İmparatoru korumak
Türün yakın takipçileri daha iyi bir karşılaştırma yapabilir elbet, ama Dedektif Dee, estetize edilmiş dövüşleriyle Çin tarihinden sayfalar işleyen wuxia filmlerinin yaz standartlarına göre epey dikkate değer bir örneği olarak sinema salonlarında. Bazı sahnelerde bitmek bilmeyen dövüşler ortalama seyirci için biraz göz yorucu olabilirse de, kimini tarihi setinin görkemiyle, kimini polisiye öyküsünün gizemleriyle kendine çekerek ilginç bir seyre zemin hazırlayabilir.
Her şey, milattan sonra yedinci yüzyılda, Çin’in ilk kadın imparatorunun başa gelmesiyle başlıyor. Wu Zetian bir süredir fiilen yönetimde hem de epeyce etkili, ama resmen imparator ilan edilip taç giymesi yaklaşınca, memleket tuhaf cinayetlerle çalkalanmaya başlıyor. Önce, 66 metrelik, binlerce kişinin çalıştığı dev Buda heykelinde birden bire alev alarak yanan mühendis, batıl inançları da harekete geçiriyor. Wu ise, bir darbe girişiminden sekiz yıldır hapis olan Dedektif Dee’yi affedip soruşturma görevini ona vermeyi uygun buluyor. Böylece, muhalif olduğu halde iktidara karşı görevini yapmak, yani iktidarın haksızlığına inanırken bu örnekteki haklılığını teslim etmek zorunda olmak gibi bir ikilem, Dee’nin birinci sıkıntısı oluveriyor. Dahası imparatorun kadın olduğu için mi engellenmeye çalışıldığı sorusu hep akıl kurcalıyor. Doğaüstü ihtimaller ve batıl inanışlar da haliyle kafa karıştırıyor. Ama tabii ki her polisiye gibi cinayetleri kimin neden işlediği sorusu baki ve bu araştırma ilginç sürprizlerle merak uyandırıcı bir şekilde işlenebiliyor. Hepsinin kombinasyonunu görece epey ustalıkla yaptığını söylemek mümkün. Bu temalar, iyi bir polisiye örneğiyle karşı karşıya olunduğu anlamına geliyor olmalı.
Dikkati kaybettirmeden izletmeyi başarmasının hakkını Bir Zamanlar Çin’de filmleriyle tanınan Yönetmen Hark Tsui’ye vermeli ve kötü dövüş filmleri için gittiği Hollywood’dan memlekete dönüşüne sevinmeli. Zayıf politik kurgusu kadar sağlam polisiye örgüsü için de senaryoyu yazan, en çok Feng Sheng (İngilizcesi The Message) yönetmeni ve senaristi olarak bilinen Kuo fu Chen’i anmamak olmaz. Dedektif Dee’yi oynayan Andy Lau’nun soğukkanlılığı elbette çok şey, Bingbing Li’nin değişken karakteri de ayrıca akılda kalıcı.
Bir yandan da, belki de her tarihi Çin filmindeki gibi, adaletin adil imparatorlar ve adil olmayan imparatorlar ikiliğinin dışında tartışılamaması hastalığından Dedektif Dee de muzdarip. Dönemin koşulları ve kafa yapısının adalet mefhumunu bu verili araçlarla algılamaya müsait olması elbette anlaşılır, ancak bir dönem bir sürü masum insanın ölümünden sorumlu olup, bir anda aklı başına gelen ve o günden sonra tebaasını en adil şekilde yöneten hükümdar, yani bütün tarihin o keskin dönüşlere indirgenişi, biraz fazla masalsı. Dövüşlerin estetize edilmesi üstüne kurulu renkli tarihi filmler için bile öyle. Çünkü izleyicinin gördüklerini bugüne uyarlamayacağını düşünmek pek gerçekçi olmaz ve o zaman da, ne kadar yanlış yaparsa yapsın hükümeti istikrarsızlık yaratan teröristlere karşı korumaya çalışmayı her şeyden üstün tutmak gibi güncel ezberler tazelenmiş olabiliyor.
O yanlış ne kadar büyük yanlış, istikrar kime yarıyor, teröre kim terör diyor, bu iktidarın gitmesi mi kalması mı daha hayırlı soruları dünyanın en zor soruları değil. Ama soranı ara ki bulasın. Elbette, bunları sormamanın hesabını tarihi Çin filmlerine sormanın manası yok, sadece Dedektif Dee bu tartışmayı bir daha açmanın vesilesi olmuş olsun.
Sade, zekice düşünülmüş, ilgi çekici, güzelce görüntülenmiş, sürprizli, pek de sıkmayan bir film olduğu da kayıtlara geçsin.
Evrensel'i Takip Et