7 Temmuz 2012

‘Görüş günümüz’

Yazarlarımızın, şairlerimizin yolunun hapse düşmesi gelenek gibidir. Bu yüzden hapisliğin türlü hallerinin örnekleri edebiyatımızda anlatıla gelmiştir. Ahmet Arif , baharın geldiğini görüşçüsünün yeşil soğan göndermesiyle, sigarasının karanfil kokuşuyla öğrenir. Metin Eloğlu, sevdiğine hapiste oluşun zorluklarını sıralar: “Benim dilim yitik kollarım boşuna şimdi/Sen doy, sen edin, sen doyuver/Artanı, birikeni bana da yeter” der. “Paylaşmak” eski işleridir. Sıkı düzen yaşamayı alaya almak Can Yücel’in esas işi olduğundan onun şiirlerinde her türlü hapislik hali yer alır. Tecrit de, nakil de. Bazen bayramlar da... “Bayram nedir ki dedim kendi kendime/Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye ”.
Bayramlar açık görüş günleridir, görüşçü ile tutsağın birbirine değebildikleri günler. Duruşmalar da bir görüş fırsatıdır. Silivri’deki KCK duruşmasına biraz da bu yüzden gittik. Ama doğrusu ne yaşayacağımızı bilmiyordum. Dinleyicilerin kalabalığı dikkat çekecek gibiydi. 205 sanıklı bir davada yalnızca yargılananların yakınları gelse bile kalabalık olacağı düşünülebilir de, bu davaya duyulan toplumsal ilgi ayrıca izleyici sayısını arttırıyor. Salon dolar dolmaz mahkeme heyetinin gelmeyişi, tutuklularla ziyaretçilerin selamlaşmasını kolaylaştırıyor.  Kocaman bir salonun çıkış kapısının önünden öteki ucuna selamlaşmak, yani el sallamalar. Dudakların kıpırdaması, uçuşan işaretler. Aralarda arada bir sınır varmış gibi.
Aslında yargılananlarla izleyicilerin oturdukları yerler arasında küçük koridorcuklar var.
Koridorcuklarda da görevli jandarmalar.
Karşıdan karşıya el sallamaları, işaretleri,  seslenmeleri görünce Enver Gökçe’yi hatırlıyorsunuz: “Bugün görüş günümüz/Dost kardeş bir arada/Telden tele /Mendil salla el salla/Merhaba ! ” Enver Gökçe’nin şiirinde sanki bir hapishane avlusu var, selamlaşmalar, işaretleşmeler de mahkumlar arasında gerçekleşiyor gibi geliyor bana : “İzin olsun hapishane içinde / Seni / Senden sormalara doyamam/ Yarım döner cıgaramın ateşi/ Gitme dayanamam”. Sigaranın ateşinin yarım dönmesi, kaç dakikadır? Onca zamandır özlediğini bir iki dakika görebilmenin hüznüne mi denk gelir? Enver Gökçe için söylenen “O, mağrur, masum ve mazlum bir şairdi” sözü her şair için kolayca telaffuz edilemez. Şimdi siyasal davaların olağanüstü yetkili mahkemelerde görülüşünün birbirine benzemez sonuçları var.
KCK davasından yargılananların yakınları mahkeme salonu yakınında çadır kurmuşlar. Mahkeme için erken gelenleri görevliler bu çadırlara yolluyorlar. Ne var ki, Silivri’ye epey uzak bu yörede (mahkeme saatleri dışında) askeri alışveriş yerinden başkası yok. O alışveriş yeri de her müşteriye satış yapmıyor. Özellikle çadırdan gelenlere. Belki kurallar böyle. Ancak “Emir aldık” sözü kuşku yaratıyor.
Silivri benim ilk gördüğüm olağan üstü yetkili mahkeme değil. 12 Eylülde de sıkı yönetim mahkemeleri vardı. Savaş hali mahkemeleri. Biraz farklıydı ama orada da sık sık nöbet değişirdi görevli erler. Metris’te barış davasının görüldüğü salonun perdeleri vardı. İstendiğinde dinleyicileri yargılananlardan ayıran jaluzilere benzeyen perdeler. 12 Eylül şarkılarının özelliklerinden biri bu .Sevdadan söz ederken mekanı da unutmuyor, dinleyiciye bile neleri hatırlatıyor: “Şu Metrisin önü bir uzun alan/Bir tek seni sevdim gerisi yalan/Senin hasretindir hücreme dolan/Bir tek seni sevdim gerisi yalan/../Hücremdeyim hasretinle yanarım/Senin için her gün her gün ağlarım/Kanım hep içime akar kanarım/Beni anlamadın ona yanarım”.
Olağanüstü mahkemeler de kitlesel tutuklamalar da geleneğimiz gibi oldu. Görüş günlerinin tutumu, heyecanı da. Bir olağanüstü dönem şarkısı daha vardır: “Demiri toz ederler/ kan serperler gökyüzüne/ Sevdayı yoz ederler/kül serperler kör gözüne...”
  Biri bu şarkı sözlerini incelemeli.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et