yapmak

DİĞER YAZILARI

Kapitalist üretim ilişkilerinin tahakküm alanı gün geçtikçe artıyor. Dünün sükseli meslekleri bugünün proleterleşme alanları oluyor. Bu ışığı silikleşen mesleklerin başında da mühendislik geliyor. Mühendislik, bilim ve teknolojinin bir arada görünür olduğu yegâne alan. Bu haliyle de üretim ilişkilerinde ve hatta üretim araçlarında ortaya çıkan farklılaşma hem mühendislerin elinden çıkıyor hem de ilk elden onları etkiliyor. Bu etkileme hali bazı dönemlerde göreli olarak korunaklı bir alan yaratırken, tarihsel akış içerisinde yerini güvencesizliğe bırakıyor.
***
Bahsettiğimiz meslek yapıntılar üzerinde yükseliyor. Kapitalizm içerisinde yükselen her yapı, eşitsizliği beslediği için her yıkımda veyahut alt-üst oluşta ilk atta kalanlar yapıcılar oluyor. Bugünün neo-taylorist üretim biçimlerinde modül sistemiyle birbirinden kopartılmış üretim alanı beraberinde mühendislik emeğinin de parçalanabildiği ve parçalandıkça da denetim altına alınabildiği bir durum ortaya çıkarmaktadır. İşte bu parçalanma ve denetim altına alınma durumu aynı zamanda mühendislik emeğinin de proleterleşmesi sürecinin itici gücünü oluşturmaktadır.
***
Türkiye özelinde düşündüğümüzde Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) hükümleriyle mühendislik mesleğinin ulusal korunma alanlarının yıkılması ve geçtiğimiz yıl çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile mühendislik odalarının iğdiş edilme çabası dünya genelinde mühendislik alanında yaşanan hızlı değersizleşme sürecinden daha ağır bir tabloyla karşı karşıya kalmamıza neden olmaktadır.
***
Bir yandan mesleğe dair yapısal ve ulusal problemler öte yandan ise 2008 Dünya Kapitalist Krizinin genel olarak işçi sınıfı ve emekçiler ve özel olarak da mühendislerin çalışma koşullarında ve gelirlerinde yarattığı gerileme ister istemez mühendisleri “yeniden düşünmeye” itiyor. Bu yeniden düşünme süreci önemlidir. Önemli olduğu kadar diğer tüm meslek alanları için de elzemdir. Ancak, zaman zaman “iyi niyetli olmak” bazı durumları iyileştirmekten ziyade daha da içinden çıkılmaz bir duruma da neden olabiliyor. İşte, 1960-80 arası ithal ikameci kalkınmacılığın (kapitalist gelişme) temel yapı taşlarını da mühendisler atmıştır. O günkü temel sorun, tehlikenin (kapitalist üretim ve bölüşüm) bir dış “tehdit” olarak algılanmasıyla ilgilidir: Madem ki, kapitalizm dışarıdan ithal edilen bir şey, öyleyse biz içeride üretelim, ürettikçe dışarıya “muhtaçlıktan” kurtulalım! Oysa, yaşanan süreç gösterdi ki; 60’ların planlı kalkınmacılığı, sadece ve sadece ülkedeki sermaye birikimini olanaklı kılmış, adına “ulusal” denilen ama her fırsatta dışarıyla farklı biçimlerde (bazen dışarıdan satın alınarak, bazen dışarıya yatırım yaparak, bazen komprador özellikler göstererek) eklemlenme gayreti içerisine giren bir sermaye sınıfını var etmiştir. Bugünün neo-taylorist parçalayıcı üretim biçimlerinin uygulayıcıları da -her ne şekilde görünür olurlarsa olsunlar- ulusal sermaye gruplarıdır. Dolayısıyla bugün, sorunu dışarıda aramak sadece ve sadece gerçeğin etrafından dolanıp ilk düşülen kuyuda boğulmak olur.
***
Sorunu, dışarıya/başkasına/ötekine yüklemek olağanlaştığında çözüm için de benzeri bir tarz gelişmektedir. Mühendislik emeği bu kadar hızlı değersizleşirken, yetkin mühendislik adı altında mühendisler mühendisler tarafından “torna-tesviyeden” geçirilirken ve genel anlamda eşitsizlikler bu kadar belirgin hale gelmiş iken; Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) çözümü düzenlediği Veblen konferansında arıyor.
Kurumsal iktisadın kurucularından ve kapitalist üretim ilişkilerini –şöyle veya böyle- eleştiren ama Marx’ı eleştirmeyi daha “hayati” bir yere koyan, “akılcı iktisadi düzen” deyişiyle sistematik problemlerin sistem-içi çözülebileceğine inancını ve sisteme bağlılığını ortaya koyan  “tatlı su bilimcisi” Veblen’in ruhunu çağırmak; eskiyen ay’dan kırpıp kırpıp yıldız yapma uğraşıdır. Yıldız bu kadar parlak iken eskimiş ay neden?

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et