Suriye politikasında handikap!
Fotoğraf: Envato
Malatya’dan kalkıp Suriye kara sularını ihlal eden hava kuvvetlerinin bir RF-4 savaş uçağı Suriye tarafından düşürülmüştü.
Suriye, uçağın Suriye karasına birkaç mil kadar yaklaştığını, 80-100 metreye kadar alçalan uçağın İsrail savaş uçaklarının Suriye’ye yönelik saldırıları düzenlediği koridoru kullandığını ve dolayısıyla uçaksavarlar tarafından vurularak düşürüldüğünü iddia etmişti.
Türkiye ise Suriye’yi suçlarken, RF-4’ün Suriye karasından 13 mil uzakta, uluslararası sularda füze ile vurularak düşürüldüğünü öne sürerek, Suriye ile ilgili uluslararası kuruluşlara yaptığı şikayetini de bu tezi esas alarak kurmuştu.
Başbakan, Dışişleri Bakanı, hükümet ve AKP sözcüleri; bu tezi savunurken, bu tezdeki zayıf noktaları işaret edenleri bile; “Türkiye’nin hükümetine değil de yabancılara güvenen kökü dışarıda kişiler, çevreler” olarak suçlarken, basına ve politikaya “milli meseleler” karşısında nasıl tutum alınması gerektiği konusunda “ayar vermek” için olağanüstü çabalar sarf etmişti. Ancak son günlerde resmi yetkililer, uçağın füze saldırılarına karşı duyarlı bir sistemi olduğu ama kayıtlarda füze saldırısına dair bir veri olmadığını belirtmektedir. Nitekim dün Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, bir yandan “Uçağımızın füze ile düşürüldüğüne dair bir iz bulunmadı” derken, öte yandan da “13 mil uzakta düşürüldüğüne göre füze ile vurulmuş olmalı” diyerek çelişkiyi de aşarak saçma bir açıklama ile resmi tezi savunmaya çalıştı. Ne var ki, olayın olduğu saatlerde bölgede bir gözlem uçağı bulunan ABD’nin yetkilileri, “Bizdeki veriler Türkiye’nin iddiasına göre 10 mil daha değişiktir” diyerek uçağın Suriye karasına 3 mil kadar uzakta vurulduğu iddiasına destek vermektedir. Yine Rusya’nın da, daha uçağın düşürülmesinden kısa bir süre sonra gelişmelerin başında “Türkiye’nin iddialarından farklı bilgiye sahibiz” dediği de biliniyor.
Öte yandan Hükümet ve Genelkurmay, “Pilotlarla Malatya hava üssü ile konuşmalarının bütün detaylarıyla elimizdedir. Bu konuşmalar uçağımızın Suriye karasından 13 mil uzakta vurulduğunu kanıtlıyor!” demelerine karşın bu konuşmaların, “askeri sır”, “ulusal güvenlik kaygısıyla” açıklanamayacağı belirtilmektedir.
Ve her zaman olduğu gibi Hükümet “belirsizliklere”, “gerçeklerin üstünün örtülmesine”, “milli politika” gibi gerekçelere sarılarak kimsenin inanmadığı kendi tezini savunmada ısrar edecek görünmektedir. Çünkü Hükümet, daha olayın ilk günlerinde bu köşeden ifade edildiği gibi, “Dünyayı değil Türkiye’nin iç kamuoyunu hükümetin doğru söylediğine inandırmak için uğraşmakta”dır. Çünkü hükümet için bugün en acil olan, halka hükümetin Suriye politikasını haklı göstermek, bunu için de Suriye rejiminin Türkiye düşmanlığı ile yanıp tutuşan bir rejim olduğunu göstermesidir! Dahası uçak olayından sonra bile yapılan kamuoyu araştırmalarında halkın yüzde 76’sının Suriye’ye bir Türkiye müdahalesine karşı olduğunu göstermektedir. Ve Hükümet için bu son derece hayati bir duruma dönüşmüştür. Çünkü bu durum, halkın hükümetin dış politikasının gelip dayandığı yer olan Suriye’ye karşı yürüttüğü politikaya karşı olduğunu göstermektedir. Bu yüzden de hükümet ve genelkurmay, bütün belirtiler iddialarının çöktüğünü göstermesine karşın “Suriye uçağımızı 13 milde vurdu” tezine sarılmaya devam etmektedir. Bu da uçağın niyeti, uçuşun amacı konusundaki açıklamaların inandırıcılığını da hızla azaltmaktadır.
Kısacası Türkiye’nin “uçak düşürülmesi” ile ilgili tezinin, hiçbir iler tutar tarafı kalmamıştır. Ancak hükümetin bu tezi değiştirerek daha makul bir çizgiye çekmesi de gidişatı düzeltmeye yetmeyecek görünmektedir. Çünkü önceki gün Suriye’de Esad’la görüşen Kofi Annan, Esad’la yeniden bir uzlaşmaya varırken, dün de Tahran’da İranlı yetkililerle görüşerek, “Annan Planı”nın halen devrede olduğunu göstermiştir. Ki, Türkiye bu planın çöktüğünü çoktan ilan etmişti.
Çünkü Annan’ın girişimleri, Esad’la uzlaşarak, İran’la anlaşarak, Rusya’nın desteğini gözeterek sorunu çözmeye yönelmek Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasıyla büyük ölçüde uyuşmayan girişimlerdir. Ki, süreç bu doğrultuda geliştiği ölçüde Türkiye de sürecin dışında kalmakta, “Suriye muhalefeti” denilen güruhun yardım ve yatakçısı derekesine düşmektedir. Bu durum uçak düşürülmesinin bir krize doğru seyretmesiyle birleştiğinde, elbette Türkiye’nin Suriye politikasında, hatta dış politikasında da son derece büyük bir handikap anlamına gelecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00