‘Tasarruf Olimpiyatları’ ve ‘Uçan Anne’
Fotoğraf: Envato
30. Yaz Olimpiyatları’nın başlamasına 3 haftadan az bir süre kalırken olimpiyat mağdurlarının sesleri burjuva medyanın çatlaklarından dahi duyulur oldu. Son birkaç günde New York Times, Guardian, Deutsche Welle gibi yayın organlarında uzun süredir Doğu Londralılar ve sendikalar tarafından yerelde dillendirilen itirazlar genele uyarlanmış şekilde yer buluyor. İnternet üzerinden hizmet veren uluslararası araştırma ajansı YouGov’un anketine göre İngilterelilerin yüzde 64’ü Olimpiyatların kendileri gibi insanlar için yararlı olmayacağı kanısında.
Kuşkusuz bu memnuniyetsizlikte hükümetlerinin ardı sıra icat ettiği ve halka dayattığı kemer sıkma politikalarının da payı büyük. Devamlı sosyal haklarının iğdiş edilmesi tehdidiyle yaşayan ülkenin emekçileri böylesi “tasarruf günleri”nde 2 haftalık bir cümbüşe (evlerinin tepesinde sallanan “savunma amaçlı füzeler” de cabası) harcanan 11 milyar avro bize harcansa ne olurdu diye düşünmeden edemiyor. Pek çok Doğu Londralı gibi komik bir tazminat karşılığı yerinden edilen Julian Cheyne de Deutsche Welle’ye verdiği röportajda Londra 2012’yi Lying 2012 (Yalancı 2012) diye adlandırıyor.
Londra’da düzenlenen olimpiyatlar takma isimlerle anılmaya yabancı değil. 2.Dünya Savaşı sonrası düzenlenen 1948 Olimpiyatları da savaş ertesinin ağır koşulları altında yaşanan ekonomik darlıklar sebebiyle “Tasarruf Olimpiyatları” olarak adlandırılmıştı. ‘UÇAN EV HANIMI, UÇAN ANNE...’ ‘Tasarruf Olimpiyatları’na böylesi baskılar altında katılan Koen, turnuva kurallarının 3’ten fazla bireysel pist yarışına katılmayı yasaklamasının ardından yüksek atlama ve uzun atlamadan feragat ederek 100 metre, 200 metre, 80 metre engelli ve bayrak yarışlarında yarıştı. Piste çıktığı her alanda altın madalya kazanan Koen, bir olimpiyatta 4 altın madalya kazanan ilk kadın olarak tarihe geçti. Ülkeye döndüğünde artık bir kahramandı ve efsanevi Uçan Hollandalı gemisinden esinlenilerek “Uçan Ev Hanımı”, “Uçan Anne” gibi lakaplarla (Maalesef yine cinsiyetçi; ben hiçbir şampiyon erkeğe uçan ev adamı dendiğini duymadım) anılır olmuştu. Kendisine Amsterdam halkı tarafından “Artık koşmasına gerek kalmasın diye” bisiklet armağan edildi.
Sporcuların yemeklerini kendi karşıladığı ve olimpiyat köyü yerine dairelerde kaldığı bu tasarruf ortamının en büyük yıldızı Hollandalı Kadın Atlet Fanny-Blankers Koen’di.
Savaş döneminde Nazi işgali altında Hollanda’da Hongerwinter (Açlık Kışı) olarak anılan 1944 kıtlığından sağ çıkmayı başaran ve 1945’te de ikinci çocuğunu doğuran Koen, sprint yarışlarının yanı sıra uzun atlama, yüksek atlama gibi alanlarda da yarışan çok yönlü bir atletti.
Koen, 1936’da katıldığı Berlin Olimpiyatları sonrası atletik açıdan en verimli olması gereken yıllarda savaş nedeniyle yarışamadı. Kadın sporculara yönelik ayrımcılıkların halen zirvede olduğu bir dönemde 30 yaşındaki bir anne olarak 1948 Londra Olimpiyatları’na katılması kuşkusuz bir meydan okumaydı.
Çok bilmiş gazeteciler ona çok yaşlı olduğunu ve evde oturup çocuk bakması gerektiğini salık veriyordu. 1982’de New York Times’a verdiği bir röportajda o dönemi “Çocuklarıma bakmam ve kısa şortlarla koşmama izin verilmemesi gerektiği gibi çok sayıda kötü mektup alıyordum” şeklinde anlatıyordu.
Rekor olarak evine götürdüğü tüm altın madalyaların ötesinde Fanny Koen, bir kadın ve anne olarak cinsiyetçi ön yargıları paramparça etmiş ve kadın sporculara önemli bir ilham kaynağı olmuştu. Yine de Kees Kooman tarafından yazılan biyografisinde “Erkek bacaklarına sahip bir kraliçe” olarak adlandırılmaktan kurtulamadı. Öyle ya bir kadın ancak erkek bacaklarına sahip olursa şampiyon olabilirdi! Biyografisinin, onun tarihte tuttuğu yeri bu kadar anlamayan bir yazar tarafından yazılmış olması da Koen’in şanssızlığı (tıpkı lakapları gibi) olsa gerek!
Müthiş yeteneği ve kadın sporcular için oynadığı öncü rolün şekillendirdiği kariyerinde en unutamadığı an olarak Jesse Owens’tan imzalı fotoğrafını almasını göstermesi çarpıcıdır.
Bir Yahudi olarak, katıldığı 1936 Berlin Olimpiyatları’nda Nazilerin sefil ırkçı ideolojilerini yerle bir eden Siyahi Jesse Owens’a büyük hayranlık beslemişti. 1972 Münih Olimpiyatları’nda Jesse Owens’la yeniden karşılaştıkları anı büyük bir gururla şöyle anlatıyor: “Onu yeniden gördüğümde, ‘Merhaba ben Fanny Blankers-Koen, Berlin’de imzalı fotoğrafınızı almıştım’ dedim. O beni hemen susturdu ve ‘Kendinizi tanıtmanıza gerek yok. Sizin hakkınızda her şeyi biliyorum’ dedi. İnanılmaz değil mi? Jesse Owens kim olduğumu biliyordu.”
İlk modern olimpiyatlar olan 1896 Atina’da kadın olduğu için yarışmasına izin verilmeyen yine de yılmayan Stamata Revithi’nin ardılı olarak Fanny Koen, 20.yüzyılın en büyük kadın sporcusu seçildi ve 2004’te yaşamını yitirdi.